DAHA DİNDAR OLMAK İÇİN BİR KÖŞEYE ÇEKİLMEK 3
Dindar olmak için bir kenara çekilmek sayılmasa bile, kişinin biraz ıssızlığa ihtiyaç duymasını, kendisiyle baş başa kalmasını, tenhalarda sukûnet aramasını, yüreğini ötelere bağlamak arzusunu anlatan bir kaç kelime daha var: Halvet, uzlet, teheccüd ve itikâf…
-Halvet ne demektir?
Halvet’in sözlük anlamı; yalnız, tenha kalma, tenhaya çekilmek, tenha olan yer demektir. (Devellioğlu, F. Osmanlıca Lügat, s: 320)
Ya da ibadet, riyâzet, zikir ve murakabe maksadıyla bir yere kapanma… (Doğan, M. Türkçe Sözlük, s: 646)
Tasavvufî gelenekte halvet; bir kenara çekilip kimseye karışmadan zikir ve vird ile meşgul olmaktır. Kâşânî bunu; “Kimsenin görmeyeceği yerde sırrın (gönülün) Allah ile konuşması, O’na yalvarmasıdır” şeklinde tanımlıyor. (S. Ateş, İslâm Tasavvufu, s: 202)
Halvete uzlet, erbain (kırk) çıkarma, inzivâ da denilmektedir.
-Uzlet ne demektir?
Uzlet sözlükte; bir yana çekilip kendi kendine tenhada yaşama, yanlızlık köşesine çekilme. (Devellioğlu, F. Osmanlıca Lügat, s: 1124)
Halvet ve uzlet yaklaşık olarak aynı anlama gelmektedir.
“İmam-ı Gazalî’ye göre uzlet, Allah yoluna sülûk eden bir kimse için düşmanlarını görebilmesi açısından gereklidir. Bu da iki çeşittir: Farz olan uzlet ve faziletli olan uzlet…
Farz olan uzlet; şerden ve şer ehlinden uzaklaşmadır.
Faziletli olan ise; lüzümsuz işlerden ve bunları yapanlardan uzak durmadır.
Bazılarına göre halvet ve uzlet ayrı ayrı şeylerdir. Halvet ağyârdan uzaklaşma, uzlet ise kişiyi Allah’tan meşgul eden şeylerden uzaklaşmaya çalışmaktır.
Denildi ki selâmet on parçadır. Dokuzu susmakta, biri uzlettedir. Hikmet de on parçadır. Dokuzu mâlâya’ni (faydasız şeyleri) terketmekte, bir parçası insanlardan uzaklaşmadadır. Söylediği sözden dolayı pişman olanlar çok, susmaktan dolayı pişman olanlar ise azdır.
Yine denildi ki, halvet asıldır; insanların arasına karışmak (ihtilat) ise arızîdir. Arızî olan, aslın yerine ihtiyaç olduğu kadar geçmelidir.” (Mecmuâtü Resâil el-İmam el-Gazalî, s: 109)
-Teheccüd nedir?
Teheccüd veya kıyamu’l-leyl; bilindiği gibi gece ibadetidir.
Allah (cc) Hz. Muhammed’e gece ibadetini (teheccüdü) farz kılmıştır. (İsrâ 17/79. Müzemmil 73/2-3)
Peygamber (sav) gece ibadetini yaptı ve ümmetine de tavsiye etti.
Hz. Aişe (r. anhâ) şöyle diyor: “Rasûlüllah (sav) gece namazını hiç terketmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı.” (Ebû Dâvûd, Salat/307 no: 1307)
Gece vakti özellikle sonuna doğru uyanıp namaz kılmak, dua etmek, gündüz kılınan nafile namazlardan daha fazliletlidir. Kur’an buna şöyle işaret ediyor:
“Onlar (mü’ninler) yataklarından kalkarak tarifsiz bir korku ve büyük bir iştiyakla Rablerine yalvarırlar ve verdiğimiz rızıktan infak ederler.” (Secde 32/16)
Peygamber (sav) teheccüdü ümmetine tavsiye etmiştir. “Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o (gece namazı) sizden önce yaşayan sâlih kulların âdetidir. Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucu, kötülüklere keffâret, bedenden hastalığı kovucudur.” (Tirmizî, Da’avât/112 no: 3543)
Peygamber (sav) geceleri badet etmeyi tavsiye ederken şöyle buyurdu: “Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allah’tan, dünya veya âhirete ait bir hayr talebi varsa ve o saate rastlarsa, Allah (cc) dilediğini ona verir. Bu saat her gecede vardır.” (Müslim, Müsafirîn/166 no: 757)
Bu saati yakalamak, bu satte diri olmak, bu saatte uyanık olmak… Galiba herkese nasip olmaz. Zira ‘kıyâmu’l leyl-teheccüd’, sadece gece kalkışı değil aynı zamanda uykuyu da yönetme bilincidir. (Rasûlüllah’ın gece ibadeti ile ilgili bkz: İbni Kayyım, Zâdü’l–Meâd, Pınar Yayınları ter. 1/218-224)
-İtikâf ne demektir?
