Sosyal medyada önümüze düşen bir fetva dikkatimizi çekti, kendimi sorgulamama ve kalemi elime almama sebep oldu. Oysaki bu fetva, konusunu iyi bildiğimiz, uzun yılardır insanlara konuşup yazdığımız türdendi. Okuyalım:
{ Bir Müftü kardeşimize sormuşlar: “Babamız öldü. Bıraktığı mirası gayr-ı meşrû (dinen haram olan) yerlerden kazandı. Varisler bu malı alacaklar mı? Mirası bölüşecekler mi?”
Müftü cevap vermiş: “Böyle bir malı varislerin taksim etmeleri helal değildir. Toplumda herkes bilecektir ki haram malın zekatı olmadığı gibi, haram yoldan elde edilen mal, varislere de helal değildir. Haram yollarla elde edilmiş olan malların sahipleri biliniyorsa hemen onlara teslim edilmeli ve helallik alınmalıdır. Yok eğer bu mallar kumar, piyango vb. dinen meşru olmayan yer ya da yerlerden elde edilmiş ve sahipleri de bilinmiyorsa, zaruret halinde bulunan fakir-fukaraya sadaka olarak ecir beklemeksizin dağıtılmalıdır.” }
Evet, haram malın verilecek zekatı olmaz ve o malın taksim edilmesi de helâl olmaz. Görelim:
Malların yaratıcısı ve maliki olan Allah’tır. Kulluk görevimizi yapmamız ve Cennetliklerden olabilmemiz için nefsimiz, ailemiz ve toplumumuzun fakirleri, işsizleri, yetimleri…için çalışmalıyız. Ama helâl kılınan ve pek çok olan yolları izleyerek çalışmalıyız.
İslam’ın Kur’ân ve Sünnet ile haram kıldığı faiz, rüşvet, karaborsa, ihale yolsuzluğu, fuhuş organizesi, içki satışı, kumar, piyango, paranın ve üretilen ve ekip biçilen malların değeriyle oynama, eksik tartıp ölçme, değişik şekillerde aldatma ve benzeri kazanç yolları insanlara zarar vermektir; toplumun malını haksız bir şekilde tekelimize akıtmaktır. Böyle olduğu için de kazandığımız paralar-mallar hakikate bizim değil içinde yaşadığımız toplumundur. Bizim olmayan paraların ve malların zekâtı olamayacağı açıktır. Yapılması gereken onları gerçek sahipleri olan kişilere, onlar bilinemiyorsa muhtaçlar veya ayardım kurumları aracılığıyla topluma geri vermektir.
Yok bu mallardan hayır yapmak istesek Allah katında kabul edilmez ve sevap da alınamaz. Örneklendirelim:
Allah’ın Elçisi Peygamberimiz alkollü içkilerin ticaretinin haram kılındığını açıklayınca bir mümin ayağa kalktı ve şöylece sordu:
– Ben içki ticareti yapan bir adamdım. İçki ticaretinden çok mal kazandım. (Zekât, sadaka ve hac gibi amellerle) Allah’a itâat yolunda harcamada bulunsam, bu mallar bana fayda sağlar mı?
Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu:
– Allah, ancak halâl yollardan kazanılmış tertemiz kazançlardan yapılacak hayırları, kabul eder.”
Bu konuda Yüce Allahımız da Maide Sûresi’nin yüzüncü âyetinde şöyle buyurmaktadır:
“ Ey yükümlü insan! Apaçık olarak duyur: Pis’in çokluğu hoşuna gitse bile, pis ile temiz (haram ile halâl) bir olmaz. O halde ey akıl sahipleri ! Allah’ın emirleri ve yasaklarına aykırılıktan korunun ki kurtulasınız.”
Haram kazanç yolları içinde rüşvet ve daha yoğun bir şekilde de faiz revaçta. Müslüman iş adamlarımızın büyük çoğunluğu da bu faiz pisliğine batmış durumda.
Faiz haramdır ve haramları çeker. İç huzurunu ve aile ahengini giderir. İflaslara ve konkordatolara sebebiyet verir. Fakirliği artırır. Önceden bilinmedik şekillerde de ruhen yorar. Daha da önemlisi yorgun argın olduğumuz halde Cehennem’e düşürür. Okuyalım:
“Kâbus gibi çökecek Kıyamet’ten haberin var mı?
O Gün (yaptığı günah yüklü çalışmalardan ötürü) bazı kişiler yere çakılacak, yorgun düşmüş, (korku ile) sarsılmış olarak kızgın bir ateşe girecektir.”(Ğaşiye 1-4)
Haramdan kazanılan kirli paralara-mallara zekât düşmeyeceği gibi bu pis paraların-malların varislere intikali de helâl değildir. Çünkü bunlar, hakikatte bizim olmadığı için toplumdan hırsızlanmış- gasbedilmiş para ve mal hükmündedir. Varislere değil topluma geri verilmedir.
Medine İslam toplumun ekonomik yönden zayıf olduğu ilk yıllarında Peygamberimiz, borçlanmaktan sakındırmak için borçlu olarak ölen ve borçları üstlenilmeyen müminlerin cenaze namazlarını bizzat kılmıyor-kıldırmıyordu.
Hadi ödenebilir helâl borçlanmayı geçtik diyelim, ya faizli borç içinde ya da geride haram para-mal bırakarak musallaya getirilirsek…
Şimdi Âhiret hayatı ve sorgulamasına gerçekten inanıyorsak kendimize soralım:
Biz ticari, siyasi ve kültürel çalışmalarımızı yenilmesi içilmesi ve kullanılması caiz olmayan, zekat düşmeyen ve varislere nakli haram olan ve sonuçta yorgun argın Cehennem’e yuvarlanmamıza sebep olacak olan pis mallar için mi yapıyoruz?
Dünya yorgunluğumuz, Cennet yoksunluğumuz ve Cehennem azabımız için gök ve yer ağlasa yeridir:
“Kim âhiret kazancını ister ve bu yolda gayret gösterirse, onun kazancını dünyada da âhirette de kat kat artırırız. Kim de âhireti unutup yalnızca dünya kazancını isterse, ona ondan bir parça veririz. Fakat o, âhiretteki nimetlerden, – azaba uğramaktan öte – hiçbir pay alamayacaktır.” (Şura 20)
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