islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C

Hamas Filistin Halkı Adına(mı) Hareket Ediyor?

Hamas Filistin Halkı Adına(mı) Hareket Ediyor?
18 Ekim 2023 08:30
A+
A-

İsrail’in Hamas‘ın düzenlediği baskınla gafil avlandığını iddia edenler kadar, İsrail‘in Hamas‘ı “Sahte Bayrak Operasyonu” (False Flag) ile tuzak kurup pusuya düşürüldüğünü iddia edenlerde var.

Sonrasında; Siyonist Netanyahu radikalizm, otoriter, rejim dayatmasıyla İsrail toplumunu darmadağın etmişken siyaseten zayıflamış ve hapse düşmesi muhtemel davalarla boğuşurken, bu baskın ona siyaseten ilaç gibi geldi. Şimdi ise büyük bir soykırım gerçekleştiriyor. Yedek askerlerini çağırdı silah altına aldı. Dünyanın dört bir yanındaki İsrail vatandaşı olan yedek askerlerini çağırdı. Birçok ülkedeki ise vatandaşlarını “güvenlik” sebebiyle ülkeye çağırdı.

Türkiye’deki sekülerler ise; kendi değer sayımlarına göre sebep, sonuç ve stratejik hedef ilişkisine bakmadan, İsrail’in lehine Filistin aleyhine kınamalı (kanamalı değil) beyanatlarda bulunuyorlar. Sözde İslami camia ise kısır döngü içinde debelenip dururken, zafer naraları, şehitlik edebiyatı, Rabia işaretleri yapıp bol sloganlar atmaya devam ediyorlar. Bir kesimde yanlarına aldıkları güvenilip güvenilmeyeceği şüpheli sığınmacılarla meydanlarda ve caddelerde “Mehmetçik Gazze’ye” sloganları eşliğinde lüks arabalarıyla konvoylar yapıp sonra evlerine dağılım hayatlarına devam ediyorlar. “Lüks arabalarınızdan ininde Gazze’ye gidin” deseniz kaçacak yer ararlar. Aynı sözde İslami camianın hojaları ile Diyanetin namaz kıldırma memurları ise; “Türk halkı Filistin’e gidip İsrail’e karşı savaşmalı. Bizlerde buradan sabah ve geceleri dualarımızla gidenlere destek vereceğiz” manasına gelen sözler sarf ediyorlar. Kimileri de geçmişte yaşanan Arap-Osmanlı çatışmaları ve “tartışmalı” ihanetleri iddiası ile Filistin yönetiminin son dönemdeki Türkiye’ye karşı bazı politikaları üzerinden ithamlarda bulunuyorlar.

Ancak ne ilginç ki bu konularda görüş beyan etmek isteyenler ise sonuç olarak birbirlerine şu iki ana başlık üzerinden akla ziyan ithamlarda bulunuyorlar.

– “Siyonist İsrail’den yanasın!”
– “Hamasın terörünü destekliyorsun!”

Saçma sapan bu ithamlarda bulunmaktan ve kısır tartışmalardan meselesin asıl kritik stratejisine odaklanamıyorlar. Mevzuya ABD’nin ve Rusya’nın dahil olması ile meselenin İsrail ve Filistin’i çoktan aştığı artık aşikardır. ABD açısından baktığımızda bulunmaz bir fırsat ve Ortadoğu’ya yeniden dönüş yapabilir. Bunun yanında ABD’nin Akdeniz’e gönderdiği uçak gemileri sadece Gazze için değil Türkiye’nin ABD ve İsrail destekli PYD, PKK, İŞID başta olmak üzere benzeri terörist yapılanmalara karşı kendi ulusal güvenliğini korumak için yapacağı operasyonları engellemek için geldiğini de iyi anlamamız gerekiyor. Savaş çıkarılmasının diğer bir önemli sebebi de Gazze’nin Akdeniz’deki doğal gaz yataklarına çökmektir. Bunun içinde Gazze’nin kıyı şeridini veya tamamını işgal edip İsrail topraklarına katmak istemektedir.

