islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3134
EURO
35,1082
ALTIN
2.292,61
BIST
9.049,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Bir Toplumda Güven Nasıl Tesis Edilebilir?

Bir Toplumda Güven Nasıl Tesis Edilebilir?

Ahmet Hakan: Türkiye’nin En Büyük Sorunu Güvendir

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, son köşe yazılarından birinde “Türkiye’nin En Büyük Sorununu Açıklıyorum” derken şu ifadeleri kullanmıştır: “NE depremdir ne ekonomidir… Ne kutuplaşmadır ne cehalettir… Ne Suriye’dir ne Libya’dır… Ne terördür ne eğitimdir… Ne şudur ne budur…Türkiye’nin en büyük sorunu…‘GÜVEN’dir GÜVEN…Karşılıklı müthiş bir güvensizlik var Türkiye’de… Kimse kimseye zerre kadar güvenmiyor… Rakamlara bile güvenilmiyor… En somut şeylere bile güvenilmiyor…Bu muazzam itimatsızlık haliyle savaşmamız şart. Yoksa millet olma vasfımızı kaybederiz.”

Bir Toplumda Güven Nasıl Tesis Edilebilir?

Muhterem Okuyucularım;

Kim hangi konuda bizi aydınlatan doğru bir tespitte bulunursa şahsın kimliğine, mazisine hiç bakmaksızın ve hiç çekinmeden o tespiti değerlendirme ihtiyacı duyarım. Buna en çok bilim insanları ve elbette toplumun huzurunu temin etmekten sorumlu olan siyasetçiler ve idareciler dikkat etmelidir. Bazen görüşlerini eleştirdiğim Ahmet Hakan, bu sefer çok isabetli olarak toplumda yaygınlaşan bir sosyal ve ahlâkî soruna parmak basmış. Hakan, toplumu ayakta tutan güvenin kaybolduğunu işaret ederek, itimatsızlıkla mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Ancak güven kaybının nasıl yeniden kazanabileceğine ve toplumda güven ortamının nasıl hâkim olabileceğine dair bizlere bir ipucu ver(e)memektedir. Müsaade ederseniz eksik kalan kısmı bizler tamamlayalım. İsterseniz ilk önce güven kavramının ne anlama geldiğini bir göz atalım. Böylece kaybettiğimiz bir olguyu belki daha kolay bulabiliriz.

Güven Ne Demektir?

Güven, dürüst ve itimat edilebilir bir insana can ve mal emanet edilebilir durumudur. Bir kişinin, kendisinden zarar gelmeyeceğine ve emanete hıyanet etmeyeceğine dair çevresinin güvenini kazanmış olmasıdır. Güven, istikbalimiz açısından başkalarına ve özellikle kendimize yakın olanlara inanma arzusunu çağrıştıran fıtrî bir ihtiyaçtır. Güven, nötr bir karakter özelliği taşımamakta ve sadece kültürel bir kalıp, sadece şahsî bir “doğru hüküm verme” meselesi değildir. Güven, düşünmeden uygulanan bir alışkanlık de değildir, şuurlu ve sürekli bir tutarlıktır, yani sahici bir itimat zenginliğidir. Güven, içtenlik, samimiyet, sahicilik, doğruluk, tutarlılık, dürüstlük, fazilet ve şahsiyet, yani kuşku, çekinme, korku gibi olumsuz düşüncelere kapılmadan güzel ahlâka ait bütün tutum ve davranışların hâkim olduğu bir ortamdır. Sözlerin ve eylemlerin birbirleriyle tutarlı olduğu bir ortam, insana güven ve huzur verir.

Bir Toplumda Kalıcı Güvensizlik Varsa Ne Olur?

Güvensizlik yani Adem-i İtimat, bir mikrop gibi toplumda yaygınlaşırsa kimse kimseye itimat etmez, herkes herkesten şüphelenir. Güvensizlik başlayınca komşuluk, dostluk ev bütün sosyal münasebetler de zedelenir. Kimse kimseyle işbirliği yapmaz. Sosyal sermaye erimeye başlar. Çünkü insanın içine, herkesin kötü düşünceli ve art niyetli olduğuna dair bir şüphe girer. Böyle bir ortamda devlet eliyle bile yapılmak istenen sosyal yardımların, şartlı veya maksatlı olduğu, bir devletin veya kimsenin iyi niyetli olarak muhtaç kişilere yardım etmeyeceği inancı yaygınlaşır.

