islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5998
EURO
34,7797
ALTIN
2.496,69
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
22°C

DİNÎ KURALLARIN “NİÇİN” İNİ DE BİLMEK

DİNÎ KURALLARIN “NİÇİN” İNİ DE BİLMEK

Merak, insanda fıtrî bir duygudur ve  “ Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek” demektir. Bu nedenle insan, merak ettiği şeylerin  aslını ve iç yüzünü bilmek ve öğrenmek ister.  Zira “İnsan, özne olarak bilen bir varlıktır, bilmek ister… Kendini ve kendisi dışındaki şeyleri, nesneleri bilmek ister. Çünkü nesneler, bilinmesi gereken şeylerdir. Öyle ise, nesne araştırılan şeydir, yani insan bilgisinin konusudur. Dolayısıyla bilgi, özne ile nesne arasında kurulan bir bağdan doğmaktadır. İnsan bu bağı, bilgi edimleri (fiil-acte) ile kurar. Yani bilgi özneden nesneye, insandan nesneye doğru yönelen bilinçlilik halidir. Bilgi fiilinin olabilmesi için öznenin bilgi konusuna yönelmesi şarttır. Çünkü yönelme olmadan bilgi olmaz”.[1]

1970’li yıllarda orta okul “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi”  öğretmeni olarak  derslerine girdiğim sınıflarda kimi  öğrencilerimin “Hocam  bize namaz nasıl kılınacak, onu anlatıyorsunuz.  Biz niçin namaz kılacağız? Allah’ın bizim namazımıza ihtiyacı mı var?” gibi sorulara muhatap olurdum.  Zaman zaman  oruç ,  hac  ve benzeri diğer  konularında da buna  benzer sorularla karşılaşırdım. Zekat konusunda böyle bir soruyla karşılaştığımı pek hatırlamıyorum.

Nitelik  farkı olsa da benzer soruların, günümüzde de sorulmaya devam ettiği görülüyor. Nitekim bir  tanıdığımın lisede okuyan kızı, “ Niçin inanmam gerektiğini  bilmiyorum.  Namaz  niçin kılınır, oruç niçin tutulur,  hacca  niçin  gidilir anlamıyorum. Ama zekatı  az çok anlıyorum” demişti. Bir sanayici dostum  anlatmıştı:   Özel  bir lisede okuyan kızı,  sınıf arkadaşları ile  birlikte vefat eden  bir arkadaşının evine taziyeye gider; orada kendi aralarında  ölüm, din  ve inanma üzerine konuşurlar. Bu konuşma esnasında bazı  arkadaşları dine inandıklarını; bazı  arkadaşları dine inanmadıklarını, bazı arkadaşları  ise  dine neden inanacaklarını  bilmedikleri için inanıp inanmamada tereddüt ettiklerini  nakleder.

Bu durum, başta aileler ve  din eğitimcileri  olmak üzere  hepimize bir sorumluluk yüklüyor. “Din” niçin vardır, dinî kurallar niçin yapılmalıdır? Sorularına cevap  vermemiz  gerekiyor.  Bu nedenle günümüzde dinî kuralların nasıl yerine  getirildiğini/getirileceğini öğretmeden  önce,  bu kuralların niçin  gerekli olduğunun öğretilmesinde   faydadan da öte  bir  zorunluluk bulunuyor.    Zira bir çocuğa, niçin inanması,  niçin  ahlaklı olması ve  niçin ibadet etmesi gerektiğini  öğretmeden ve onu bu konuda bilinçlendirmeden,  doğrudan otuz iki farzı ezberletip;  abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, hac nasıl yapılır konuları anlatıldığında, onu bu tür soruları sormaya  da mecbur etmiş oluyoruz. Belki  bu tür sorulara  eskiden  fazla ihtiyaç duyulmuyordu, belki ihtiyaç duyuluyordu da biz farkında değildik. Günümüzde her çocuk bu ve benzeri soruları sormuyor olabilir,  ama cebinde internetle gezen  IQ’su yüksek her çocuğun,  inandığı ve yaptığı  bir şeyi, neden ve niçin inandığını ve  yaptığını bilmek  istediğini de unutmamak ve gözden ırak tutmamak gerekiyor.  Bu nedenle konuyu yeterince  iyi anlamamış ve içselleştirememiş bir  çocuğun, o  konuyu  içten ve samimi olarak  yapması da  söz konusu olmuyor.  Kurallar sürekli tekrarlarla alışkanlık haline getirilse de, niçin yapıldığı bilinmediği ve  bilinç haline  getirilmediği  için olumlu davranışlara da dönüştürülemiyor. Dolayısıyla  bu tarz ibadetler, ritüel olarak yerine getirilse de,  bireyi insan yapan ahlaki değerleri ona kazandırmıyor/kazandıramıyor.