Konunun bir başka boyutu da var elbette;

Sözde İslami camia Filistin konusunda hamaset yaparken gözden kaçırdıkları, belki de bilerek kaçırmalarının sağlandığı gerçek ise şudur;

Arap baharının görünenden çok daha farklı olarak bir borç transferi olduğunu anlasalardı, bugün Aksa Tufanı savaşı olmazdı. İsrail’in (belki de ikisinin de) başlattığı bu savaşın altında yatan sebebinin ekonomik paylaşım anlaşmazlığından kaynaklandığını hala anlayabilmiş değiller.

İktisat Hareketi kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Mete Gündoğan hoca ise gelişmelere çok daha farklı pencereden bakarak; “Şahit olduğumuz olayların hiç biri, “içeriden” devlet desteği olmadan gerçekleşemez!  ‘Oyun’ların stratejik, taktik ve operasyonel seviyeleri vardır. Operasyonel seviyelere bakarak ‘oyun’ları çözümleyemezsiniz. Taktik, yıpranmış hükümetleri/liderleri işaret ederken strateji BOP’u işaret ediyor!” değerlendirmesi ile “derin devlet/devletler” işareti ile yeni pencereler açtı. (Kaynak:1 – https://twitter.com/mtgundogan/status/1710931339535319195)

Bu durumda normal bir akıl ise; tüm bunlara sebep olacak Gazze-İsrail savaşının başlamasına sebep olarak gösterilen atılan taşın (füze) ürkütülmesi gereken kurbağaya değip değmediğine bakar. Halk dilinde bununla ilgili olarak; “Attıkları taş kurbağaya değseydi bari” denir. Üst akıl ise kurbağaya taşı kimin attığına bakmakla kalmaz, kısa, orta ve uzun vadede kime/kimlere hizmet edeceğine hatta ettirilebileceğine bakar.

İşte bu makalemizde de o taşı atanı, atılan taşın kime hizmet edebileceği olasılıklarına değineceğiz.

Önce o taşı atan Hamas’ı tarihi süreç üzerinden iyi tanıyalım;
Hamas; Arap-İslam dünyasının en büyük İslami hareketi sayılan Mısır merkezli Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan Hareketi) Filistin’deki uzantısıdır. 1987 yılında Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha tarafından kuruldu. 2007’de Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi’yle (El Fetih) yaşanan askeri çatışmanın ardından Gazze’nin kontrolünü ele geçirdi. 2017’de ilan ettiği yeni siyaset belgesinde kendisini, “Hamas, fikri açıdan İhvan ekolünün bir parçasıdır ancak bağımsız bir Filistin örgütüdür” ifadesiyle yeniden tanımlamıştı.

Hamas, 1987 yılında kurulduğunda, Hamas’ın Filistin davasının en iyi şekilde temsil edileceğine inanılıyordu. Hatta bugün bile en iyi şekilde temsil ettiğini düşünenler ve kabul edenler var. Bunun yanında kuruluşundan itibaren İsrail-Mossad tarafından Yaser Arafat yönetimini zayıflatmanın bir yolu olarak desteklendiği iddiası tarih, siyaset bilimciler ve terör uzmanları tarafından bugün de kabul görmektedir. Ancak Gazze-İsrail savaşının yeniden ve daha şiddetli patlak vermesiyle sekülerlerden sonra sözde İslami camia içinde de şuu konular sorgulanmaya başlandı;

– Hamas Filistin halkı adına mı hareket ediyor?

– Mossad Hamas’ın varlığını güçlendirmesine izin mi verdi?

– Arafat’ın El Fetih Ulusal Kurtuluş Hareketi ve Filistin solu, en sert baskı ve sindirmelere neden maruz kaldı?

– Mossad ve Hamas arasında ilişki mi var?

– Hamas bir “istihbarat varlığı” mı?

– Yoksa Hamas’ı yaratan İsrail miydi?

Bu makalemizde sorulara cevaplar ararken varsayımlar üzerinden değil de, bunun yerine birçok kaynaktan faydalanacağız.

