islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3733
EURO
34,9950
ALTIN
2.325,67
BIST
9.091,44
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

BİR SAHTE DERVİŞİN ORTA ASYA GEZİSİ -XII-

BİR SAHTE DERVİŞİN ORTA ASYA GEZİSİ -XII-
28 Kasım 2022 09:53
A+
A-

Her şey aslına döner eninde sonunda… Yaptığı Orta Asya gezisinde büyük sıkıntı ve çile çeken Vambéry, o dönemlerde hayali bile oldukça korkutucu olan bu gezisini tamamlayarak dönüş yolunda Tahran’a döner. İran’da Nasreddin Şah iktidardadır ve İran’ın bu başkentinde Osmanlı Devleti’nin Büyük Elçisi kanalıyla Şah’la tanıştırılır. Söz sırası şimdi Sahte Derviş’te: “Devlet-i Aliye Büyük Elçisi İsmail Efendi, beni resmi biçimde şaha takdim etmeye razı oldu. Bugün İranlıların Kıble-i Âlem (Dünyanın Kıblesi) unvanları ile andıkları Nasreddin Şah Hazretleri, beni bahçelerinde kabul buyurdular.

Gözlerinde tek bir gözlük bulunan Nasreddin Şah, geziniyordu. Üzerinde, Doğu uygarlığının günümüzdeki durumunun gerçek bir göstergesi olmak üzere, iki çeşitten oluşan bir giysi vardı. Yani üstü Avrupalı giysisi, içi ise, salt yerli giysisiydi.  Alışılmış sözlerle başlayan konuşmamız, biraz sonra gezime ilişkin soru ve cevaplara dönüştü. Nasreddin Şah, gezim sırasındaki ziyaretim, yarım saat kadar süren bu görüşmenin sonunda Şah Hazretleri, gezime duyduğu hayretti belirtiler. İltifat buyurmak kastıyla dördüncü rütbeden bir “Şir Hurşid” nişanı ihsan buyurdular. Bunun üzerine, okunan bu gezi kitabının bir özetini çıkarıp takdim etmek zorunda kaldım.

Bir yıl önce, orta Asya’ya doğru yola çıktığın güne rastlayan 1864 yılı Martının 28. günü Tebriz yoluyla Trabzon’a doğru Tahran’dan hareket ettim. Tebriz’e varıncaya kadar, bahar mevsiminin güzellikleri ile nimetlendik. Duygu ve düşüncelerimi, bir yıl öncesine oranla ne denli değiştiğini açıklamam gereksizdir. Çünkü o zaman attığım her adım beni akla, hayale gelmedik tehlikeler taşıyan vahşi ülkelere biraz daha yaklaştırıyordu. Oysa şimdi uygar dünyaya ve her şeye yeğlediğim yurduma yaklaştırıyor.

Molla Uşşak Adındaki Yol Arkadaşının Encamı

Semerkant’tan beri, kendisini bir an terk etmeyen yol arkadaşı Konogradlı Derviş’i (Molla Uşşak) Peşte’de bırakır. Bu ilginç ve ilginç olduğu kadar da düşündürücü yol arkadaşının hikâyesi ders çıkarıcı niteliktedir. Bu arada, Mollanın adı değişir ve ismi Molla İshak olur artık. Konuyla ilgili gelişmeler için sözü Sahte Derviş’e bırakalım: ” Mekke’ye götüreceğim zannıyla Semerkant’tan benimle birlikte gelen derviş arkadaşım Konogradlı Molla İshak hala yanımdaydı. İstanbul’da kendisinden ayrılmak istedim. İskenderiye’ye biletini alıp yol masrafını da verir Mekke’ye kadar gönderecektim. Fakat uzun süre birlikte olmamızdan bana öylesine alıştı, beni o kadar sevdi ki, Mekke’ye gitmek tasavvurundan vazgeçti. Benimle birlikte Frengistan’a (Avrupa) geldi. Tuna’da bizi Budapeşte’ye götüren vapurla giderken çok defa onu düşüncelere dalmış gördüm. Kendisine dünyayı bağışlasalar Frenk yemeğine elini sürmüyor ve etrafına korkuyla bakıyordu. Ama yavaş yavaş Avrupalı yaşayışına alıştı. Birkaç gün sonra, Buhara kıyafetiyle Budapeşte sokaklarında dolaşıyordu.

