islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,7445
EURO
36,6009
ALTIN
2.958,40
BIST
9.886,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
14°C
İstanbul
14°C
Açık
Cuma Çok Bulutlu
15°C
Cumartesi Açık
16°C
Pazar Az Bulutlu
19°C
Pazartesi Çok Bulutlu
18°C

DÜNYEVÎLEŞMENİN NERESİNDEYİZ?

DÜNYEVÎLEŞMENİN NERESİNDEYİZ?
23 Kasım 2024 09:52
A+
A-

Dünyevîleşme, sekülerizm kavramının Türkçe karşılığıdır. Her ne kadar  farklı tanımları yapılsa da dünyevîleşmeyi,  genel hatlarıyla ahireti ve dinî kuralları  fazla dikkate almayan, önemsemeyen, araç değerleri amaç  edinen  bir düşünce ve davranış tarzı olarak tanımlamak mümkündür. Nitekim iyi analiz edildiğine dünyevîleşmenin temelinde Allah’ı unutma, nimetlerini ve ayetlerini görmezlikten gelme; haramları meşrulaştırma, rasyonelleştirme,  duygularının  efendisi olma yerine  onlara köle olmaya razı olma, hazlarının peşinde koşma ve bunu bir hayat  felsefesi olarak benimseme gibi farklı düşüncelerinin  ve davranışlarının bulunduğu  görülür. Kısaca dünyevîleşme, dine rağmen gaflet içinde, yaşamayı ifade eder.

Bilindiği gibi hazcı anlayışa, “hedonizm” deniliyor. Bunun da kökeni eski Yunan düşünürlerine  dayanıyor ve “Haz veren şey iyi, acı veren de kötüdür” anlayışını yansıtıyor. Nitekim bu anlayışa sahip olanlara göre “biricik iyi, hazdır. ”Bu nedenle “Haz, bütün eylemlerimizin ereği/amacı olmalıdır” [1]  sözü, onlar için temel  bir ilkedir. Kökü her ne kadar eski Yunan’a dayansa da bir hayat felsefesi olarak hazcılığın, günümüzde  etkin bir konuma geldiği ve   dünyevîleşme zihniyetinin oluşmasına da  önemli ölçüde  etki   ettiği  biliniyor. Bu nedenle hedonist kişilerin, “zevk” ve hazzı” kendilerine özgü bir iyilik olarak gördükleri, dolayısıyla da hayatı,  yeme, içme, giyme,  cinsellik veya keyif veren madde kullanma olarak algıladıkları ve anlamlandırdıkları anlaşılıyor.  Dolayısıyla bu  algı, onların bu  dünyaya niçin ve neden geldiklerini kavrayamamalarının ve anlamlandıramamalarının sebebi oluyor. Bu da onlara   Allah’ı unutturuyor.  Kur’an’da da  bu konuya temas edildiği  ve  dikkat çektiği görülüyor. O, şöyle diyor:

Onlar Allah’ı unuttular; O da onları unuttu[2] ;Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.”[3]   Genel bir kaidedir, “Unutan unutulur.”

“Allah’ı unutmak” tan maksat ise Allah’a kul olma bilincinden yoksun olmak ve O’na karşı kulluk borcunu umursamamaktır.  Nitekim zikredilen birinci ayette, münafıkların Allah’ı unuttukları, Allah’ın da  onları unuttuğu,  kendi hallerine  bıraktığı ve inayetine lâyık görmediği açıklanmakta;  ikinci ayette ise Allah’ı unutmalarının bir sonucu olarak Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu açıklanmaktadır. Dolayısıyla  kendilerini  unutan kişilerin de  duygularının ve içgüdülerinin etkisinde kalarak amaçsız ve gayesiz bir hayat yaşadıkları  görülmektedir.

