islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5245
EURO
34,8905
ALTIN
2.435,28
BIST
9.752,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

BİR DÜŞÜNCE SORUNU OLARAK ÖN YARGI

BİR DÜŞÜNCE SORUNU OLARAK  ÖN YARGI

Ön yargı, insanın davranışlarını etkileyen önemli faktörlerden birdir. “ Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikre” [1]    ön yargı denilmektedir. Bir başka ifade ile “Ön yargı, bir grup üyesine sırf o gruptan olmasından dolayı olumsuz bir duygu beslemektir”[2].  Bu nedenle “Önyargı, kanıta, herhangi bir bilgi ya da deneyime dayanmayan her türlü olumsuz “ön fikir” anlamına da gelir.  Önyargılar davranışa dönüştüğünde ise ayrımcılık söz konusu olmaktadır.

Ön yargı ile anlam benzerliği olan ve birbirini tamamlayan diğer bir kavram da kalıp yargıdır. “ Kalıp yargı, bir sosyal gruba karşı bazen ön yargıları besleyen, bazen de ön yargıdan beslenen kolektif inançlar”, olarak tanımlanır. [3]  Kalıp yargı, toplumun belirli bir kesiminde kabul gören ve değiştirilmesi zor olan bir düşünce tarzıdır.  Bu düşünce tarzına göre hakkında yorum yapılan konu için tek bir düşünce geçerlidir ve diğer düşünceler ise kesinlikle geçerli değildir. Dolayısıyla kalıp yargıya dayalı bir düşünceyi ortadan kaldırmak, adeta imkansızdır. Bu nedenledir ki Einstein,  “İnsanların önyargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur” deme ihtiyacını hissetmiştir.  Ön yargılarımızın davranışlarımızı etkileyen önemli faktörlerden biri oluşu, bu sebeptendir.

Bir hayat rehberi olan  Kur’an’da da  önyargı veya kalıp yargı ile ilgili dikkat çekici  bilgilerin yer aldığı görülür. Mesela bir ayette  küfürde  direnenlere “ Haydi  Allah’ın indirdiği Kur’an’a uyun”  denildiğinde,  “Hayır, biz atalarımızdan  ne gördüysek  ona uyarız” derler.  Peki ataları  hiçbir şeye aklı ermeyen ve doğru yolu bulmayan  kimseler idiyse, yine de onlara mı uyacaklar?” [4] sorusu  sorulmakta  ve cevabı istenmektedir. Ayet, bir zihniyeti,  bir düşünce tarzını, daha açık bir ifade ile ön yargıya dayalı bir davranışı  eleştirmektedir. Nitekim Merhum Elmalı’lı  Hamdi Yazır da “Atalarından kalma eski adetlerin emri hakka, hükmü ilahîyeye  muafık olup olmadığını  aramazlar da sırf  taassup ile  ne olursa olsun taklit ve ittiba  edeceklerini söylerler” [5]  yorumu  ile    bu konuya dikkat çeker.

Kur’an,  ön yargılı kişileri eleştirmekle  yetinmez, ayrıca  onları “inatçı”, “ısrar eden, ayak direten” kişiler  olarak  da tanımlar.  “Sizler, benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz”[6]  veya  “Yemin olsun ki, sen kendilerine her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen, yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene dönmezler…”[7] ayetleri ile benzeri diğer ayetler,    kafirlerin tepkilerini   açıkladığı kadar, bu tepkilerin  temelinde  yatan ön yargılarını da   açıklamaktadır.  Dolayısıyla bu ayetler, bize de  bir  mesaj vermekte,  bu tür  olumsuz   tutum ve  davranışlardan  ders alarak  ön yargılı olmamamızı istemektedir.