Başlamadan önce şunu özellikle belirtmek istiyorum… Hangi milletten, ırktan ve dinden (hata dinsiz bile olabilir) olursa olsun masum hiç kimsenin öldürülmesi her ne gerekçe olursa olsun asla tasvip edilemez. Bu hem insani hem de İslami olandır. Ama buna rağmen ne yazık ki dünya tarihinin en acımasız ve en kirli savaşlarından birine daha şahit oluyoruz. Adeta orduların savaşı değil, orduların sivilleri öldürme, kadınlara, yaşlılara ve çocuklara işkence yapma yarışı yapılıyor…

İlk kaynağımız Kudüs İbrani Üniversitesi’nde tarihçi olan Zeev Sternell’den…

Tarihçi olan Zeev Sternell’den analizine göre, “İsrail, Filistinli İslamcıları FKÖ’ye (Yaser Arafat idaresi) karşı zorlamanın akıllıca bir hile olduğunu düşündü”… Bu tespit doğru ise Hamas’ı yaratan İsrail olabilir miydi? diye soramıyoruz. Çünkü tek başına bir anlam ve sonuç içermiyor.

İkincisi; Hassane Zerouky’nin kapsamlı bir araştırma makalesinden…

By Hassane Zerouky İlk olarak L’Humanité gazetesinde 2002 de Fransızca olarak yayınlanmıştı. Daha sonra birçok analiz siteleri tarafından da İngilizceye çevrilmiş ve günümüzde de Hamas hakkında kaynak makale olarak ilgi ve alaka görmektedir. By Hassane Zerouky’ın makalesi 20 yıl önce yayınlanmış olsa da Filistin’in bu günlere nasıl gelindiğini daha iyi anlamamıza hem de yukarıda sorduğumuz sorulara cevaplar bulunmasına belki yardımcı olabilir diye umuyoruz…

İşte o makale;

“İsrail’in “İstihbarat ve Özel Görevler Enstitüsü” Mossad sayesinde Hamas’ın işgal altındaki topraklardaki varlığını güçlendirmesine izin verildi. Bu arada Arafat’ın El Fetih Ulusal Kurtuluş Hareketi ve Filistin Solu, en acımasız baskı ve sindirme biçimine maruz kaldı…”

Unutmayalım ki, aslında Hamas’ı yaratan İsrail’di. Filistin’deki İslamcı hareketin ruhani lideri Ahmed Yasin, yetmişli yıllarda Kahire’den dönerek İslami bir yardım derneği kurdu. Dönenim Başbakanı Golda Meir, bunu Arafat’ın FKÖ/El Fetih hareketinin yükselişini dengelemek için bir fırsat olarak gördü. İsrail’in haftalık gazetesi Koteret Rashit’e (Ekim 1987) göre, “İslami dernekler ve üniversite, Batı Şeria ve Gazze’nin (sivil) yönetiminden sorumlu İsrail askeri otoritesi tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmiştir. Onlar (İslami dernekler ve üniversite) yurt dışından para ödemeleri almaya yetkilendirildi”. Filistinli İslamcılar, yetimhaneler ve sağlık kliniklerinin yanı sıra bir okul ağı, kadınlara istihdam yaratan atölyeler ve yoksullara mali yardım sistemi kurdular…

 1978’de ise Gazze’de bir “İslam Üniversitesi” kurdular. “Askeri otorite, bu faaliyetlerin hem FKÖ’yü hem de Gazze’deki sol örgütleri zayıflatacağına inanıyordu.” 1992’nin sonunda Gazze’de altı yüz cami vardı. İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad sayesinde Filistinli İslamcıların işgal altındaki topraklardaki varlıklarını güçlendirmelerine izin verildi. Bu arada, El Fetih (Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi – FKÖ) ve Filistin Solu üyeleri en acımasız baskı biçimine maruz kaldılar…