İlk günler, şaşkınlığından söyleyecek söz bulamıyordu. Ona her şey sihir ve büyü gibi geliyordu. Bu Bozkur çocuğunun, gittiği ilk Avrupa kentinde neler düşünür, neler söylediği tasavvur edilebilir. İnsanların hızlı yürüyüşleri, hele arabaların gürültüsü onu şaşkına çeviriyordu. Gündüz telgraf tellerine bakarken, Kaç defa yakalamışımdır. Geceleri, gaz lambalarına dönüp dönüp bakıyor, demirin yanıp yanmadığı ondan emin olmak istiyordu. İnsanlar için giyinişlerine göre hüküm veriyor, herkesi bir “Bey” sanıyordu. Bunu şu sözleri de doğrular: “O! İşte mutlu ülke buraya denir! İnsan, hiç fakir fukaraya rastlanmıyor!” Frenklere karşı beslediği çekingenliği tamamen kayboldu, evvelce, hemşerilerinin görüşlerine inanarak, başka dinde olduğu için tepeleyeceklerini sanıyordu. Şimdiyse, iyi yüreklilerini övmekle bitiremiyordu. Kısa bir süre içinde Macarcayı öğrendi. Her tarafta sevgiyle karşılandı. Konuşma dili ile birlikte okuma yazmayı da öğrenince, dostlarım ona “Macar İlimler Akademisi” kütüphanesinde bir de vazife buldular. Burada tam 25 yıl büyük dürüstlük ve gayretle çalıştı. Temiz ve büyük yüreği ile böylesine sevdiği yeni memleketi, Mollama ekmek sağladığı gibi, benim iyi Mollam için bir de kabir (mezar) ayırdı. Orta Asya’da doğup tarihin bizlerin arasına gönderdiği iyi insanı Fehér ilinin Velense kasabasında toprağa verdik Allah rahmet eylesin.

Kaderin insanı ne tarafa savuracağını kimse bilemez. Molla Uşşak, Sahte Derviş ile dönüş yolculuğunu yaparken, asıl niyeti, Mekke-yi Mükerreme’ye gitmektir. Fakat onun kafasına Frengistan’a dönüş düşüncesini koyan Vambéry, adı Molla İshak olarak değiştirilen dervişi,  beraberinde Macaristan’a götürür ve 25 yıl yaşadıktan sonra orada ruhunu Allah’a teslim eder.

Orta Asya gezisinin arkasından, İstanbul’da sadece birkaç saat kalan Vambéry, soluğu Budapeşte’de alır. Akademi başkanının iltifatlarına karşın, bulguları bilim çevrelerince ciddiye alınmaz. Bunun üzerine yolculuğu öncesinde Tahran’daki temsilciler aracılığıyla bağlantı kurduğu İngiltere’ye gider.

İngiltere’de büyük bir ilgiyle karşılanan Vambéry, Orta Asya’ya ilişkin notlarını “Coğrafya Kurumu”na verir. Gözlem ve izlenimlerini yazılarıyla, konferanslarıyla, bilim çevrelerine ve kamuoyuna anlatır. Fakat bir süre sonra buradaki hayat tarzında sıkılmaya başlar. Herkesin maddi çıkar peşinde koşup durmasından nefret ederek burada, Doğu dünyasındaki doğal ve içtenlikli hayatın özlemini çekmeye başlar.  Sonunda, iki dünya arasında köprü olarak kabul ettiği ülkesine, yani Macaristan’a dönmeye karar verir. (SÜRECEK… GELECEK YAZIDA SULTAN II. ABDÜLHAMİT’LE OLAN İLİŞKİLERİ İŞLENECEK)

Şakir Diclehan

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.