Fıkıhta itikâf; müslümanın ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde camide kalması demektir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/459)
İtikâf Kur’an ve Sünnet’in işaret ettiği bir ibadettir. Mesela Kur’an;
“Mescitlerde itikâfda bulunduğunuz zaman kadınlarınıza yaklaşmayın.” (Bekara 2/187) demektedir…
İtikâfa girmek Rasûlüllah’ın (sav) kuvvetli sünneti idi.
Abdullah b. Ömer’in naklettiğine göre Allah’ın Rasûlü Ramazanın son on gününde i’tikafa girerdi. (Buhârî, İ’tikâf/1, 14 no: 2025, 2041. Müslim, İ’tikâf/2(2) no: 2781)
Aişe (r. anhâ) şöyle anlattı: “Rasûlullâh vefat edinceye kadar Ramazanın son on gününde i’tikâfa girerdi. Onun vefatından sonra da eşleri bunu devam ettirdiler.” (Buhârî, İ’tikâf/1 no: 2026. Müslim, İ’tikâf/2(3-5) no: 2782-2784. Ebû Dâvûd, Sıyâm/77 no: 2461. Bir benzeri: Tirmizî, Savm/71 no: 790. Nesâî, Mesâcid/18 no: 710. İbn Mâce, Sıyâm/59 no: 1771)
Müslüman, Ramazan’ın son on günlerinde Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet amacıyla bir kaç gününü ayırır, mescide kapanır. İtikâf esnasında meşru olsa bile nefsanî arzularından uzak durur, zorunlu ibadetler dışında bol bol nafile ibadet eder, dua eder, bol bol Kur’an okur. Düşüncesini tümüyle Allah’a ibadete hasreder, Allah’a yönelmeye çalışır. Bu şekilde manevî olarak arınmayı, dinî duygu ve yoğunluğunu artırmayı dener.
İtikâf, Peygamberin yaptığı ve yapılmasını ümmetine tavsiye ettiği bir ibadet olarak farklı bir inzivâ, farklı bir uzlettir.
Sonuç:
İslâm ruhbanlığı, yani din adına bir köşeye çekilmeyi hoş görmemekle birlikte; kişinin iç dünyasını gözden geçirmesini, yırtıklarını yamatmasını, eksikliklerini gidermesini, nefsini tezkiye etmesini ister.
Bunun için Peygamberin Hıra süreci, itikâf ibadeti ve gece namazındaki (teheccüd’teki) uzleti örnek gösterilebilir.
İnsanın bazen sessizliğe, yalnızlığa, kendisiyle başbaşa kalmaya, lahûti bir iklime ihtiyacı olur. Böyle anlarda kişi kendini gözden geçirebilir, nefis muhasebesi yapabilir, aynasına bakabilir. Rabbine daha yakın olmak isteyebilir.
Böyle bir anı yaşamak, değerlendirmek bir iç donanım, bir manevi yolculuk, bir tazelenme ve yenilenme, kendine gelme sürecidir…
Buna münzevî zenginlik diyebiliriz.
Ramazan’ı değerlendirmek, gece ibadetleri, itikâf ibadeti, bazen tenhalara gidip tesbihle, zikirle meşgul olmak fayda sağlayan münzevîliklerdir. Yeri ve zamanı gelince böyle inzivâ’ya çekilmek iyidir.
Ancak ne ruhbanlık, ne dünyadan el etek çekmeye kalkışmak, ne de hayata/insanlara küsüp tenhalara sığınmak tavsiye edilmiştir.
Dağ başında takva hayatını korumak, dindarlık taslamak kolaydır. Marifet kalabalıklar arasında, günah işlenebilecek ortamlarda, halk arasında kalıp nefsine hakim olmak, kötülük odaklarıyla mücadele ederek, direnip istikameti bozmamak, takvayı dipdiri ayakta tutmaktır. İnsanların iyiliği için çalışmak, davetçi olmak, İslam uğruna mücahede edebilmektir.
Uzlet/inzivâ zamanı şu dua okunabilir:
“Ey Hakimiyeti yerleri ve gökleri içine alan Allahım! Ey ilminin ve kudretinin sonu olmayan Allahım! Senin şanın yücedir. Sen noksan sıfatlardan münezzehsin. Ya Rabbi! Bana öyle bir iman ver ki kalbim onunla sükûnete erip mutluluğa ersin. Kalbimi rızık endişesinden ve Senden başkasının korkusundan korusun. Beni kendine öyle yakınlaştır ki, azametini duyayım.
Allahım! Bana öyle bir takva ver ki, onunla ademliğimi koruyayım, şeytana karşı savunmasız kalmayayım. Seni sevmenin, Sana ibadet etmenin, Sana yalvarmanın lezzetini duyayım.
Ya Rabbi! Kalbimi seni sevmekle, Sana dua etmekle, Sana yönelmekle doyur. Beni dünyaya muhtaç etme, dünyalıklara düşkün olma fakirliğinden koru.
Allahım! Beni yakınlığın ile zenginleştir. Sana o kadar yakın olayım ki, başka hiç bir şeyin yakınlığını duymayayım, uzaklığın ne olduğunu da bilmeyeyim.
Allahım! Senin her şeye gücün yeter.”
HÜSEYİN K. ECE
YAZARIMIZIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BU LİNKİ ZİYARET EDİNİZ
MİRATHABER.COM