 1984’te Ahmed Yasin tutuklandı. Aralamalarda gizli bir silah deposunun keşfedilmesinden sonra on iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bir yıl sonra serbest bırakıldı ve faaliyetlerine devam etti. Ekim 1987’de Filistin İslamcılarını gafil avlayan İntifada (‘ayaklanma’) başladığında, Şeyh Yasin ise Hamas’ı (İslami Direniş Hareketi) kurarak karşılık verdi: “Allah bizim başlangıcımız, peygamber bizim modelimiz, Kuran bizim anayasamız”, örgütün tüzüğünü ilan etti. Ahmed Yasin, Eylül 1993’te Oslo Anlaşmaları (Geçici Özyönetim İlkeleri Bildirgesi) imzalandığında hapisteydi. Hamas, Oslo’yu tamamen reddetmişti. Ancak o dönemde Filistinlilerin %70’i İsrailli sivillere yönelik saldırıları kınamıştı. Ahmed Yasin, Oslo anlaşmalarını baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Başbakan Rabin’in ölümünden önce bile İsrail hükümetinin desteğini almıştı. İkincisi, barış anlaşmasını uygulamak konusunda çok isteksizdi… Hamas daha sonra, Filistinli ve İsrailli müzakereciler arasında İsrail’in Ulusal Filistin Konseyi tarafından resmen tanınmasıyla ilgili toplantıdan bir gün önce sivillere karşı dikkatlice zamanlanmış bir saldırı kampanyası başlattı. Bu olaylar, Mayıs 1996 seçimlerinin ardından sağcı bir İsrail hükümetinin kurulmasında büyük ölçüde etkili oldu…”

 “Beklenmedik bir şekilde, Başbakan Netanyahu, Şeyh Ahmed Yasin’in ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığı hapishaneden (“insani gerekçelerle”) serbest bırakılmasını emretti. Bu arada Netanyahu, Başkan Bill Clinton’la birlikte Hamas’ı kontrol etmesi için Arafat’a baskı yapıyordu. Aslında Netanyahu, Oslo anlaşmalarını sabote etmek için bir kez daha Filistinli İslamcılara güvenebileceğini biliyordu. Daha da kötüsü: Başbakan Netanyahu, Yasin’i Ürdün’e sınır dışı ettikten sonra Ekim 1997’de bir kahraman olarak muzaffer bir şekilde karşılandığı Gazze’ye dönmesine izin verdi. Arafat ise bu olaylar karşısında çaresiz kaldı. Dahası, 1991 Körfez savaşı sırasında Hamas taraf tutmaktan ihtiyatlı bir şekilde kaçınırken o Saddam Hüseyin’i desteklediği için Körfez ülkeleri Filistin Yönetimi’ne sağladıkları finansmanı kesmeye karar verdiler. Bu arada, Şubat ve Nisan 1998 arasında, Ahmed Yasin aynı ülkelerden birkaç yüz milyon dolar toplamayı başardı. Hatta Hamas’ın bütçesinin Filistin Yönetimininkinden daha büyük olduğu söylendi. Bu yeni finansman kaynakları, Filistinli İslamcıların çeşitli hayırsever faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürmelerini sağladı. Her üç Filistinliden birinin Hamas’tan mali yardım aldığı tahmin ediliyor. Ancak İsrail ise işgal altındaki topraklara para akışını engellemek için hiçbir şey yapmadı. Hamas, İsrail hükümetinin çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde, barış sürecini sabote eden çeşitli eylemlerle gücünü artırmıştı. Buna karşılık Hamas sonraki Oslo anlaşmalarının uygulanmasını önlemek için çeşitli yollar aradı. Başka bir deyişle, Hamas başlangıçta yaratıldığı işlevleri yerine getiriyordu: bir Filistin Devleti’nin kurulmasını engellemek. Hamas ve Ariel Şaron aynı fikirde; Tam olarak aynı dalga boyundalar…” yazarak tamamlamış. Alıntı burada bitmiş olsa da Tarihsel süreç ne kadarda açık ve net anlatılmış. (Kaynak:2)

Üçüncüsü; ABD’de Temsilciler Meclisinden…

2009’da Teksas temsilci Cumhuriyetçi Ron Paul ABD Temsilciler Meclisi kürsüsünde İsrail’in “Hamas’ı teşvik ettiğini ve başlattığını” ve ABD’nin ise desteklediğini söyledi. Paul’un yorumları, ABD’nin Orta Doğu’ya müdahalesi nedeniyle dünya kamuoyunda oluşan tepkiler hakkında yaptığı konuşma sırasında geldi.

