Cahiliye Arapları ile Yunanlıların heykel anlayışları aynı değildir, farklılık arzetmektedir. Yunanlılara göre heykel tanrısal mükemmelliği-yetkinliği, güzelliği simgeliyor. Tanrıları heykelde somutlaştırmak mümkün, vücutları harikulade sanat kullanılarak anlatılır. Zeus tanrıların tanrısı kabul edilir, diğer tanrılar ile insan arasındaki fark, insanın ölümlü, tanrıların ölümsüz olmasıdır.
Tanrı veya yarı tanrı varlıklar kutsaldır, aşkın bir güce sahiptirler. Bunu önemli günlerde kutlanan şölenlerde veya sporlarda çeşitli ritüeller eşliğinde gösterirler.
Her dört senede bir Atina’da yapılan olimpiyatlarda pagan inanış gereği sporcuların yarışmalara başlamadan evvel Zeus heykelinin önünde durup saygı göstermeleri bu tanrı-heykel telakkisiyle ilgilidir, heykelin önünde saygı duruşu yapıldığında onun gücünün, insanı aşan kudretinin sporcuya geçeceğine, rakiplerini tanrısal güce sahip olarak yeneceğine inanılırdı. Özellikle atletizmin önde olduğu spor Atina ekonomisinin ana sorunlarından biriydi, meşhur deyim olmuştu: Bir şehirde askerler ve atletler güçlü ise, o şehrin hazinesi boş demektir.
Hıristiyanlığı resmi din kabul ettikten sonra Roma, Miladi 393’te olimpiyatları bunlar pagan ritüeller diye yasakladı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra olimpiyatlar 1896 yılında Paris’te yeniden başlatıldı. 1900 yılında, sadece yüzmelere katılmaları kaydıyla kadınların da olimpiyatlara katılmalarına izin verildi.
İslam dünyasında, bilhassa Türkiye’de heykelin başka bir anlamı veya algısı söz konusu. Müslüman Arap havzasında heykele hoş gözle bakılmaz, Cidde gibi son derece düzenli bir şehrin park, bahçe ve meydanlarında heykele, büste rastlanmaz, mekanlar çeşitli objelerle süslenir. Aşırı Kemalistlerden başka sıradan insanlar heykele tanrısal bir anlam yüklemezler ama yine de İslam’ın heykel yasağı dolayısıyla pek sıcak bakmazlar, belli belirsiz rezervler koyarlar.
(Cidde’de kaldığım 22 gün şehri gezme fırsatını bulmuştum. “Cidde’de Ademi’in bisikleti” diye bizim Türk hacılarıyla ilgili bir olayı dinlemiştim:
Hac veya Umre ibadetlerini tamamladıktan sonra Cidde’ye de giden bir Türk hacı kafilesi, parkın birinde hayli büyük bir bisiklete rastlar. Güzel bir obje ama bayağı da büyük, biri bisikletin niçin bu kadar büyük olduğunu sorar. Hayli nüktedan, şakacı Kafile başkanı
-Efendim, bilirsiniz Cidde kelimesi, burada yeryüzüne inmiş olan annemiz Havva’ya atfedilir, Cidde ismi “ceddetena-atamız anamız”a atıftır. Seylan’da yeryüzüne inen babamız Adem aleyhisselam, oradan buraya bu bisikletle gelmiştir, işte bu onun hatırasıdır” deyince, hacılarımız hemen seccadelerini Ka’be’ye doğrultup iki namaz kılmaya başlar.
Kafile başkanı mani olmak ister ama iş işten geçmiş, hacılar iftitah tekbirini çoktan getirmişlerdir, etrafta bunu seyreden Ciddeliler koşar, hacıların ne yaptığını sorar. Kafile başkanı durumu anlatır ama belli ki Selefi olan bir Ciddeli, yine de Allah’tan başka hiç kimsenin önünde saygı duruşunda bulunulmayacağını, O’ndan başka kimseye secde edilmeyeceğini uzun uzun anlatır.)
Aslında Ciddeli’nin bunları anlatmasaydı da, bizim kültürümüzde bunlar bilinen şeylerdir. Lakin zaman geçtikçe muhafazakar/mütedeyyin çevrelerde meydana gelen, halen gelmekte olan heykel algısındaki değişiklik üzerinde durmayı hak eder, geçenlerde bu konuyla ilgili Mirat Haber’de (26 Kasım 2024) ilginç bir haber yer almıştı. Haber şöyleydi:
“Bilecik’in Bozüyük ilçesine bağlı Kandilli Köyünde Atatürk Heykelinin Açılışı Dualarla Yapıldı. Tören sırasında köy halkı, Atatürk’e olan bağlılıklarını ifade ederken, açılışta Kur’an-ı Kerim tilaveti ve dualar okundu. Kandilli köyü sakinleri, Atatürk’ün İslam’a ve toplumsal değerlere verdiği öneme vurgu yaparak, bu açılışı dua ile yapmayı anlamlı bulduklarını ifade etti.”
Haberde ilginç olan, köylülerin Mustafa Kemal’e dua okumaları değil, onun heykelinin açılışında dua etmeleriydi.
Mirat Haber, haberin altına açıklayıcı bilgiler vermiş: ”Bir Müslüman için ibadetlerin ve duaların, İslam’ın emirlerine uygun bir şekilde yapılması şarttır… İslam’ın emirlerine aykırı şekilde ritüeller oluşturmak, dinen sakıncalıdır… Heykel önünde yapılan ibadet benzeri eylemler, tevhit inancını zedeleyebilecek yanlış uygulamalar olarak değerlendirilir.”
Sitenin açıklayıcı, tashih edici bilgi ve uyarıları yerindeydi.
Yine de nereden nereye geldiğimizi göstermesi bakımından Bozüyük’e bağlı Kandilli’de yaşayan köylüler Mustafa Kemal’in heykeli’nin açılışını dua ile yapmaları önemlidir. Şöyle ki:
Zannedersem 1960’larda rahmetli Zekiye teyzem ilginç bir olay anlatmıştı. Ankara’ya gitmişken onu Anıtkabir’e de götürmek istemişler. Teyzem Anıtkabir ziyaretini şöyle anlatmıştı:
“-Anıtkabir’e gittik, ben tam Mustafa Kemal’in yattığı yere yaklaşıp Fatiha okumak üzere ellerimi açtım, görevli jandarma gelip beni uyardı”:
“-Teyze, burada dua edemezsin, yasak” dedi.
“-Evladım” dedim, “Paşa’nın ruhuna Fatiha okuyacağım” dedimse de:
“O da yasak” diye mani oldu.”
Nicedir aynı şeyi söyleyip duruyorum: Son birkaç yıl içinde Kemalizm ustalıkla restore edildi, Post- Kemalist bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Anıtkabir’de Fatiha okuma yasağından Kandilli Köyü’nde heykel açılışında dua okumaya geldik.
Yıllardır Emin Çölaşan, “camilerde neden bayrak ve Atatürk posterleri yok” diye söylenip duruyordu. Çölaşan’ın Kandilli Köyü’nden yapılan bu habere çok sevindiğini sanıyorum.
Ali Bulaç
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Üstadım teşekkürler