islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5559
EURO
34,8662
ALTIN
2.425,23
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
25°C
İstanbul
25°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Dinler Tarihinde Peygamberlere Teolojik ve Fenomenolojik Yaklaşımlar

Dinler Tarihinde Peygamberlere Teolojik ve Fenomenolojik Yaklaşımlar

Dinler Tarihine göre teorik açıdan genel anlamda peygamberler, her yönüyle aşkınlığın, tecrübe ettiği imanın ve aşıladığı umudun ve bulunduğu her yerde “kendini evinde hissederek” getirdiği dinin en pratik formlarıyla halihazırda mevcut olmasını, tüm insanların özgürlükten taviz vermeden onlara yönelmesini isterler. Bu yönüyle geleneklerde anlatılan onların örnek hayatları, dindarlar tarafından aynı zamanda bir beşer olarak yaşadıkları “sivil hayat” içinde azametli kutsallıklara şahadet ederken aynı zamanda sıradan hayatın krizlerinde etkili bir ara bulucu ve geleneğin ıslah ve ötekilerle etkileşiminde “bir kültür odağıdır. Hatta kutsal yazılarda nakledildiği üzere peygamberler, sosyal yardımlaşma aracı olarak somut geçerliliğe sahip sosyal ve ekonomik şartlar altında oluşturduğu bilişsel ve sosyal öğretilerle dolu renkli bir hayat yaşamaktadır.

Buna karşın pratik açıdan peygamberlere yönelik tarih boyunca iki farklı yaklaşım gözlemlenmiştir; birincisi onları bu dünyadan koparıp aşırı yücelten veya sadece ahirete adeta hapseden teolojik anlayıştır. Bu bakış, her açıdan dokunulmaz kılarak hayatını efsaneleştiren veyahut ilahlaştıran, mesajlarını ise baskı aracına dönüştürüp insanları her bakımdan kısıtlayan veya köleleştiren sonuçta ona ait her şeyi “aslında yaşanmaz” veya “insanüstü” kılan yaklaşımdır. Bu aşırı öznel ve normatif karakterdeki yaklaşım, “içerden” yani dindara ait aşkınlık verici ve yüceltici bir perspektif olup özellikle “üstü örtülü, yüksek ve olağanüstü bir alemi” ve gelecekle ilgili sırları, onların kendi hayatları boyunca diama tecrübe ettiklerini, onların görüp işittikleri her şeyin “salt vahiyler olduğunu” savunmaktadır. Bu anlayışa göre dindarı da kutsallıkla ve aşkınlıkla tamamen entegre etmeyen bir hayat zaten anlamsızdır. Bu yaklaşım, hayatın geçerli olabilmesi için tamamen teolojik sırlarla dolu olması gerektiğini savunurken aynı zamanda peygamberin her yönüyle “ağır metafiziğin mahkumu” ve onun kaçınılmaz kontrolü altında olduğunu ve inancın menfaatleri doğrultusunda gerçekten faydalı veya elverişli olacağını iddia eden “meta-teolojik” bir hayat anlayışının daima ağır baskısı altındadır.

Bu aşırı yüceltici teolojik görüş için kutsallıkla örtülü gizem, aslında peygamberin metafizikle yakın temas halindeki “bedeninde tecelli” tüm ihtişamıyla etmekte ve onu mukaddes hale dönüştürürken kutsalı da fizikselleştirmekte; sonuçta metafizik büyüleyici ve kudret verici şekilde dünyaya etki etmektedir. Bunun yansıması olarak bir peygamberin maddi olarak her şeyi (mesela tırnakları, nefesi, yüzü, kanı ve temas ettiği objeleri, elbiseleri, silahları ve araç gereçleri) bile mukaddes eşyaya dönüşerek dokunulmaz kabul edilmektedir.