Paul; “Orta Doğu’da, özellikle de şu anda Gazze’de olanlar, her iki taraf için de bir şekilde ahlaki sorumluluğumuz var. Çünkü hem Arap ülkelerine hem de İsrail’e yardım ve finansman sağlıyoruz” dedi. Devamında; “Ahlaki bir sorumluluğumuz var. Özellikle bugün bu kadar çok Filistinliyi öldürmek için kullanılan silahlar ABD silahları ve ABD fonları bunun için kullanılıyor” diye ekledi. “Ama siyasi bir sorumluluk var. Bence bu bakamadığımız bir şey çünkü çoğu zaman dahil olmamamız gereken alanlara müdahalemizden çok fazla geri tepme var” diye devam etti.

Paul; “Hamas’ı tanıyorsunuz, tarihe bakarsanız, Hamas’ın İsrail tarafından teşvik edildiğini ve gerçekten de Hamas’ın Yaser Arafat’a karşı koymasını istedikleri için başlatıldığını göreceksiniz” yorumunu yapan Paul; “Siz diyorsunuz ki, ‘evet o zaman daha iyiydi ve amacına hizmet ediyordu ama biz Hamas’ın bunu yapmasını istemedik’. O zaman biz Amerikalılar diyoruz ki, çok iyi bir sistemimiz var ve bunu da dünyaya dayatacağız. Irak’ı işgal edeceğiz ve insanlara nasıl demokrat olunacağını öğreteceğiz. Özgür seçimler istiyoruz. Bu yüzden Filistinlileri özgür bir seçim yapmaya teşvik ettik. Yapıyorlar ve Hamas’ı seçiyorlar” devam etti sözlerine…

Paul; “Bu yüzden önce dolaylı olarak ve doğrudan İsrail aracılığıyla Hamas’ın kurulmasına yardımcı olduk. Sonra Hamas’ın baskın olduğu bir seçim var, sonra onları öldürmek zorundayız. Bu hiç mantıklı değil. 80’li yıllarda Usame bin Ladin’le müttefiktik ve Sovyetlerle mücadele ediyorduk. O zamanlar CIA, Müslüman dünyasını radikalleştirmemizin iyi olacağını düşünüyordu. Bu yüzden Sovyetlerle rekabet edebilmek için Müslümanları radikalleştirmek için medrese okulunu finanse ediyoruz. Bu yaptıklarımızdan dolayı çok fazla geri tepme var. Bu karara karşı çıkmamız için birçok nedeni var. Bu hem ABD hem de İsrail’in de çıkarına değil” diyerek sözlerini tamamladı.

Paul’un bu sözleri, “İsrail’in Gazze’den gelen saldırılara karşı kendini savunma hakkını tanımak, ABD’nin İsrail’e güçlü desteğini yeniden teyit etmek ve İsrail-Filistin barış sürecini desteklemek” şeklindeki 34 sayılı Meclis Kararına karşı çıktığında söylemişti. (Kaynak:3)

Peki öyleyse; Cumhuriyetçi Ron Paul’un bu açıklamalarının anlamı, Hamas’ın bir “istihbarat varlığı”, yani istihbarat kurumlarının çıkarlarına hizmet eden bir varlık olduğu ve öyle kalacağı değil midir?

