islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2669
EURO
34,6747
ALTIN
2.400,68
BIST
10.336,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
25°C
İstanbul
25°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Yağmurlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C

Çocuklarımızın Kaybolmasını Engelleyebiliyor muyuz?

Çocuklarımızın Kaybolmasını Engelleyebiliyor muyuz?

İnsanı iyi yetiştiremez ve ona kültür ve ahlakına ait değerler veremezsek; başka kültür ve hayat tarzları, onları kendi istedikleri gibi biçimlendirirler

Gençliğimiz, farkında olmadan başka dünyalara kayıyor

Bugün hepimizin ortak bir derdini dile getirip, bu konuda nasıl bir çözüm yolu bulabilmemizle ilgili düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.

Bundan 7-8 yıl kadar önce, bazı dostlarımın çocukları, yeğenleri ve kardeşlerinden oluşan 22 kişilik Lise Son, Üniversiteye girmek üzere olan bir grupla Genç Lider Eğitimi adıyla bir eğitim ve farkındalık oluşturma programı yapmıştım.

Benim gibi, iki eğitimci arkadaşım ile, gençleri ilgilendiren ve onları geleceğe hazırlayan konularda  yaptığım programa katılanlar; inançlı, belli bir kültür düzeyinde ve toplumsal meseleleri kendilerine dert eden insanların çocuklarıydı. Yani, toplumun kültür ve ahlakından kopmamış ailelerin evlatlarıydı.

7-8 haftalık program yaptık ve onların ilgisini çektiğimiz bazı konuları konuştuk ve tartıştık. Görebildiğim kadarıyla, gençler yapılan programdan memnun idiler ve herhangi bir ciddi bir problem ve tartışmanın olmadığını hatırlıyorum.

Son programımızı  piknik yaparak katılımcı gençlerle bir kır bölgesinde yapmıştık. Yemek yedik, top oynadık ve daha sonra da dinlenirken, gençlerden biri: “-Hocam, bir müzik dinleyebilir miyiz? “diyerek, müsaade istedi ve arabasının kasetindeki müziği çalmaya başladı. “Müzik, çıkıdım .. çıkıdım”kelimeleriyle başlayan ve günün genç meşhur genç şarkıcılarından birinin şarkısıydı. Gençler, müziğe kendilerini kaptırarak, neşelendiler…

Gençlerin ruh ve zihinleri, yabancı kültür ve alışkanlıklarla biçimlendiriliyor

Ben, o anda; düşünmeye başladım: Bu gençler, bizim kültürümüzün gençleriydi. Fakat, onların ruh ve hayal dünyaları, bizim kültürümüzden çok, batılı bir kültüre adapte olmuşlardı. Yani biz; çocuklarımızın fiziki varlığının sahipleriydik; onların ruh ve düşünce dünyalarını batılı hedefler, zevkler ve alışkanlıklar  işgal etmişti..

Bazıları, şöyle diyebilir: “Canım, ne olacak!  Gençlik, biraz haraketli ve biraz eğlenceli dünyalara girip, kendini modaya kaptırabilir. Sonra, yine kendi önemli meselelerine döner…

Eğer; gençleri yönlendiren tehlike odakları eskisi gibi yerel bir çerçevede olsaydı, belki bu ikazı haklı bulabilirdim. Fakat; şimdi, tehlike çok yönlü gelmektedir. Reklam, müzik, slogan, resim ve bilgiyle, “aykırı ve kuralsız” bir yaşama felsefesi, bütün eğlence ve oyun sistemleri içinde ruhlara ve beyinlere şırınga ediliyor. Bu konuda, insanların inanç ve düşüncelerine bile saygı gösterilmiyor.