Tarihte peygamberlere ikinci yaklaşım ise hayatına, mesajına ve getirdiği dine bir bütün olarak bakabilen fenomenolojik görüştür. Kronolojiden farklı olan bu yaklaşıma göre kendi toplumuna, yepyeni ve dinamik bir inanç sistemi getiren her peygamber, bilhassa hayatıyla; zihniyle, dünyasıyla, ait olduğu ve içinde doğup büyüdüğü toplumundan “her şeyden önce memnun değildir”. Bu bakımdan peygamber, toplumunu devrimci anlara dönüştürdüğü zamanlarıyla gönülden ve iyi niyetiyle nasihat etmek, daha sonra haliyle şekillendirmek son olarak ibretlik derslerle “yeniden ihya etmek” istemektedir. O, bu uğurda değişen tonlarda kontrolsüz ıstıraplar çekerek, getirdiği ve davasına dönüştürdüğü yeni ve özgürleştirici kimliğiyle çekinmeden çarşı-pazar dolaşmakta hemen her kesime ulaşarak kendisini yansıtmaktadır. Bu yüzden otoriter ve saygınlık kazanan kişiliğiyle peygamber, daha hayattayken getirmiş olduğu “ilahi mesajların ilk muhatabı”, “dini ibadetlerin ilk ifa edicisi”, “dini en güzel şekilde ve dosdoğru anlayan ilk yorumcu”, “getirdiklerini bizzat yaşayarak aktaran ve öğreten ilk kişi” ve “yüksek sesle dile getirdiği ilahi çağrısıyla devrimci bir şekilde çevresini fıtrata çevirip dönüştüren ilk kişidir”. Bu ortak ilkler, bir açıdan her bir nebevi hayatın ortak doğasının, içeriğinin ve  temel odağının “yansımaları” sayılabilir.

Yine fenomenolojik bakışta peygamber, getirdiği ilahi mesajlarda tek bir sözün bile pek çok eylemi ifade edebilecek kadar geniş tesire sahip olabileceği açıktır. Öyle ki kaynağını vahiyden olan bu çağrı, bazen toplumdaki zayıfların lehine olmak üzere baskıcı ve güçlü olanların yüzüne karşı cesurca haykırılan “bir hakikat şehadeti” olabilirken bazen de “toplumun tamamına yönelik açık bir davet” formuna bürünerek veyahut mahalli bir zulme karşı cılız bir direncin ortak ama “gür bir ifadesi” olabilmektedir. Hatta bu çok boyutlu davet, sıradan insanları hayatları boyunca sözün sahibine bağlayan “samimi bir yakarış” şeklinde ortaya çıkabilir. Dolayısıyla din olgusu, peygamberi örnek gösteren adanmış bir davet olarak dinamik yaşanmış tecrübeyle desteklenmedikçe benimsenip yayılamaz. Yine bu anlayışa göre devrimci karakterdeki din kurucusu içinde yaşadığı toplumun oluşturduğu geleneksel kültten de hoşnut değildir. Onların çok sevdiği büyüden ve kült formundaki büyüsel ve efsaneye açık davranışlardan hep uzak dururken peygamber,  insanlara yakınlaşarak sır dolu geleceğin ödül verici veya cezalandırıcı dinamiklerini açıklamak ister. Bu yüzden kurmak istediği sistem, ütopya içermeyen aksine taze sözlerden ve derin anlamlar içeren veciz ve dinamik cümlelerden oluşur.

Son olarak bu perspektife göre peygamberin bizzat tecrübe ettiği, öğrettiği ve yaşanmasını dilediği ideal din, daha o hayattayken tam ve mükemmel bir organik yapıya dönüşecek hem dipdiri hem de hayati bir organizma olarak karşımızda duracaktır. Hayatını organik bir kitaba ve davranış sistemine dönüştüren peygamber, bu fani dünyada tek bir unsuru bile yalın kalmadan işlemesi gereken, yeni ufuklara doğru genişleyici, kötülüklere karşı devrimci, iyiliklerle mükemmele götürücü, soylu ahlak prensipleri bahşedici ve en yakınından en uzağındakine doğru dalga dalya etki edebilen “dairesel güç odağına dönüşür”. Zaten dinin, peygamberi tarafından vaz edilen tüm unsurlarını birbirinden soyutlayarak bir parçasını anlamlandırmak mümkün değildir. Mesela bir peygamberin öğreticisi olduğu ve benimsettiği hayat, canlı bir anlam hikaye olarak tamamen “dinin dünya görüşünü” yansıttığından onu bilmeden dini tam olarak anlamlandırmak zordur. Onun öğrettiği vahiy, açık, berrak ve anlaşılır olup hitap ettiği topluma benliklerini ve özlerini hatırlatıcı ama evrensel içerikli ilahi mesajlardır. Son tahlilde peygamberin ilahi vahyin ışığında aydınlanan hayatı, mesajı ve din, yaşanarak anlaşılacak zengin formlara kavuşmadan, alabildiğine “sivil” olamazsa, peygamberin kendisi hiçbir zaman tam olarak anlaşılamayıp “beşerüstü ideal modele” dönüşmeye mahkum olurken aynı zamanda bir çözüm olarak aşırı yüceltilip “metafizik varlığa” çevrilmeye maruz kalacaktır.

Prof. Dr. Mustafa Alıcı

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.