Nitekim, “İyi bilin ki dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki bitirdiği ürün, çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün. Sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir. Âhirette ise kâfirler için şiddetli bir ceza, mü’minler için ise Rab’leri tarafından bir mağfiret ve rıza! Evet, dünya hayatı bir aldanma metaından başka bir şey değildir[4] ayeti de,  Allah’ı ve ahireti unutup sadece dünyaya yönelme anlayışını ve yaşam tarzını kınamaktadır. Ancak bu kınama ve  kötülemenin bizzat dünyaya yönelik  olmadığını,  sahip olunan düşüncenin ve yaşanan hayatın niteliğine yönelik olduğu unutulmamalıdır. Zira  dünya da tıpkı bir  silah gibi  iyiye de kötüye de kullanılan bir araçtır, bu nedenle kınama,  bir araç olan dünya hayatına yönelik değil, o hayatı doğru düzgün yaşamayan insan davranışlarınadır. Yoksa dünya, bizatihi  kötü olsaydı,   yaratılışının  ve  insanoğlunun  dünyaya getirilişinin ne anlamı olurdu?

Nitekim Kur’an’da zikredilen Karun kısası ile verilen mesaj da buna açıklık getirmektedir:

“Karun  Musa’nın kavminden birisiydi.  Büyüklük taslayıp halka zulmediyordu. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, hazinenin sadece anahtarlarını bile güçlü-kuvvetli bir topluluk, zorlukla taşıyabiliyordu. Halkı ona demişti k, ‘servetine güvenip sakın şımarma Çünkü Allah şımaranları sevmez’. Allah’ın sana verdiği bunca mal-mülk ile  ahiret yurdunu kazanmanın yollarını  ara, dünyadan nasibini de unutma. Allah sana  nasıl bol bol ihsan ettiyse, sen de insanlara bol bol  ihsanda bulun. Sakın yeryüzünde bozgunculuk  peşinde koşma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.[5]  Görüldüğü üzere ayet, dünyayı değil,  dünya hayatının kötüye kullanılmasını kınamakta; iyi, güzel, doğru  ve kurallı bir  dünya hayatını da teşvik etmektedir

Ne var ki  fıtratı gereği insanoğlunun mal, makam ve şöhret  konularında ihtiraslı bir davranış içinde oldukları  da görülüyor ve biliniyor.  Bu nedenledir ki çoğu  insan, sahip olma tutkusuyla sürekli mal biriktiriyor; yiyemeyeceği kadar erzaka; giyemeyeceği kadar kıyafete; kullanamayacağı kadar eşyaya; oturamayacağı kadar eve sahip olmak istiyor.  Zira  bu tür insanların gözlerinin midelerinden daha aç,  arzularının ihtiyaçlarından daha fazla olduğu anlaşılıyor.   Dolayısıyla  bu kişiler,  yedikçe şişen, şiştikçe yiyen bir varlığa dönüştüklerinin ve doyumsuz bir  kişiliğe sahip  olduklarının  farkında olamıyorlar ve  bu doyumsuzluk da  onlar için adeta bir hayat felsefesi haline geliyor. Bu felsefe ise onların dünyaya bağlılıklarını daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyor.  Bu nedenle de  onlar, biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında ömrünü tüketiyor, ölümü ve ahireti hatırlamak istemiyor, hatta unutuyor, böylece  ömrü ile birlikte benliğini de yitiriyor.

İnsanlardaki sahip olma ve biriktirme duygusu, şayet  kontrol altına alınmaz, merhamet, paylaşma ve yardımlaşma duygularıyla dengelenmez ise zamanla ihtirasa dönüşüyor ve  tutku haline geliyor.  Sömürgeciliğin temelini oluşturan ve Kapitalizmi vahşi kılan da bu tutku oluyor. Zira bu tutku, insanı insanlığından uzaklaştırarak arzularına kul-köle yapan bir etkiye sahip bulunuyor. Bu tutku, insanı  helal-haram demeden  kazanmaya ve kul hakkı yemeğe; doğru-yanlış demeden her türlü iftira, desise ve hile ile  makam  elde etmeye  ve şöhret peşinde koşmaya  teşvik ediyor. Bu nedenle Kur’an, insandan nefsine, arzu ve isteklerine köle olmasını istemiyor ve araç değerlerin amaç  değerler haline getirilmesini onaylamıyor. Neticede insanoğlu bir gün ölüyor ve bir buçuk veya iki metrekarelik bir mezara konuluyor.  Bu da o insanın bu dünyadaki tek mekânı oluyor.  Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk adlı romanında bir bilgeden naklettiği şu konuşma, öyle sanıyorum ki ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır:

“Harese nedir bilir misin oğlum? Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım. Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir.”