Bu konuda  da Kur’an, bize yol gösteriyor ve bir mesaj da veriyor. Nitekim  Kur’an bize, yeryüzü yaşanır  hale geldikten sonra Allah Teâlâ’nın, “Ben bir beşer yaratacağım”[2] diyerek  Hz. Adem’i yarattığı; sonra da onu “yeryüzünde halife olarak   görevlendirdiği”[3];  bu görevi yapabilmesi için de gökteki ve yerdeki  bütün varlıkları onun emrine verdiği; bundaki  amacın da  “ Allah’a kulluk”, ölümün ve hayatın ise imtihan olduğu bilgilerini  veriyor.  Şu ayetler buna işaret ediyor:

Allah’ın göklerde ve yerde  ne varsa  hepsini sizin istifadenize  sunduğunu, açık ve gizli bütün nimetleri size bol bol  verdiğini görmüyor musunuz?” [4]  

“ Bilin ki Ben  cinleri ve insanları sadece, Beni layıkıyla tanısınlar  ve yalnız  Bana  kulluk etsinler  diye yarattım”[5]

“Hanginizin daha iyi, daha  yararlı iş yapacağını sınamak için ölümü be hayatı yaratan O’dur.” [6]

Şu ayetler de  insana yüklenen sorumluluk alanlarını  ve ne yapması gerektiğini açıklıyor:

«Gökte ve yerde olan şeylere bakın.»[7]

«Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah’ın ibtida mahlûkatı nasıl yarattığına bakın.»[8]

«Başlarının üstündeki göğe bakmadılar mı? Biz onu, nasıl bina ettik ve nasıl süsledik?»[9]

«Allah’ın yarattığı şeylere bakmazlar mı?»[10]

«Müşrikler yeryüzünde gezip dolaşıp kendilerinden evvelkilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmazlar mı?»[11]

«Onlar, deveye bakmazlar mı ki, nasıl yaratılmış­tır?»[12]

«Bir de insan yediği şeye baksın.»[13]

«İnsan, neden yaratıldığına bir baksın.»[14]

Bu ayetler,  bize bir taraftan dünyaya  geliş amacımız ile  ilgili bilgiler verirken,  diğer taraftan yaptığımız işlerin  niçin  ve nasıl yapıldığını bilmemizi  de istemektedir.  Bu bilgilendirmeye  rağmen,   gerek bireysel ve gerekse toplumsal  davranışlarımızda ciddî sorunların bulunduğu da  bilinmektedir.  Nitekim dinî kitapların çoğunda, özellikle de ilmihal kitaplarında  ele alınan konuların nasıllığına geniş  yer verildiği halde, nedenleri ve niçinleri üzerinde  yeterince durulmaması ve hayata böyle yansıtılması, temel bir sorun olmaya devam ediyor.  Bu nedenle kimi Müslümanın, kendilerine  ne öğretilmiş ve nasıl  öğretilmiş ise,  onların  da  evlatlarına  öğrendiklerini aynen aktardıkları; kimi  Müslümanın, evlatlarıyla  yeterince ilgilenmediği ve okulda öğretilenlerini  yeterli  bulduğu; kimi Müslümanın ise evlatlarına  yapması gereken veya  yapmaması gereken şeyleri  söylediği, fakat niçin yapması veya yapmaması gerektiğini  söylemediği  ve  kimi Müslümanın da bilinçli bir davranışla  eğitim ve öğretim yöntemlerinden  yararlandığı görülüyor Ayrıca. bunlara  bir de ateist ve deist internet sitelerinin  dinî kurallar ile ilgili yaptığı yoğun eleştirileri ve propagandaları ilave ettiğimizde  sorunların daha da karmaşık hale geldiği  ve  gittikçe  derinleştiği  müşahede ediliyor.

Bu açmazdan mümkün olduğu ölçüde kurtulabilmek için aile başta olmak  üzere  bütün dinî kurumlara ve din eğitimcilerine  önemli görevler düşüyor.  Ancak  eğitim ve öğretimin ilk basamağı olması hasebiyle ailenin,  dinî kuralların “hikmetlerini”, diğer bir  ifade ile nedenlerini ve niçinlerini bilmesi ve eğitici bir kişilik ile  evlatlarına aktarması, daha   fazla  önem arz ediyor. Ne var ki ilgi ve sevgi olmadan bilgi; bilgi olmadan  bilinç; bilinç olmadan  eylem; eylem olmadan  alışkanlık,  alışkanlık olmadan da  böyle  bir eğitici kişilik  oluşmuyor. Dolayısıyla eğitici bir   kişiliğe sahip olabilmek için irade ve çaba  gerekiyor;   bu   iradeye sahip olan ve çaba gösteren  her ailenin  de başarı şansı  artıyor.

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Süleyman Hayri Bolay, Felsefeye Giriş, Ankara, 2004,  s.18.

[2] Sâd, 38/71.

[3] Bakara,2/30.

[4] Lokman,31/20

[5] Zâriyât 51/56-57.

[6] Mülk,67/2.

[7] Yûnus, 10/101.

[8] Ankebût, 24/20.

[9] Kâf, 50/6.

[10] A’raf, 7/185.

[11] Yûsuf, 12/109.

[12] Gâşiye, 88/17.

[13] Abese, 80/24.

[14] Târık, 86/5.

Yorumlar
  1. Erdal KARATAŞ dedi ki:

    Değerli Hocam ağzınıza sağlık. Yazınızda çok önemli bir konuyu işlemişsiniz, Allah razı olsun.