Dördüncüsü; The Wall Street Journal’den…

The Wall Street Journal’ın 2009 tarihli arşivlenmiş bir makalesinde şöyle deniyordu: “İsrail Hamas’ın Doğmasına Nasıl Yardım Etti?” başlığıyla yayınlanan makalesinde bir vurgu dikkat çekicidir. “İsrail’in Gazze’deki İslamcıları en başından beri dizginlemeye çalışmak yerine, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) laik milliyetçilerine ve onun baskın fraksiyonu olan Yaser Arafat’ın El Fetih’ine karşı bir denge unsuru olarak yıllarca onları tolere ettiğini ve bazı durumlarda teşvik ediyor”

İşte o haber-yorum-makalesinin tamamı;
“Filistinlilere ait bir roketin isabet ettiği komşunun bungalovunun enkazını inceleyen emekli İsrailli yetkili Avner Cohen, füzenin yörüngesini 30 yıl önce yapılan “muazzam, aptalca bir siyasi hataya” kadar takip ediyor. Yirmi yıldan fazla bir süredir Gazze’de çalışan Tunus doğumlu bir Yahudi olan Bay Cohen, “Hamas, büyük bir üzüntü duyuyorum, İsrail’in eseridir” diyor. 1994 yılına kadar bölgedeki dini işlerden sorumlu olan Cohen, İslamcı hareketin şekillenmesini, laik Filistinli rakiplerini bir kenara bırakmasını ve ardından İsrail’i yok etmeye yeminli militan bir grup olan bugünkü Hamas’a dönüşmesini izledi.

 Cohen, İsrail’in Gazze’deki İslamcıları en başından beri dizginlemeye çalışmak yerine, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün laik milliyetçilerine ve onun baskın fraksiyonu olan Yaser Arafat’ın El Fetih’ine karşı bir denge unsuru olarak yıllarca onları tolere ettiğini ve bazı durumlarda teşvik ettiğini söylüyor. İsrail, Hamas’ın temelleri atılırken bile Şeyh Ahmed Yasin adında sakat, yarı kör bir din adamıyla iş birliği yaptı. Şeyh Yasin bugün militanlara ilham vermeye devam ediyor; Gazze’deki son savaş sırasında Hamas savaşçıları, İsrail birliklerine, din adamının onuruna adlandırılan ilkel roket güdümlü el bombaları olan “Yassins” ile karşı karşıya geldi.

 Geçen cumartesi, 22 günlük savaşın ardından İsrail, saldırıyı durdurduğunu duyurdu. Saldırı, Hamas roketlerinin İsrail’e düşmesini engellemeyi amaçlıyordu. Başbakan Ehud Olmert, “kararlı ve başarılı bir askeri operasyondu” diyerek övdü. 1.200’den fazla Filistinli, 13 de İsrailli öldürüldü. Hamas ertesi gün, Cohen’in yaşadığı çiftçi köyü Moshav Tekuma’nın birkaç mil aşağısındaki İsrail kasabası Sderot’a beş roket fırlatarak karşılık verdi. Hamas daha sonra kendi ateşkesini ilan etti.

 O zamandan beri Hamas liderleri saklandıkları yerden çıktılar ve Gazze üzerindeki kontrollerini yeniden sağladılar. Daha kalıcı bir ateşkes için Mısır’ın arabuluculuğunda görüşmelerin bu hafta sonu başlaması bekleniyor. Başkan Barack Obama bu hafta yaptığı açıklamada, kalıcı sükunetin “uzun bir ateşkesten daha fazlasını gerektirdiğini” ve İsrail’e ve gelecekteki bir Filistin devletinin “barış ve güvenlik içinde yan yana yaşamasına” bağlı olduğunu söyledi. (bitti) (Kaynak:4)

Beşincisi; The Intercept_’den…

The Intercept, 2018’de The Wall Street Journal’ın yukarıda alıntısını yaptığımız makalesine atıfta bulunarak şunlara değindi; “Emekli tuğgeneral, “İsrail hükümeti camilere verilmesi için bir bana bütçe verdi” diye itiraf etti!!… Bunlar bir komplo teorisi değil. 1980’lerin başında Gazze’de İsrail askeri valisi olan Tuğgeneral Yitzhak Segev gibi eski İsrailli yetkilileri dinleyin. Segev daha sonra bir New York Times muhabirine, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ve Yaser Arafat’ın liderliğindeki El Fetih partisinin laiklerine ve solcularına karşı bir “karşı ağırlık” olarak Filistin İslamcı hareketi Hamas’ın finanse edilmesine yardım ettiğini söylediğine değindi.