Kılık-kıyafeti düzgün olmayan, pejmürde  görünümlü   bir öğrencim vardı. Onun yoksul olduğunu düşünerek  odama  davet etmiş ve kendisine çay ısmarlamıştım. Hal ve hatırını sorduktan  sonra   da ona içinde bir miktar para bulunan bir  zarf verdim.  O da  zarfı aldı ve  içine baktıktan sonra da “Bu ne parası?” dedi.  Ben de  “Üzümü ye bağını sorma” demiştim.   Israrcı olunca da “ Zekat” diye cevap verdim.   “Hocam ben zekat alamam, zira ben fakir değilim, zenginim” dedi. Bunun üzerine ona “ O halde bu kılık- kıyafetin ne? “ deyince de bana,  “Ben rint meşrep biriyim, böyle giymeyi seviyorum.  Malatyalıyım, kayısı  bahçelerim  ve traktörüm var. Sen bu parayı şu arkadaşıma ver” dedi.  Ben de ona “ O benim gibi  giyiniyor, kılık kıyafeti çok düzgün. Durumu iyi görünüyor” dedim. O da “ Görünüşe aldanma, o fakir bir öğrenci.  Almanya’dan gelen iki akrabası, ona  birer takım elbise aldılar. O bir gün birini, diğer gün ötekini  giyiyor. Elbiselerine gözü gibi bakıyor, bu nedenle de varlıklı görünüyor ” deyince,  yanıldığımı anlamıştım.   Zira bir öğrencimi, kılık-kıyafetine bakarak fakir,  diğer öğrencimi  ise zengin  sanmıştım.  Böylece fakir sandığım öğrencimin zengin; zengin sandığım öğrencimin  ise  fakir olduğunu öğrenmiştim. “Her halde ön yargı böyle bir şey” diye düşündüm, sonra  da  zarfı o arkadaşına vermesini söyledim.  Günlük hayatımızda bu  ve benzeri örnekleri, hepimiz az  veya çok yaşamışızdır.  Çoğu kere de pişmanlık duymuşuzdur.

Ön yargıda pişmanlıktan öte  bir başka  sorun daha  söz konusudur.   O da  ön yargının, “reaktif kişilik” oluşturma  potansiyeline   sahip oluşu   ve buna  kaynaklık edişidir.   Reaktif kişilik,  tepkiseldir  ve kategoriktir, analize ve öngörüye dayalı değildir.  Kendine özgü bir düşünceye de sahip değildir, dolayısıyla   her zaman bir düşüncenin anti’ si olma konumundadır.  Bu düşünce tarzında  olaylar  meydana  gelemeden  olacakları   analiz edip,  bir bakış açısı ortaya koyma  yoktur, bu nedenle  sorunlar  ortaya çıktıktan sona çözüm arayışlarına  başlanır. Daha açık bir ifade ile  reaktif kişiliğe  sahip olanlar,   yarıya kadar su dolu bardağın, dolu tarafını görmezlikten gelerek  sadece boş tarafını görürler ve  kategorik bir   mantıkla “ bardak boş” derler.  Sürekli şikayet ederler, eleştirirler,  “Anne-babam, millet ve  bu devlet  bana ne verdi?”   derler, ama “ Ben   anne-babama, bu millete ve bu devlete ne  verdim,” demezler;  daha da önemlisi  kendilerinin  de  belli oranda sorumlu olduklarını    düşünerek ve bilerek “bir mum yakmayı”  akletmezler.

Buna karşılık “ proaktif  kişilik”e  sahip olan,  proaktif düşünceye  de sahiptir. Dolayısıyla analiz yapar, olası problemleri öngörür ve sorunlar  patlak vermeden önce bir bakış açısı oluşturur,  konumunu kendisi belirler, mevcut durumu geliştirmek veya yenilerini  ortaya koymak için etkin bir şekilde inisiyatif alır, statükoya meydan okuyabilir ve hatta değişim için çevreyi  de etkiler.[8]

Bu nedenle ön yargılarımızla değil, bilgi ile hareket etmek, temel  görevlerimiz arasında yer  alır/almalıdır. Zira  Allah Teâlâ “ Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü göz, kulak ve kalp (akıl) bundan sorguya çekilecektir”[9]   buyurarak,  zamanı gelince yaptıklarımızdan hesap soracağını bize hatırlatmaktadır. Bize düşen görev de düşündüklerimizden ve yaptıklarımızdan bir gün hesap vereceğimizi unutmamaktır.

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] TDK Türkçe Sözlük, Ankara,2005, s.1546.

[2] Asım Yapıcı, Din Kimlik ve Ön Yargı,Adana,2004, s. 19.

[3] Asım Yapıcı, Din Kimlik ve Ön Yargı , s. 19.

[4] Bakara,2/170.

[5] Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul,1935, 1/585.

[6] Kafirun, 109/3.

[7] Bakara, 2/145.

[8]  Dr. Sabahattin Çetin,    Dr. Mehmet Sait Köse,   Proaktif Kişiliğin Stratejik Düşünce Becerisine Etkisi , Bartın Üniversitesi İ.İ.B. F. Dergisi Yıl: 2017 Cilt: 8 Sayı: 16 . S.70

[9] İsra,17/36.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.