Ön yargı, insanın davranışlarını etkileyen önemli faktörlerden birdir. “ Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikre” [1] ön yargı denilmektedir. Bir başka ifade ile “Ön yargı, bir grup üyesine sırf o gruptan olmasından dolayı olumsuz bir duygu beslemektir”[2]. Bu nedenle “Önyargı, kanıta, herhangi bir bilgi ya da deneyime dayanmayan her türlü olumsuz “ön fikir” anlamına da gelir. Önyargılar davranışa dönüştüğünde ise ayrımcılık söz konusu olmaktadır.
Ön yargı ile anlam benzerliği olan ve birbirini tamamlayan diğer bir kavram da kalıp yargıdır. “ Kalıp yargı, bir sosyal gruba karşı bazen ön yargıları besleyen, bazen de ön yargıdan beslenen kolektif inançlar”, olarak tanımlanır. [3] Kalıp yargı, toplumun belirli bir kesiminde kabul gören ve değiştirilmesi zor olan bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce tarzına göre hakkında yorum yapılan konu için tek bir düşünce geçerlidir ve diğer düşünceler ise kesinlikle geçerli değildir. Dolayısıyla kalıp yargıya dayalı bir düşünceyi ortadan kaldırmak, adeta imkansızdır. Bu nedenledir ki Einstein, “İnsanların önyargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur” deme ihtiyacını hissetmiştir. Ön yargılarımızın davranışlarımızı etkileyen önemli faktörlerden biri oluşu, bu sebeptendir.
Bir hayat rehberi olan Kur’an’da da önyargı veya kalıp yargı ile ilgili dikkat çekici bilgilerin yer aldığı görülür. Mesela bir ayette küfürde direnenlere “ Haydi Allah’ın indirdiği Kur’an’a uyun” denildiğinde, “Hayır, biz atalarımızdan ne gördüysek ona uyarız” derler. Peki ataları hiçbir şeye aklı ermeyen ve doğru yolu bulmayan kimseler idiyse, yine de onlara mı uyacaklar?” [4] sorusu sorulmakta ve cevabı istenmektedir. Ayet, bir zihniyeti, bir düşünce tarzını, daha açık bir ifade ile ön yargıya dayalı bir davranışı eleştirmektedir. Nitekim Merhum Elmalı’lı Hamdi Yazır da “Atalarından kalma eski adetlerin emri hakka, hükmü ilahîyeye muafık olup olmadığını aramazlar da sırf taassup ile ne olursa olsun taklit ve ittiba edeceklerini söylerler” [5] yorumu ile bu konuya dikkat çeker.
Kur’an, ön yargılı kişileri eleştirmekle yetinmez, ayrıca onları “inatçı”, “ısrar eden, ayak direten” kişiler olarak da tanımlar. “Sizler, benim kulluk ettiğime kulluk etmezsiniz”[6] veya “Yemin olsun ki, sen kendilerine her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen, yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene dönmezler…”[7] ayetleri ile benzeri diğer ayetler, kafirlerin tepkilerini açıkladığı kadar, bu tepkilerin temelinde yatan ön yargılarını da açıklamaktadır. Dolayısıyla bu ayetler, bize de bir mesaj vermekte, bu tür olumsuz tutum ve davranışlardan ders alarak ön yargılı olmamamızı istemektedir.