Güvensizlik, güvenin tam karşıtı olmaktan çok, onun öteki yüzüdür. Tıpkı bir paranın öteki yüzü gibi, bir yüzün olabilmesi için, öteki yüzün de olması gerekmektedir. Güvensizliğin belirtileri, sahtekârlık, asosyal davranış biçimleri, şahsiyetsizlik, samimiyetsizlik, kötülük, yalan, fitne, fesattır. Bir toplumda güven kaybolmuş ise sosyal barış zedelenir. Özellikle sağlıksız ailelerde yetişen kişiler, yeterince saygı ve sevgi görmedikleri için, kimsenin kendilerine yardım edeceğine inanmaz. Bu kişilerde, yardım etmek isteyenlerin de mutlaka bir ”art düşüncesi veya menfaati vardır” düşüncesi genelde hâkimdir.

Güven, Güzel Ahlâkla Yeniden Oluşturulabilir

Güzel ahlâk, dinimizin emrettiği ve aklın da kabul ettiği bütün güzel huy ve hasletlerdir. İyiliklerin kazanılması, kötülüklerden kaçınılması ve herkesle iyi geçinmenin yollarını gösteren hayat tarzıdır. İman ve inanç bağlılığının, hak ve hakikatin, hikmetin bir sonucu olarak ortaya çıkan sosyal ve erdemli yaşama tarzıdır. Düşünüp taşınmaya, herhangi bir baskı ve zorlamaya gerek kalmaksızın, görevi olduğuna inandığı işleri rahatlıkla ve memnuniyetle yapmaya sevk eden olumlu hasletlerin ve huyların bütünüdür, güzel ahlâk. Her binanın bir temeli vardır, güven binasının temeli de güzel ahlâktır.

Her medeniyetin önemli bir parçası olan güzel ahlâk, insanın, toplumda benimsenmiş ve kabul görmüş normlara ve değerlere uymasını öngören anlayış, tavır, tutum ve davranışların bütünüdür. Güzel ahlâkı temin etmenin yollarının başında ahlâk eğitiminin ve terbiyenin yaygınlaştırılması ve örnek olması gereken şahsiyetlerin buna mutlaka riayet etmeleri gelmektedir. Bu şahsiyetlerin başında toplumu etkileme gücüne sahip olan ilim insanları ile devlet adamları/siyasetçiler gelmektedir. Bu iki kesim ne kadar güzel ahlâk sahibi olursa toplum da o kadar ahlâkî kurallara yakın olur.

Onun için insan ve toplum hizmetlerinde yer alacak ve idarî makamlara gelecek kişilerde mutlaka Allah sevgisi ve korkusu, vicdan, merhamet, aklı selim, feraset, iffet, edep, hayâ ve adalet duygusu aranmalıdır. Bu ahlâkî ve sosyal meziyetlere sahip olmayanlar, ne kendilerine, ne de topluma fayda sağlayabilir. Yani güzel ahlâk sahibi olmayanlar, çevrelerinde güven ortamı oluşturamaz. Halbuki güven cihetinde insanların en kâmili, ahlâk bakımından en güzel olanıdır. Ahlâkça en güzel olan insan, güven telkin ettiği için, etrafındakilerle hoş geçinebilendir. Güvenilir bir insan, herkesi sever sayar, başkaları da onu sever ve sayar.

Toplumsal güven ortamı, Allah’a karşı isyanların ve zulmün dışında kalan konularda insanlara gereksiz yere muhalefet etmemekle mümkündür. Bu doğrultuda güvenin tesisi için, kimseye düşmanlık etmemek ve kimsenin düşmanlığına sebebiyet vermemek için çaba göstermek gerekir. O halde güvenin oluşturulmasından sorumlu olan şuurlu Müslümanlar, din kardeşlerimizi nefsimize uyup ulu orta eleştirip küçümsememeliyiz, kendi ayıplarımıza bakıp başkalarının ayıplarını araştırmak yerine onları örtmeliyiz, sırf muhalefet olsun diye her şeye itiraz etmemeliyiz, akrabalarımızın ve komşularımızın bazı ezalarına da sabır ve tahammül göstermeliyiz.

Ezcümle

İnsanlar insaflı davranır, hatalarını kabul eder ve özür diler, başkalarında gördükleri kusurları güzel bir şekilde tevile çalışır, başkalarında kusur aramaktan vazgeçer, küçük büyük herkese güler yüzlü ve tatlı dilli olur ise güven sağlayıcı bir yapıya kavuşur ve böylece güven açısından en ideal bir toplum olur. Şunu unutmayalım: Kendi içimizde güven ortamını layıkıyla tesis ettiğimizde dünyada da itimat edilir bir ülke oluruz. Küresel çapta itimat edilir bir ülke olmak ise sevilmekten daha büyük bir iltifat ve lütuftur.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi