islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5952
EURO
34,7918
ALTIN
2.497,68
BIST
9.454,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Dert Kur’an’ı Anlamak Olmalı, Milletin İmanını Sarsmak Olmamalı

Dert Kur’an’ı Anlamak Olmalı, Milletin İmanını Sarsmak Olmamalı
17 Ocak 2019 07:50
A+
A-

Biliyorsunuz değerli kardeşlerim 14 asrın bütün Müslümanları inanır ve kabul ederler ki Kur’an, hem lafzı ve hem de manasıyla Allah’ın kelamıdır. Evrenseldir. Kıyamete kadar bütün insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek çapta ve heybettedir. Allah’ın benzeri, zıddı, niddi, emsali olmadığı gibi kelamı olan Kur’an’ın da benzeri yoktur.

Hal böyle iken, ne acıdır ki son zamanlarda ilahiyatçı kimliği taşıyan bazı kimseler, 14 asrın bu icma ve ittifakına karşı çıkmakta, Kur’an’ın tarihselliğini savunmakta, bazı ayetlerinin indiği zamana ait olduğunu, günümüze taşınamayacağını, bazı ayetlerinin ise sadece manalarının Allah’tan olduğunu, lafızlarının Hz. Peygamber tarafından dile getirildiğini söylemektedirler. Haşa haşa haşa! Bu iddiaları ortaya atanlar, tek kelime ile ateşle oynamaktadırlar. Böyle giderse hem kendilerini yakacaklar hem de bu yanlış düşüncelerine inananları.

Şimdi size tarihselci bir ilahiyat profesöründen bir paragraf takdim edeceğim, sonra da yorumumu ve eleştirilerimi arz edeceğim.

 Tarihselci diyor ki:
Kur’an’ın hem lafız hem mana itibariyle inzal edildiğini kabul etmek, cihad ve kıtal meselesinde kullanılan politik dilin bizzat Allah’a ait olduğunu söylemeyi gerektirir. Vahyin salt mana ve mefhum olarak inzal edildiğini kabul etmek ise söz konusu dilin Hz. Peygamber tarafından formüle edildiğini, dolayısıyla Allah katından genel muhteva ve perspektif olarak aldığı vahyin ışığında konjonktürel gelişmelerle ilgili yol haritasını kendisinin belirlediğini söylemek gerekir ki bize göre bu ikinci ihtimal daha makul görünmektedir. Aksi takdirde ‘Allah’ın ahlâkîliği’ meselesi gündeme gelir.”

“Cebrail vahyi özellikle salt manalar (kavramlar) olarak indirdi; Rasûlullah bu manaları belledi ve Arap dilinin ifade kalıplarına döküverdi”

Ben bu ifadelerin sahibinin kim olduğunu söylemeyeceğim. Çünkü benim bu makale ile vurmak istediğim hedef, şahıslar değil, şahısların yanlış düşünceleridir.

İkinci bir hedefim de bu yanlış düşünceleri taşıyan ve savunanları, bir uyarı mahiyetinde olan bu makale ile özre, tevbe ve istiğfara davet etmektir. Çünkü içimizden birisinin, bir ilahiyat profesörünün göz göre göre ateşlere düşmesine yanarım. Bununla beraber, birçok masumun, bir ilahiyatçının bu yanlış düşünceleriyle sapmasına, cehenneme düşmesine de hem yanar ve hem de ağlarım.

Kimse kalkıp ta: Bu sözlerde ne var canım, demesin. Ne var biliyor musunuz? Arz edeyim. Tarihselcinin bu sözlerinde şu iddialar var:

1-Tarihselci, bu ifadeleriyle demek istiyor ki Kur’an’ın manası Allah’tan, lafızları Peygamberdendir. Hâşâ! Bu düşünce insanda ne din bırakır ne de iman.

2-Kur’an’da politik dil varmış hâşâ! Bu politik dil Allah’a yakışmıyormuş.

3-Eğer politik dil Allah’a mal edilseymiş, o zaman Allah’ın ahlakiliği meselesini gündeme getirirmiş.

4-Makul olanı, bu dili Peygambere mal etmekmiş.

5-Kur’an’daki keskin üslûp ve tikel hükümler, Allah tarafından belirlenmemişmiş,

6-Çünkü Allah, bu denli güncel ve politik bir sürecin içine müdahil olmazmış.

7-Allah’ın bizzat savaşa katıldığı izlenimi veren âyetlerin (doğrudan Allah’dan değil de) Hz. Peygamber’in zihnindeki genel ve küllî vahiyden istinbat edilmiş tikel referanslarmış(!)

8-Cebrail vahyi salt manalar (kavramlar) olarak indirmiş; Rasûlullah bu manaları bellemiş ve Arap dilinin ifade kalıplarına döküvermişmiş.