Kılık-kıyafeti düzgün olmayan, pejmürde görünümlü bir öğrencim vardı. Onun yoksul olduğunu düşünerek odama davet etmiş ve kendisine çay ısmarlamıştım. Hal ve hatırını sorduktan sonra da ona içinde bir miktar para bulunan bir zarf verdim. O da zarfı aldı ve içine baktıktan sonra da “Bu ne parası?” dedi. Ben de “Üzümü ye bağını sorma” demiştim. Israrcı olunca da “ Zekat” diye cevap verdim. “Hocam ben zekat alamam, zira ben fakir değilim, zenginim” dedi. Bunun üzerine ona “ O halde bu kılık- kıyafetin ne? “ deyince de bana, “Ben rint meşrep biriyim, böyle giymeyi seviyorum. Malatyalıyım, kayısı bahçelerim ve traktörüm var. Sen bu parayı şu arkadaşıma ver” dedi. Ben de ona “ O benim gibi giyiniyor, kılık kıyafeti çok düzgün. Durumu iyi görünüyor” dedim. O da “ Görünüşe aldanma, o fakir bir öğrenci. Almanya’dan gelen iki akrabası, ona birer takım elbise aldılar. O bir gün birini, diğer gün ötekini giyiyor. Elbiselerine gözü gibi bakıyor, bu nedenle de varlıklı görünüyor ” deyince, yanıldığımı anlamıştım. Zira bir öğrencimi, kılık-kıyafetine bakarak fakir, diğer öğrencimi ise zengin sanmıştım. Böylece fakir sandığım öğrencimin zengin; zengin sandığım öğrencimin ise fakir olduğunu öğrenmiştim. “Her halde ön yargı böyle bir şey” diye düşündüm, sonra da zarfı o arkadaşına vermesini söyledim. Günlük hayatımızda bu ve benzeri örnekleri, hepimiz az veya çok yaşamışızdır. Çoğu kere de pişmanlık duymuşuzdur.
Ön yargıda pişmanlıktan öte bir başka sorun daha söz konusudur. O da ön yargının, “reaktif kişilik” oluşturma potansiyeline sahip oluşu ve buna kaynaklık edişidir. Reaktif kişilik, tepkiseldir ve kategoriktir, analize ve öngörüye dayalı değildir. Kendine özgü bir düşünceye de sahip değildir, dolayısıyla her zaman bir düşüncenin anti’ si olma konumundadır. Bu düşünce tarzında olaylar meydana gelemeden olacakları analiz edip, bir bakış açısı ortaya koyma yoktur, bu nedenle sorunlar ortaya çıktıktan sona çözüm arayışlarına başlanır. Daha açık bir ifade ile reaktif kişiliğe sahip olanlar, yarıya kadar su dolu bardağın, dolu tarafını görmezlikten gelerek sadece boş tarafını görürler ve kategorik bir mantıkla “ bardak boş” derler. Sürekli şikayet ederler, eleştirirler, “Anne-babam, millet ve bu devlet bana ne verdi?” derler, ama “ Ben anne-babama, bu millete ve bu devlete ne verdim,” demezler; daha da önemlisi kendilerinin de belli oranda sorumlu olduklarını düşünerek ve bilerek “bir mum yakmayı” akletmezler.
Buna karşılık “ proaktif kişilik”e sahip olan, proaktif düşünceye de sahiptir. Dolayısıyla analiz yapar, olası problemleri öngörür ve sorunlar patlak vermeden önce bir bakış açısı oluşturur, konumunu kendisi belirler, mevcut durumu geliştirmek veya yenilerini ortaya koymak için etkin bir şekilde inisiyatif alır, statükoya meydan okuyabilir ve hatta değişim için çevreyi de etkiler.[8]
Bu nedenle ön yargılarımızla değil, bilgi ile hareket etmek, temel görevlerimiz arasında yer alır/almalıdır. Zira Allah Teâlâ “ Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü göz, kulak ve kalp (akıl) bundan sorguya çekilecektir”[9] buyurarak, zamanı gelince yaptıklarımızdan hesap soracağını bize hatırlatmaktadır. Bize düşen görev de düşündüklerimizden ve yaptıklarımızdan bir gün hesap vereceğimizi unutmamaktır.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] TDK Türkçe Sözlük, Ankara,2005, s.1546.
[2] Asım Yapıcı, Din Kimlik ve Ön Yargı,Adana,2004, s. 19.
[3] Asım Yapıcı, Din Kimlik ve Ön Yargı , s. 19.
[4] Bakara,2/170.
[5] Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul,1935, 1/585.
[6] Kafirun, 109/3.
[7] Bakara, 2/145.
[8] Dr. Sabahattin Çetin, Dr. Mehmet Sait Köse, Proaktif Kişiliğin Stratejik Düşünce Becerisine Etkisi , Bartın Üniversitesi İ.İ.B. F. Dergisi Yıl: 2017 Cilt: 8 Sayı: 16 . S.70
[9] İsra,17/36.