Aradan, geçen 7-8 yıl sonunda bugün, 10-12 yaşın üzerinde gençlik öncesi devresindeki çocuklarımız, artık bizim arzu ettiğimiz, sevdiğimiz ve yaşadığımız dünyada yaşamak istemiyorlar… Onlar, zihnen ve duygu olarak başka dünyalara “göçtü”ler.. Artık, bizim yaşadığımız ve bizim öğrettiklerimiz ile hareket etmek istemiyorlar.. Bazıları, “hocam abartmıyor musun?” diye bana yüklenebilir.  Evet abartmıyorum. Çünkü, bugünün fotoğrafını ben yaklaşık 8 yıl önce görmüş ve çocuklarımızın kendi kültür ve ahlak dünyamızdan koptuğunu görmüştüm. Şimdi bu konu, görüştüğüm aklı başında, kültür ve toplumun durumunu analiz eden çok fazla kişi tarafından da paylaşılıyor.

Gençleri aile ve toplumlarına kazandırmak

Problemi birlikte tespit etmek ile, problemi çözme konusunda bir idrak ve çaba içine girmek aynı şey değil.  Çünkü; problemin farkına varan o kadar çok aile var ki.. Ama, iş problemi görmek veya anlamakla bitmiyor. Problemi nasıl çözebilmekle ilgili, ciddi bir problemimiz var.

Karşımızda bir insan var. Ve bu insan, kendini bilgi ve davranış ile besleyen kaynaklara yıllardır mahkum olmuş ve onlar tarafından yönlendiriliyor. Bu kaynaklar; sokak, televizyon, medya ve internet. Bunlara son yıllarda sosyal medya denilen yeni bir “eğitim ve bilgilenme”(!) kaynağı da eklendi.

Bütün bu yayın ve iletişim vasıtaları; ne dini, ne milli, ne ahlaki ve ne de yerel  bilgi, gelenek ve alışkanlıkları kabul etmeyen, gençleri;  millet, din, gelenek ve ahlaka bağlı olmadan, mekanik ve bağımsız bir şekilde eğitmeyi hedefleyen oyun, bilgi, haber ve filmler ile  eğitiyor.  Artık; ne kanun, ne eğitim programı, ne terbiye ve ne de herhangi bir din ve örf; bu ulus üstü kaynak ve bilgi çeşidi ile mücadele etme imkanına sahip değil. Bu uluslararası güçler; insanı nesneleştiren, eşyalaştıran ve hiçbir değer, inanç ve kültüre bağlı olmasını istemeyen bir anlayışla kendi anlayışını empoze ediyor.

Eskiden; büyük devletler, ailelerin etkisini ve hatta varlığını ortadan kaldırarak, gençleri kendi siyasi rejimlerinin askeri yapıyorlardı. Şimdiki güçler ise, kendi mamullerini tüketecek “tüketici varlıklar” yetiştiriyor.  Bu özellikleriyle, insanın “eşya tüketen varlıklar” olarak yetişmelerini istiyor.

Türkiye, milli ve manevi değerleri bayraklaştıran (!) eğitim politikasıyla, bu uluslararası güce karşı hiçbir söylem ve değeri çocuklarına veremediği gibi, bazı politika ve metotlarıyla da bu güce  farkında olmadan destek veriyor..

Çocuklarımızı, yeniden kazanabilecek bir anlayışı öncelikle sahiplenmek durumundayız. Yarın; eğer; ciddi bir tedbir almazsak; bizi tanımayan, bizim gelenek ve değerlerimizi önemsemeyen nesillere sahip olacağımızdan kimse şüphe etmesin. Bu konuda, sosyologlar başta olmak üzere, diğer sosyal bilimcilerle birlikte, çözüm için bir enstitü çapında ve profesyonel  çalışmalar içine girmemiz gerekiyor. Umuyorum ki, bu tespitlerim; bazılarımızın uykusunu kaçırsın ve çözüm aramaya yöneltsin..

Ama, bu konuyu; uzman ve araştırmacılardan önce, devlet yetkilileri ve ailelerin bilmesi ve ellerinden kayıp giden çocuklarına yönelik; bir çözüm yolu devreye girsin ve bu felaket dinsin.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.