9-İ’lâ-i kelimetullah diye bilinen bir kutsal savaş doktrini meşru değilmiş. Eğer buna meşru dersek, haçlı seferlerinin de meşruiyetini kabullenmemiz gerekirmiş.

Tehlikenin boyutlarını görüyorsunuz değil mi saygıdeğer kardeşlerim? Müşriklerin bir kısmı da böyle düşündü. “Kur’an Muhammed’in uydurduğu bir kitap”[1][1] dediler. Müsteşriklerin (oryantalistlerin) bir kısmı da şimdi böyle düşünüyor. Kur’an’ın vahiy mahsulü olmadığını iddia ediyorlar.[2][2] Müslüman bir ilahiyat profesörü bu vartaya düşmemeliydi.

Şimdi gelin bu maddeleri teker teker ele alalım:

1-Tarihselcinin anladığı manada Kur’an’da politik-molitik dil diye bir dil yok. Kur’an’da fesahat ve belağatın zirvesinde Allah kelamı var. Allah bir yerde hiddetli ve şiddetli bir ifade kullanmışsa makam ve muhatap münasebetiyle kullanmıştır. Öyle bir üslûb gerekli olduğu için o üslûbu seçmiştir. Allah’a hangi üslubu, hangi dili kullanacağını hâşâ biz mi öğreteceğiz?[3][3] Kur’an Allah’ın kelamıdır ve o bir miyardır, ölçü birimidir. Herkes boyunun, halinin, dilinin ve yaşama biçiminin ölçüsünü, Hz. Peygamber’in rehberliği ile ondan alacaktır. Allah haklıdır. Haksızlık yapmaz. O, yanlışı olmayan bir doğrudur. Yanlış yapmaz, yanlış söylemez. Onun kelamını yanlış görmek, hâşâ politik görmek, böyle görenin kafasındaki yanlışlıktan ve sakatlıktandır. Soruyorum tarihselciye: Politik dil deyip Allah’a yakıştırmadığını, Onun sadık, masduk, musaddak ve musaddik Peygamberine, en azılı düşmanlarının dahi “emîn” dedikleri bir Peygambere nasıl yakıştırıyorsun? Bir Müslümanın Hz. Peygambere imanı böyle mi olmalıydı? Bir beşer sözünün Allah kelamına karışmasına Allah izin ve imkân verir mi? Buna imkân olsaydı Allah’ın şu sözünün ne anlamı kalırdı?

 

 

 

      • وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاو۪يلِۙ 

 

 

 

 

 

      • لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَم۪ينِۙ 

 

 

 

 

 

      • ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَت۪ينَۘ 

 

 

 

 

 

      • فَمَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِز۪ينَ 

 

 

 Eğer peygamber, bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

Elbette onu kıskıvrak yakalardık.

 Sonra onun can damarını koparırdık.

 Hiçbiriniz buna mâni olamazdınız.[4][4]

2-Sonra kalkıp diyor ki:Eğer politik dili Allah’a mal ederseniz, o zaman Allah’ın ahlakiliği meselesi gündeme gelir.

Bu cümlede iki anlam saklı:

1-Benim gibi düşünmezseniz Allah’ın ahlakiliğini tartışmaya açarım.

2-Benim gibi düşünürseniz sizin de şöyle demeniz gerekir: Kur’an’ın bazı ayetleri, Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiş ifadelerdir.”

Tarihselci bir taraftan, müminleri Allah’ın ahlakiliğini tartışmaya açmakla tehdit ediyor, bir taraftan da Kur’an’ın hâşâ Allah kelamı değil, beşer kelamı olduğu safsatasını insanların içine atmaya çalışıyor.

Hâşâ yüz bin defa hâşâ!

Bir ilahiyatçı akademisyen olarak Allah’ın kelamını siz nasıl beşer kelamı olarak ilan edersiniz? Allah’ın ahlakına aykırı bulduğunuz bir özelliği siz, nasıl ahlakı Allah tarafından övülmüş, ahlak güzelliğinde emsali bulunmayan bir Peygambere layık görüyorsunuz? Hz. Peygamberin Kur’an ahlakıyla, dolayısıyla Allah ahlakıyla ahlaklı olduğunu bilmiyor musunuz?

3-Tarihselci yumuşak ifadeleri Allah’a, sert ifadeleri Hz. Peygambere layık görmekle Hz. Peygamber’in sertlik yanlısı olduğuna dikkat çekmektedir. Halbuki Hz. Peygamberin yumuşak olduğu ve yumuşak davrandığı Allah tarafından tescillenmiştir.[5][5]

4-Bu ifadeler de tarihselcinin Allah’ı yanlış tanıdığının delilidir. Allah, her an faaliyettedir,[6][6] her şeyin her halinden haberdardır. Her şey, her an onun ilgisi ve bilgisi altında ve kabza-i tasarrufundadır.[7][7] “Hiç yaratan bilmez mi?”[8][8] Hiç yaratan, yarattığını başıboş, ilgisiz ve çaresiz bırakır mı?

