Müslümanların modernleşmesi ile başlayan süreç, bütün kadim değerleri, sabiteleri, kutsalları, ilahi, örfi, geleneksel olan bütün değerleri yerinden yurdundan etti. Hassaten II. Meşrutiyetle (çok daha öncesi olmakla beraber) başlayan hızlı gelişmeler, her alanda laikleşmeyi – dünyevileşmeyi meşrulaştırmak için, özellikle laik – seküler siyasetçiler ve aydınlar tarafından Din – İslam bir araç olarak kullanıldı, halen de kullanılmakta.
Avrupalı olmak ve onlar gibi yaşamak arzusuyla yanıp tutuşan bir avuç gavur zihniyet, gücü eline geçirince, emellerini gerçekleştirmek için Müslümanlara yapmadığı zulmü bırakmamıştı. İttihatçı zihniyetin başlattığı siyasal ve sosyal dönüşüm, askeri ve ekonomik dönüşümleri gölgede bırakacak derecede baskın hale gelmişti. Bu zihniyetin ilk hedefi şüphe götürmeyecek şekilde dinin her alandan sürgününü sağlamak, ellerinden gelirse İslamsız bir memleket, İslamsız bir toplum inşa etmekti.
Peki, Din olarak İslam laik seküler dünyevi egemenleri, onların toplumda hoparlör görevi gören aydın entelektüelleri neden bu kadar rahatsız etmektedir?
Şurasını ifade etmek gerekir ki, laik seküler dünyevi iktidarların bir yerde “dur”u yoktur. Laik seküler dünyevi iktidarların adli, ahlaki, hukuki, iktisadi içtimai ilkeleri yoktur. Günün şartlarına göre hareket ederler, haram helal, Allah peygamber tanımazlar. Onlar için, “Dün dündür, bugün bugündür.”
Dinin- İslam’ın ise “Dur” dediği bir yer vardır. Hangi koşulda, zaman ve mekânda olursa olsun, uyulması gereken kuralları vardır. Haram ve helal sınırları bulunur. Haram ve helal sınırlarına uymak, Allah’a itaat, uymamak isyandır. İşte burası, dünyevileşmişler için en sıkıntılı yerdir.
Dinin özellikle hayata müdahalesinin, dünyevi egemenler açısından sıkıntı çıkaracağının ortada oluşu, dine ve dinin esaslarına müdahaleyi kaçınılmaz kılmaktadır. Zira gavurlaşmak isteyenler için isimlerinin Müslüman ismi olması mani teşkil etmiyor. Hem Müslüman ismi taşımak hem de gavurlaşmak daha kolay oluyor. Müslüman ismi bir perde görevi görerek, avamı yanıltmakta olumlu rol oynuyor.
Dünyevi egemenler, hem Müslümanım deyip hem de İslam’ı bozmaya, hırpalamaya çalışır. İslamlıktan Müslüman olmaktan nefret ederler, fakat İslam’ı dini de terk etmezler. Bu kişiler, Tevhidi Müslümanlıktan, İslam’ın bozulmamışlığından memnun değillerdir, lakin isimlerini de değiştirmezler. Hem İslam’ım deyip hem de İslamiyet’in adını, mukaddesatını yıkmaya çalışırlar.
Din ile devleti, din ile siyaseti, din ile hayatın bütününü parçalamaya gayret ederler. Dinimiz İslam’ın üzerinden ellerini çekmezler. Eğer din, kendileri için kullanışlı bir malzeme olmak görev görmeyecek olsa, Müslümanlık sıfatından dahi uzaklaşırlar.
Böylelerine Müslüman bir mütefekkirin dikkat çekici ifadesiyle seslenelim:
“Eğer Müslümanım diyorsanız neden Allah’ın hudutlarını çiğniyor, Allah’a muhalefet ediyorsunuz? Allah’a muhalefet edip O’nun hudutlarını çiğniyorsanız neden Müslümanım diyorsunuz?” Diliyle Müslüman olduğunu söyleyenlerin, tavır davranış ve amelleriyle gavurlaşmaları, bu gibi insanların İslam’la olan bağının tanımlanması nasıl yapılacaktır? Eğer bu insanlar az biraz İslam’ı sevseler dine aidiyet hissetseler, kendi dinlerine karşı bu kadar pervasız olabilir miydi?
Siyasi organizasyonların ve siyasilerin tamamı, muhkemlerin üzerini çiğneye çiğneye dinin içinde at oynatıyor. Ramazanda hepsi Müslüman görünüp, Şevval’de demokrat, laik, Kemalist, liberal, milliyetçi olmakta bir beis görmüyor.
Dünyevileşmişler, Dinimi kullanmayın, dinime Dokunmayın
Dinimizden ellerinizi ve dillerinizi çekiniz. Kirli siyasetlerinize, temiz dinimizi alet etmeyiniz. Laik iseniz, Kemalist iseniz, liberal iseniz, faşist iseniz, sosyalist iseniz, Müslümanım demeyiniz. Yok! Eğer Müslümanım diyorsanız, dine olan sadakatinizi gösteriniz. Allah’ın hudutlarına ve hukukuna riayet ediniz.
YAKUP DÖĞER
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-