islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5286
EURO
34,9017
ALTIN
2.439,53
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

İslam Hayatı Kuşatır…

İslam Hayatı Kuşatır…
14 Temmuz 2022 10:30
A+
A-

İslam, hayatın bütününe yönelik bir bakış sunar ve ona anlam yükler. Hayat anlamını İslam üzerinden bulur. Bu temel yaklaşım unutulmuş gibi görünüyor. İslam ayrı bir şey hayat ayrı bir şey gibi bir algı üzerinden hayatın bölümlenmesi yapılmakta ve seküler bir algıya zemin oluşturulmaktadır.

İslam hayatın bütünlüğünü kuşatan bir anlamı içerir ve aşikâr kılar. Hayat kendi bütünlüğü içinde varlığını idame eder. Bu bütünlük, kendi parçalanmışlığını da taşır. Bu yüzden dışarıdan bakıldığında bir bütünlük görülse de işlevsellik bağlamında bir bütünlük yerine parçalanmışlık öne çıkar. Yaşamın kendi güdüsü bütünlüğü bozan bir özellik taşır. Yaşam kendi iç bünyesinde parçalanmayı esas alır. İster kişisel tercihlerin varlığı ister kişisel arzuların tatmini için başka arzuların ertelenmesi ister gücü elde tutmanın aracı olarak mevcudu kendi tekeline alma isteği bu parçalanmayı süreklileştirir. İşte din, bu parçalanmışlığı bütünlüğe doğru bir istikamete yöneltir.

Nasıl yöneltir?

İstikameti salt ilahi rıza kılarak, yaşamın sorunsal alanlarına yönelik tedavi edici yaklaşımlar ve ilkeler vaz ederek ve kardeşliği, paylaşmayı, feragat etmeyi bir meziyet olarak ortaya koyarak bunu gerçekleştirir. Böylece başkası için kendi isteğinden gönüllü olarak vazgeçen biri parçalanma yerine bütünlüğü inşa eder. Din en temelde parçaların kendi bütünselliği içinde anlamlı bir varlık kategorisine kavuşmasını sağlar. Anlam, yaşamın bütünlüğüne dair bir bakışı içerirken, arzu, sahip olma dürtüsü ise parçalanmayı öne çıkartır.

İnsanın kendi dengesini bulabilmesinin zemini adalet duygusunu güçlendirmektir. Adalet duygusu ise anlam duygusu bile birlikte işlevsellik kazanır. Adalet duygusu nesnel bir yapıyı ve doğal olarak kendine ait olduğunu düşündüğün şeyden feragat etmeyi de içerecektir. Kendi rağmen başkasına yönelik bir iyiliği yaşama geçirmek adaleti ikame etmede belirleyici olacağı gibi kişinin kendi noksanlıklarını tamamlamaya matuf bir ilgiyi de oluşturur. İnsan kendi bütünlüğünü anlam üzerinden sağlar. Bu anlamı dikkate alan bir yaşam alanı ise anlamın çoğalmasına zemin oluşturur. İşte bu şekilde parça bütün ilişkisi bütün lehine anlamlı bir hale kavuşur.

Anlamı kendi otantik zemini içinde anlamadıktan sonra anlamın insana kazandıracağı bir şey yoktur. Olgu ve anlam arasındaki derin farkı kavramadan düşünme gerçekleşmez! Maalesef olguyu gündeme taşıyarak onu anlamlı kılmanın yolları aranmaktadır. Bu da her olgunun anlam ile bağını ortaya çıkarma arzusunu tetiklemekte ve böylece anlam kendi otantik varlığından soyundurulmaktadır. Bu da beraberinde parçalanmışlığı getiriyor. Hâlbuki anlam, parçalanma yerine bütünleşmeyi önerir. Bu anlamın doğasında mevcuttur.

İşte İslam/Din anlamın kaynağıdır. Anlamın en temel dayanağı dini ilkeler ve değerlerdir. Olgular dini değerler üzerinden anlam kazanırlar. Anlamın kendisi de dinden neşet eder. Kulluğun gereği olan ibadetleri yerine getirirken değer ve anlam dizgesi varlık kazanır. İlişkiler ağını dini ilkeler ve kurallar üzerinden hayata geçirildiğinde de anlam kendiliğinden yaşamsal bir dayanak bulur. Yaşama katılır ve yaşamın neşesi oluverir. Anlam ve yaşam birlikte kulluğun temelini inşa ederler. Yani anlam olmadan yaşam, yaşam olmadan da anlamın bir karşılığı oluşmayacaktır.

Din, hayatın bütün kompartımanlarına dair anlamlar işaret eder. İlkeler vaz eder ve sınırlar çizer. Emir ve nehiyler de sınırlar da anlamın tezahürü açısından vazgeçilmez özelliklere sahiptirler. Herhangi bir olgunun iyi veya kötü oluşunu güzel veya çirkin oluşunu ancak onu tanımlayan bir dini anlam örgüsünün betimlemesi sayesinde öğrenilir.

İnsanın kendi bütünlüğü nasıl dini emir ve nehiyler ile kulluğun gereği olan ibadetlerin yapılması sayesinde sağlanabiliyorsa öyle de yaşamın bütünlüğünü dinin anlam yüklediği zemin üzerinden sağlanabilir.

Vahiy, dini vaz eden en temel metindir. Peygamber, bu dinin uygulamada nasıl anlaşılması gerektiğini ve anlamın kesinliğini belirlemesi bağlamında ilahi lütuftur. Her iki kaynağın birlikte Müslüman bir insana yol göstericiliği onun bütünlüğünü sağlamaya matuftur. Bu yüzden insanın kendi bütünlüğü yaşamın bütünlüğünün teminatı olurken, yaşamın bütünlüğünü sağlayan anlamda insanın kendi bütünlüğünün teminatı olur. Bu döngüsellik genelde doğru bir zeminde anlaşılamadığı için tartışmalar çıkmaktadır. Hâlbuki tartışmaya konu edinilen şeylerin hepsi sağlıklı ve doğru bir zeminde anlam örgüsünü dikkate alarak ele alındığı vakit, o bütünlüğün nasıl sağlandığı ve tartışmanın anlamsız ve de gereksiz olduğunu idrak eder.

Modern düşünce yaşamı kendi bütünlüğünü parçalama pahasına bölmüştür. Aileyi birey olarak böldüğü gibi ümmeti, kavimler üzerinden bölmektedir. Bir ırkı da alt birimlerden aşiretler ile parçalamaktadır. Yani her birimi bir alt birime indirgeyerek parçalanmayı yaşamın temel koşulu haline getirmektedir. İşte din bu parçalanmışlığı ortadan kaldıracak bir teorik zemini, eylem planını ve ahlaki yargıları ortaya çıkartacak bir anlam zenginliği sunar.

Soru şu: parçalanmayı esas kılan modern düşünce mi, bütünleşmeyi bir emir olarak ortaya koyan ve değerli kılarak onu anlamın temeli yapan dini bakış ve düşünce mi dikkate alınmalıdır? Tercihler insanların yaşamlarını belirler. Bu yaşamın konforlu veya çatışmacı bir zemine yaslanmasına neden olur. Yani ezcümle sorumlu her zamanki gibi yine insandır. İnsan ise suçu hep başka yere atmaya bayılmaktadır.

Abdulaziz Tantik

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.