5-Tarihselci, Hz. Peygamberi, Allah’ın vahy ettiği manalara lafız giydiren bir konuma sokuyor. O zaman Kur’an’ın, “ilahî kelam olma” diye bir özelliği kalır mı? Halbuki Kur’an’ın en önemli, olmazsa olmaz özelliği budur. Yani beşer kelamı olmamasıdır. Beşer kelamı olsaydı, düşmanları onun bir benzerini getireceklerdi ve iş bitmiş olacaktı. Ama getiremediler. Onunla mücadele için kolay olan mukabele-i bilhurufu bıraktılar, zor olan bir yolu yani mukabele-i bissuyufu tercih ettiler. Bu şu demektir: Sözlerle, harflerle yani edebiyat, fesahat ve belağatla mücadeleyi terk ettiler kuvvetle, kılıçla mücadeleye başladılar.

İnsanlar odundan sandık yapıyor, Allah odundan meyve yapıyor. Çünkü maharet odunda değil, maharet ustadadır. Arap edebiyatçıları Arap harflerini kullanmış güzel eserler ortaya koymuşlardır. Ama Kur’an gibi fesahat ve belağatın zirvesinde, taklidi mümkün olmayan, benzeri getirilemeyen bir eser ortaya koyamamışlardır. Çünkü Arap harflerini kelama ve manaya döken, söze dönüştüren beşer değil, Allah’tır. Maharet harflerde değil, maharet ustadadır. O usta Sani-i zülcelal olan Allah’tır. 

6-Neden haçlı seferleri fetih olarak tanımlansın ki? Son gelen kitap Kur’an, son din İslam, son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v). Allah, razı olduğu, kemale erdirdiği İslam’ı[9][9] bütün insanlığa götürme, bütün insanlığı İslam’a çağırma görevini, sadece son Peygambere ve ona inananlara vermiştir. İşte ayetler:

وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ

“Bu Kitap (Kur’ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab’a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.)[10][10]

وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

“Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler.”[11][11]

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı, korkutucu olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”[12][12]

Ayetlerden çok net anlaşılıyor ki i’la-i kelimetullahı, diğer bir ifade ile İslam’ı bütün insanlığa takdim işi, Müslümanlarındır. Hıristiyanların ve Yahudilerin böyle bir misyonu yok. Allah, onların inandıklarının hükmünü Kur’an’la kaldırmış. Onların da Müslümanlara karşı savaşma, direnme hakkı yok. Müslümanın da bir kâfiri -mütecaviz olmadığı müddetçe- zorla İslam’a sokma hakkı yok. İ’la-i kelimetullah için yapılan cihadla, katliam ve cinayetten ibaret olan haçlı seferlerini nasıl bir tutabiliyorsunuz? Hangi insaf ve vicdanla?

İ’la-i kelimetullah, yani Allah’ın adını yüceltmek, keyfi yapılmaz, ihlasla, Allah için yapılır. Savunma hamlesidir. Düşmanın istila ve işgallerini durdurma, İslam’ı tebliğin önündeki engelleri kaldırma mücadelesidir. Bu mücadele önce ilimle ve kalemle yapılır. Bundan anlamayanlara, kuvvetle ve silahla gelenlere de silah ve kuvvetle karşı çıkılır. Bu çıkışın hedefi de barıştır ve düşmanı caydırmaktır. Çünkü İslam’da esas olan barıştır.

Allah buyuruyor: 

“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a güven. O şüphesiz işitir ve bilir”[13][13]

Konuyla ilgili hadis de şöyle:

“Düşmanla karşılaşmaya pek istekli olmayın, fakat Allah’tan selamet dileyin. Bununla beraber, eğer onlarla karşılaşırsanız sebat edip sabırlı olun. Bilin ki, Cennet kılıçların gölgesi altındadır”[14][14]

“Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din tam anlamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse sataşmayın. Çünkü zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur”[15][15] (Devam edecek)

[16][1] Secde 32/3, Tûr 52/33 Ahkâf 46/8

[17][2] Bkz. Cerrahoğlu, İsmail, Oryantalizm ve Batıda Kur’an ve Kur’an ilimleri üzerine araştırmalar, 120. ( http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/775/9902.pdf)

[18][3] Bkz. Hucurat, 49/16

[19][4] Hakka, 69/44-47

[20][5] Bkz. Al-i İmran, 3/159

[21][6] Bkz. Rahman, 55/29

[22][7] Bkz. Mülk, 67/1

[23][8] Mülk, 67/14

[24][9] Bkz. Maide, 5/3

[25][10] Enam, 6/92

[26][11] Nahl, 16/44

[27][12] Sebe, 34/28

[28][13] Enfal, 8/61

[29][14] Buhârı, Cihad, 112; Müslim, Cihad, 19-20.

[30][15] Bakara, 2/193

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.