Ölçüsüz  ve sınırsız hırs, zevk verse de sonuçta öldürüyor. Dünyevîleşme de her halde böyle bir şey!  O da insanı önce  ahlaken çürütüyor, sonra da manen öldürüyor.  Kıssadan hisse,  anlayana!

Prof. Dr. Celal Kırca

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Bedia Akarsu , Felsefe Terimleri Sözlüğü , İstanbul 1994, s.93-94.

[2] Tevbe,9/67.

[3] Haşr, 59/19.

[4] Hadid, 57/20.

[5] Kasas,28/76-78.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. HASAN UNKUN dedi ki:

    Hocam derslerinizi canlı canlı dinlediğimiz gibi,makalelerinizi iştiyakla okuyoruz.Yerinde tesbitleriniz var.Âlem,âlemde her şey denge üzere kurulmuştur.Adem oğlundan da vasat olma,dengeyi gözetme,adil olma istenmiştir.Heyhât Ademoğlunda heva,hırs,zulmet,dünyevîleşme galebe çalmıştır.Günümüzde bu hırs daha da kabarmış-katmerleşmiştir.Emeller dünyaya ait hedeflerle baskın hale gelmiştir.İşim tamam hedefime vardım diyemedende ömür tükenmektedir.

  2. HASAN UNKUN dedi ki:

    Hocam derslerinizi canlı canlı dinlediğimiz gibi,makalelerinizi iştiyakla okuyoruz.Yerinde tesbitleriniz var.Âlem,âlemde her şey denge üzere kurulmuştur.Adem oğlundan da vasat olma,dengeyi gözetme,adil olma istenmiştir.Heyhât Ademoğlunda heva,hırs,zulmet,dünyevîleşme galebe çalmıştır.Günümüzde bu hırs daha da kabarmış-katmerleşmiştir.Emeller dünyaya ait hedeflerle baskın hale gelmiştir.İşim tamam hedefime vardım diyemeden de ömür tükenmektedir.

  3. Ahmet kutsal dedi ki:

    Dünyevileşmenin, toplumun ve devletin ümmet varlığı ve sürdürülebilirliği açısından değerlendirilmesi daha elzemdir. Değerli hocamdan konunun bu açıdan da ele alınarak başımıza gelenlerin anlaşılmasına katkı sağlamasını arzu ederiz.

  4. Faruk dedi ki:

    Değerli hocam çok güzel bir özetleme olmuş duygularıma da tercüman olmuş bazen ben de materyalist zaten materyalist müslümanlar da materyalist olmuş derdim.Kaleminize dilinize sağlık saygılar.

  5. Mürsel dedi ki:

    İnsanoğlunun fıtratı gereği mal, makam ve şöhret konularında ihtiraslı bir davranış içinde olduğunu,
    İnsanın bu duyguları kontrol altına almadığı takdirde veya bunları merhamet, paylaşma ve yardımlaşma duygularıyla dengelemediği takdirde bu duyguların ihtirasa dönüştüğünü,
    Bu ölçüsüzlüğün, sınırsız hırs ve zevklerin insanı helaka sürüklediğini,
    Dinimizin dünyayı değil, dünya hayatının kötüye kullanılmasını kınadığını,
    İyi, güzel, doğru ve kurallı bir dünya hayatını teşvik ettiğini veciz bir şekilde anlatan güzel bir yazıya imza atmış Celal Hocamız. Kalemine sağlık.

  6. Emine KIRCA dedi ki:

    Kıymetli Amcacığım düşüncelerinize ve kaleminize sağlık… Yaradılış gayemizi bilmek, Kur’a-nı anlamak, insan olarak misyonumuzun farkına varmak çok önemli… Sekülerizm anlayışı bir kaçış aslında… Kapitalist düzenin sunduğu sistemin içinde dünyevi ihtiyaçlar için zaman harcamak da mantıklı gelmiyor bana…Sürdürülebilir insan hayatının Kur’an odaklı olması durumunda dünya ve ahiret dengesi sağlanmış olur. Yaradanımızın yeryüzündeki halifesi olduğumuzun bilincine varmak da ayrıca çok önemli bu konuda… Akledenler sanırım dengeyi ve doğru yolu bulabiliyorlar.