Bugün bir fethin 570. yılındayız. Bugün, nice kahramanın Konstantinopolis’i vatan toprağı yaptığı fethin yıl dönümü…
Tarihî bir noktaya değinmeyeceğim. Fetheden komutanın başarılarından da bahsetmeyeceğim. Bugün bu fethi gerçekleştirmek için ömrünü, uzvunu, hayallerini, arzularını, malını ve mülkünü feda eden kahramanların nasıl bir psikoloji içinde olduklarını ve nasıl hissetmiş olabileceklerinden bahsedeceğim size.
Haydi kendinizi vatanı savunan, düşmana siper olmak için emir bekleyen bir asker olarak hayal edin. Geride bıraktığınız bir ailenizin, arkadaşlarınızın ve hayat arkadaşınızın olduğunu hayal edin. Bebeğinizin patiğini cebinize koyup bilinmezlik duygusuyla cepheye gittiğinizi düşünün. Bilinmezlik duygusu dediğimse düşmandan geleceğin ne olduğu karşısındaki bilinmezlik değil, tekrar ait olduğun sevgiye kavuşup kavuşamayacağının bilinmezliği… Böyle bir endişe, kaygı ve korkuyla çıktığınızı hayal ediyorsunuz muhtemelen. Oysa bir askerin yaşadığı bu hüzün ve korku, zihnini maximum 30 saniye meşgul edecektir. Ruhu, cesaret ve şecaat dolu erler, muhakeme yetisinin durdurduğu ve iradenin zayıflamaya başladığı bu ortamda metanetiyle soğukkanlılığını korur. Tehlike karşısında bilgisinin ve inancının verdiği özgüven duygusuyla cesurca hareket eder. Yorgunluk, açlık, uykusuzluk, her türlü cefaya katlanmak, hayatından fedakârlık yapmak onun bu vatan için göze aldığı izzetinefis meseleleridir.
Korku demiştik değil mi? Vücudu saran, boncuk boncuk terleten, kan dolaşımını hızlandıran, göz bebeklerini büyüten, beden mekanizmasını sarsan o korku… Cephedeki askerin en büyük düşmanıdır korku. Bilir bunu askerimiz. Ne kendisi korku hissetmelidir ne de düşmanı, korktuğunu hissetmelidir. Onları en çok ölüm değil yenik düşmek korkutur.
Panik olma lüksleri yoktur. Vatanın onların omzuna yüklediği sorumluluklar vardır. Güvenlik onlara emanettir. Başkalarının güvenliği onların güvensizlik duygusunun önüne geçmektedir. Vatandaşların güvenliklerini kendi güvenliklerine tercih ederler. En temel ihtiyaçlarını bu vatan için feda etmekten geri durmazlar.
İnsan olmanın ve insan öldürmenin önemsizliği duygusu da zaman zaman yokluyor. Kendisi için değil silah arkadaşı, bayrağı ve ailesinin ardından dökeceği yaş için endişeleniyor. Ama yine kısa sürüyor bu endişeler. Onun için bu duygular uzun süremez. Büyük travmalar yaşasa bile devam etmek zorundadır. Mücadele onun için yaşam biçimi olmuştur artık.
Birbirlerine olan bağlılıkları, yalnız olmadıklarını hissetmeleri, savaşma ve askerlik konusunda bilgili olmaları ve alışkanlık kazanmaları, izzeti nefis duygularının kuvvetli olması, topluluk ruhu, hareket halinde faaliyet göstermeleri, saygı değer komutanları, şerefli bir görevi yerine getiriyor olmaları ve ölünce şehadet şerbetini içeceklerine dair inançları onların zorlu psikolojik durumlarıyla baş etmelerinde başka etkenlerdir.
Verdikleri psikolojik, sosyolojik, fiziksel ve ulusal mücadelelerinden dolayı bugün özelinde başta Fatih Sultan Mehmet’e ve silah arkadaşlarına ardından bu vatan için canını feda eden kahramanlarımıza rahmet diliyorum. Hali hazırda şu an asker olarak bu ülkenin bir karış toprağının muhafazası ve güvenliği için görev yapan tüm askerlerimize bu vatanın bir ferdi olarak teşekkürü borç bilirim.
Sevgiyle kalın, çok değerlisiniz. Siz varken korku yok. İyi ki varsınız, kahramanımızsınız.
Anahtar Kelimeler
İstanbul Fethi, Askeri Psikoloji, Askerlik Psikolojisi
Yararlanılan Kaynak
Mithat Özgüç, Askerlik Psikolojisi Ders Notları,1953-1954.