Gazze’de yirmi yıldan fazla bir süredir çalışan eski bir İsrail din işleri yetkilisi olan Avner Cohen, 2009’da Wall Street Journal’a verdiği demeçte, “1980’lerin ortalarında Cohen, üstlerine Filistinli laiklere karşı Filistinli İslamcıları destekleyerek İşgal Altındaki Topraklarda böl ve yönet oynamamaları konusunda uyaran resmi bir rapor bile yazdı. “Ben … Bu gerçeklik yüzümüze çarpmadan önce bu canavarı parçalamanın yollarını bulmaya odaklanmayı öneriyoruz” diye yazdı.

Yazıda; “İsrailliler, Hamas ve onun Müslüman Kardeşler Filistin siyasal İslam’ının militan bir türünün oluşmasına yardımcı oldular. Daha sonra İsrailliler tavır değiştirdi ve onu bombalamaya, kuşatmaya ve ablukaya almaya çalıştı. İsrail ise; 2009, 2012 ve 2014’te Hamas’la üç kez savaşa girdi ve bu süreçte Gazze’de yaklaşık 2.500 Filistinli sivili öldürdü. Bu arada Hamas ise, herhangi bir laik ve solcu Filistinli militan gruptan çok daha fazla İsrailli sivili öldürdü. Bu geri tepmenin insani maliyetidir denildi. Ayrıca; haberde 1980’lerde Gazze’de bulunan İsrail ordusunda eski bir Arap işleri uzmanı olan David Hacham, daha sonra “Olaylar zincirine dönüp baktığımda, bir hata yaptığımızı düşünüyorum” dedi. “Ama o zamanlar kimse olası sonuçları düşünmedi” denildi. (Kaynak-5)

Altıncısı; Siyonist İsrail Başbakanı Netanyahu’dan…

İsrailli gazeteci Amnon Abramovich televizyonda Netanyahu’yu; “Aleyhine gelen dalga onu ele geçirene kadar kendi siyasi başarılarını aramak için Hamas’a göz yummak, şimdi de ona karşı koymaya çalışmakla” suçluyordu. Nitekim 2019’da Başbakan Netanyahu, partisinin Knesset üyelerine; “Filistin devletinin kurulmasını engellemek isteyen herkes Hamas’ın büyümesini desteklemeli ve Hamas’a para aktarmalıdır. Bu stratejimizin bir parçası da Gazze’deki Filistinlileri Batı Şeria’daki Filistinlilerden izole etmektir” demişti. (Kaynağa ulaşmak için bkz) Bu son açıklama Hamas’ın Mossad tarafından uzaktan yönetilen bir İsrail ürünü olduğu şüphelerini resmen doğrulamış oldu sanki…

Okuyucularımıza 5 özel kaynak üzerinden izahat yapmaya çalıştık. Daha çok kaynak var olsa da dikkat ettiyseniz bu kaynaklar özellikle başta Türkiye’nin, İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan İsrailli ve ABD’li yetkililerin itiraf niteliğinde olan açıklamalarından seçildi. (Kaynak-6)

Bu kadar net olmasına rağmen hala bir sonuca varamadıysanız bu günümüze gelelim;
ABD Başkanı Biden: “ABD, Hamas’ın gerçekleştirdiği katıksız kötülük eylemlerinin ardından İsrail’in yanında yer alıyor” tweeti attı ve Beyaz Saray’a İsrail bayrağının renkleri yansıtıldı. (Kaynak-7)

 

