islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

“Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol!”    

“Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol!”    
3 Mayıs 2022 12:00
A+
A-

İslam, Müslümanlara ifrat ve tefritten uzak bir düşünce sistemini ve hayat tarzını emreder. Yani Allah, dininin gönderildiği gibi yaşanmasını ister. Uçlara kaymak, bu dini ana mihrakından çıkarır, tabiatını değiştirir. Bundan dolayı istikamet/dosdoğru olmak, gerek ihmalkârlığa gerekse aşırılığa sürüklenmemek için çok önemlidir.

Konumuza başlık yaptığımız ayete dönecek olursak: “Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberinde tevbe edenler de dosdoğru olsun. Aşırı gitmeyin çünkü O, yaptıklarınızı görür (11/Hûd:112)  buyuran Yüce Allah, âdetâ ana hatlarıyla şunların altını çiziyor:

Sen her hususta doğruluk ile emrolunmuş bulunuyorsun. Senin her işte Kur’an’da emrolunduğun gibi, sırât-ı müstakîm üzere tam bir doğrulukla hareket etmen ve her hususta, aldığın vahye uyman, Kur’an ahlakı ve ahkâmı uyarınca hareket edip bilfiil canlı bir doğruluk örneği olman gerekmektedir. Doğruluğun ve dürüstlüğün senin peygamberliğine ve başarılı olmana en büyük delil ve belge olacaktır. Bundan dolayı sen, sana karşı çıkanların laflarına bakma, onları Allah’a havale et de gerek mü’minlerle müşterek olan inanç ve amele ilişkin genel görevlerinde, gerek özellikle peygamberlik görevleriyle ilgili olarak yalnızca sana ait olan özel görevlerinde tam emrolunduğun gibi, hakkıyla doğru ol ve doğruluktan ayrılma.” (Elmalılı M. Hamdi Yazır; Hak Dini Kur’an Dili, 5/17).

Bu ifadelerden de anlıyoruz ki, dosdoğru olmak, istikamet üzere bulunmak, Kur’an’ın ortaya koyduğu doğruları hayat haline getirmekle mümkündür. Rasûlullah (sav), bu emir doğrultusunda âdetâ “Yaşayan Kur’an”, başka bir ifade ile “Kur’an’ın ete-kemiğe bürünmüş şekli” olarak bizler için “Numûne-i İmtisal/Rol Model” olmuştur. Bu gerçekler bize açıkça haykırıyor ki, ey Müslüman! Doğruluğu, beşerî ideolojilerde arama. Vahyin ışıklarından beslenmeyen akıllar, doğruyu bulmada yanılgıya düşerler. Doğruyu, Allah’ın Kitabı ve Kitab’ın kendisinde bedenlendiği Peygamberinde bulabilirsin. Bu doğrunun adı da “Sırât-ı Müstakîm”dir. Günde kırk defa namazlarında okuduğun Fatiha’da “İhdine’s sırada’l müstakîm/dosdoğru yola ilet” diye Allah’tan istekte bulunmana rağmen, İslam dışı dünya görüşlerinden ve hayat tarzlarından medet umman, onların peşine takılman nasıl izah edilebilir? Bu anlayışı, mü’minlik iddianın neresine koyuyorsun?

Abdullah b. Abbas demiştir ki: “Kur’an’ın içinde Rasûlullah’a (sav) bu ayetten (Hûd:112) daha ağır ve daha çetin bir ayet nazil olmamıştır. Bunun içindir ki, Efendimiz “Hûd suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsiru Sûreti 56/6

Demek ki, Hakk’a ulaşabilmek için istikametten/dosdoğru olmaktan başka yol olmadığı gibi, her hususta istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor bir emir yoktur. Bununla beraber şu kadarını hatırlatmalıyız ki, bu ayette Rasûlullah’a (sav) “Beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin, asıl kendisiyle ilgili kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili kısmıdır. Çünkü ayetin devamında buyuruluyor ki: “Seninle beraber tevbe edenler de.”  Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, Müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun. “Ve azmayın”   yani Allah’ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, aşırı gitmeyin ey Müslümanlar! Şeklinde Yüce Allah uyarıda bulunmaktadır. (Elmalılı, a.g.e.  5/18).

İşte Rasûlullah’ın (sav) endişesi, ümmetinin Kur’an’ı bir tarafa bırakarak, tâğutların ihdas ettiği ideolojilere sapmaları, doğruları Vahy’in dışında aramaları, ya da uçlara kaymalarıdır. Nitekim böyle yapanları kıyamet gününde Allah’a şöyle şikâyet edecektir: “Peygamber dedi ki; ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kur’an’ı terk ettiler(25 Furkan:30).

Demek ki, istikamet, normal ve yerli yerince hareket edip hiç sağa sola sapmamaktır. Şu halde müstakîm olabilmek için sürekli uyanıklığa ve ebedî düşünceye ihtiyaç vardır. Yolun hudutlarını Kitap’tan ve Sünnet’ten iyice araştırıp yön tayin ettikten sonra, dosdoğru yoldan yürümeye eğilmeyen beşerî zaaflarımızı da zabturapt altına almamız gerekir. (Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l Kur’an, 8/276).

Enes b. Malik’in (r.a) naklettiği bir hadiste Rasûlullah (sav): “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” buyurur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198).

Bu hadis, istikametin; içiyle-dışıyla, özüyle-sözüyle doğru olmak demek olduğunu açık bir şekilde dile getirmektedir. Ulu Önderimiz Nebiyi Muhterem (s.a.v), ashabına bir gün şöyle seslendi: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, anaya-babaya itaatsizlik etmek ve yalan söylemektir.” (Müslim, Kitabu’l İman,38,H.No:143).

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, istikamet/doğruluk, sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşir. Allah’tan gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, rahatlık ve gönül huzuru duymak, ancak istikametle mümkündür. Doğrular, en güç ve çetin işleri, doğrulukları sayesinde başarabilmişlerdir. “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.(33/Ahzab:70) ayetinin tefsirinde Kâsımî şunları söylemektedir: “Doğruluk/istikamet, her türlü saadetin kaynağı ve bütün bir kemalin temelidir. İstikamet, bütün mükemmelliklerin sebebi olan kalbin saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi mümkün ise de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına üstünlüğüne ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir.” (Cemaleddin Kâsımî, Mehâsinü’t Te’vîl, XIII/4922, Ahzab 70. ayetin tefsiri).

Karşılıklı ilişkilerde, istikamet üzere olmak da şarttır. “Onlar size karşı doğru durdukça siz de onlara karşı doğru hareketlerde bulunun(9/Tevbe:7) ayeti bize bu prensibi hatırlatıyor. “Doğrularla beraber olun(9/Tevbe:119) ayeti de kolektif bir istikamet oluşturmayı ve onları örnek almayı emrediyor.

Kısaca, istikamet üzere olmak ve müstakîm kalabilmek, Âl-i İmran suresi 103. ayeti gereği “Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılmak”la mümkündür. Ne mutlu “İşte benim doğru yolum bu, ona uyun! Başka yollara uymayın(6/En’am:153)  İlâhî emrine kulak verip istikamet üzere olanlara.

Musab SEYİTHAN

                                                                                                               

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.