Buradan çıkan ise, Hamasın yaptığı saldırının doğurdu siyasi sonuçlarına göre; yolsuzluk suçlarından dolayı hapsi boylayacak Netanyahu, iktidarının uzamasını sağlayarak onu kurtardı ve Joe Biden (Bidon Joe) ise zayıflayan popülaritesine rağmen tekrar ABD Başkan’ı olabilir. Son durumda ise ABD öncülüğünde neredeyse tüm Hristiyan dünyasını birleştirdi neredeyse…

Hatta Hamas’ın gerçekleştirdiği baskın öylesine sonuçlar verdi ki, Arap ülkeleri dahil Müslüman ülkeler Hamas’ı savunamıyor. Savunurmuş gibi görünenler de soykırıma uğrayan Filistinlileri öne çıkarıp ateşkes yapılmalı ve rehineler karşılık değişim ile savaş sona erdirilmeli diyorlar. Ateşkes olmazsa Filistin 75 yıllık mücadele ile elde ettiği siyasi/diplomatik kazanımlarının hepsini kaybedebilme riski devam ediyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bile konuşamıyordu sonradan birkaç kelam eder olsa da Hamas’ı savunamadı. Bu zamana kadar Filistinlilerin destekçisi olan devletlerin yetkilileri Hamas’ın umutsuz kumarını savunmak için konuşmaktan korkar oldular. Konuşurlarken de özellikle Hamas’ın adını anmaktan imtina ediyorlar.

Amerika’nın öncülüğündeki bu koalisyon Hamas’ı yok etmeye yemin etmiş görünüyor. Belki de onlara göre “misyonunu ve görevini tamamladı” denilerek Hamas yok edilecek ve Gazze tekrar işgal edilerek İsrail’in yönetimine geçebilir.

Harita üzerinde yerini bulmakta zorlandığımız 8 milyon nüfuslu İsrail’in 75 yıldır İslam ülkelerine meydan okuyor olmasına rağmen, İslam ülkelerinin de çaresiz kalıp: “Allah’ım İsrail’e karşı bizi muzaffer eyle” diye dualar etmesi akıl alır gibi değildir. Durum öyle noktaya geldi ki, sözde İslami camia ise sosyal medyada ABD’nin İsrail’e destek amacıyla Akdeniz’e yolladığı uçak gemilerinin resmini paylaşıp; “Rabbim denizi ikiye ayırıp Firavunun canını alansın, öyle bir tufan gönder ki bu geminin parçaları bile bulunmasın” diye beddua etmeye başladılar…

Ancak sorunlar dua ve beddualar ile çözülemez.

Çünkü Allah; “Dua Müminin silahıdır” diyerek kendine sığınak yapanlara şu uyarıyı yapıyor;

“İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir…” (Necm Suresi 39-41)

Sonuç olarak;

Bu savaşın Ortadoğu’yu Kudüs merkezli kurulacak yeni medeniyete hazırlamak için olduğu artık apaçık ortadadır.
Strateji ise Medeniyetteler çatışması çıkararak Ortadoğu’yu bir kez daha böl, işgal et ve yönet üzerinedir.

Tarihi sürece baktığımızda ortaya çıkan bir gerçek vardır.
Oda İsrail’in laftan değil, kaba kuvvetten anladığıdır. Ancak Hamas’ın bunu yanlış anlayıp yeterli hazırlık yapmadan baskın yapmasına ise sebep-sonuç ilişkisine baktığımızda İslami/İslamcı direniş ve cihatçı örgüt olan Hamas için, akılsız ve stratejiden yoksun diyebiliriz. Hatta attığı taşın bu stratejiye hizmet edip etmeyeceğini sormaya bile gerek kalmayacak. Zaten attığı taş Siyonist kurbağaya değmese de ilk etapta mazlum Filistinlilere değmeye başladı bile. Sonrasında nelere sebep olacağı ve kimlere kadar değeceği ise tam bir muamma!

Bundan sonra İslam aleminde sorması ve sorgulaması gereken asıl soru şudur;

Hamas, Filistin Halkı Adına mı Hareket Ediyor?

***

 

Sadi ÖZGÜL

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

____________________

 

Kaynaklar;

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.