islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

“Hocaefendili” Cemaatlerden Uzak Duranlar, Allah’a Daha Yakın Olurlar

“Hocaefendili” Cemaatlerden Uzak Duranlar, Allah’a Daha Yakın Olurlar
29 Mart 2022 09:00
A+
A-

Yüce Allah, Hayat Kitabımızda; “Allah’ın ipine/Kur’an’a/İslam’a topluca/cemaat olarak sarılın, parçalanmayın.” (3/Âl-i İmran:103) buyurur. Bu ayet, İslam’ın ferdî değil, cemaat halinde yaşanması gereken bir din olduğunu ortaya koymaktadır. Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirini yaparken şunları söyler: “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi imanımı koruyabilirim’ demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslam üzere ahirete gidebilmesi şüphelidir. Fert, zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilir. Toplum asit gibidir. Ferdi, kimliğinden sıyırıp kendine benzetir. Bundan kurtulmanın yolu, cemaat içinde kalmaktır.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II/405)

İşte bundan dolayı Müslümanların cemaat halinde yapılanmaları gereklidir. Cemaat, İslam’ı hayata hâkim kılmada bir araçtır, amaç değil… İnsanları bu araçla İslam’a çağırırız.  Asıl amaç, bir cemaat oluşturarak İslam’ı, bu cemaat içinde yaşamaktır. İslam’ı yaşamada cemaat; bir zarf, bir fanus, bir kale gibidir.

Acaba bugün öyle mi? Fetö cemaati ile son günlerde bir takım provokasyonlara imza atmış ve “Furkancılar” veya “Kuytulcular” olarak Adana’da ortaya çıkmış, Alparslan Kuytul “hocaefendi”li ve cemaat kisveli provokatör örgüte baktığımız zaman cemaatler, “İslam insanı” yetiştirme yerine “hocaefendi”lerin kaprislerini tatmin etmek için, onların iki dudağı arasından çıkan sözlere göre hareket eden “haşhâşî” yetiştirmektedir.

Hâlbuki Allahu Teâlâ; “Onların işleri, aralarında istişare iledir.” (42/Şûra:38) buyurmak suretiyle Müslümanların, kararlarını istişare ederek alıp ortak akılla hareket etmeleri gerektiğini ifade eder. Bugün birçok tarikat ve cemaatte, “İtaat et rahat et” veya “Söz dinle, teslim ol, itaat et” cümleleri -sanki bir iman esasıymış gibi- dillerden düşmez. Elbette bir söz, sonuna kadar dinlenmelidir. Fakat dinlenen her söz, teslim olunacak söz değildir. Delilli bir şekilde söylenmiş ve karşı tarafı ikna etmişse, bu doğru söze şapka çıkarılmalı ve teslim olunmalıdır. Fakat “her ne söz olursa olsun; şeyh, hoca, lider veya üstat söylediği için dinlenmeli ve kayıtsız şartsız teslim olunmalı, o sözün sahibine itaat edilmeli” denilmek isteniyorsa, bu anlayış, Kur’an’a saygısızlıktır. Çünkü Kur’an, iddia sahiplerinden, iddialarını delillendirmelerini ister. Kendilerinden başka kimsenin cennete giremeyeceğini iddia eden Ehl-i Kitapla ilgili Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bir de ‘Yahudiler veya Hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek’ dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. De ki: “Eğer iddianızda doğru iseniz, haydi kesin delilinizi getirin!” (2/Bakara:111)

Pekiyi, “Yarın kıyamet günü cehennem polisleri sizi yakalayıp cehenneme götürürken ‘ben Nakşibendî tarikatının Halidiye kolundanım derseniz sizi bırakırlar’ diyenler ve yaptıkları mitinglerde veya sohbet toplantılarında ‘şu anda Rasûlullah ruhaniyetiyle aramızdadır’” diyenler hangi sahih delillere dayanmaktadır? Hâlbuki cemaat, hurafe üretme merkezi değil, sahih bir şekilde İslam’ı yaşama birlikteliğidir.

Söz dinle, teslim ol, itaat et” sözü, Müslümanlar arsında papalık ihdas etmektir. Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta din adına söz söyleme ve kutsal kitabı yorumlama hakkı papanındır. Onlara göre papa, hata etmez ve yanılmaz. O ne söylerse dinlenilir, teslim olunur ve itaat edilir. Dün böyle idi, bugün de böyledir. Bu inanç maalesef Müslümanlar arasına da sızmıştır. “Hocaefendiler” ne demişlerse “Vardır bir hikmeti” denilerek kayıtsız şartsız dinlenir, teslim olunur ve itaat edilir.

İslam’da, konumu ve ilmî derecesi ne olursa olsun, hiç kimsenin sözü mutlak doğru değildir. Çünkü insan hatadan uzak değildir. Peygamberimiz ve diğer peygamberler de “zelle” denilen hatalar işlemiştir. Bu hatalar onların derecesini düşürmez, insan olduklarının bir yansımasıdır.

Diyanet İşleri eski başkanlarından Prof. Dr. Ali Bardakoğlu geçen yıl; “Şu anda yaşadığımız dinin Müslümanlıkla ilgisi ve alakası yok. Müslümanlar şeyh veya siyasi liderlerine tapan putperest oldular” demişti de bazı çevreler hop oturup hop kalkmışlardı. Bu konuda aynaya bakıp kendilerine çeki düzen vereceklerine, hocaya veryansın etmişlerdi.

Peygamberimiz on üç yıl Mekke’de cemaat lideri, on yıl da Medine’de devlet başkanı idi. Rasûlullah’ın Mekke’de inşa ettiği cemaat, kişisel kabiliyetleri ve kazanımları sosyalleştirmek için vardı. Böylece kişi hem kendi kalmak, hem de cemaat atmosferinde zenginleşmek, derinleşmek ve arınmak fırsatını yakalamış oluyordu. Böyle bir cemaat ortamında kişinin kimliği ve benliği eritilmiyordu. Ortak bir ideal etrafında güçlendiriliyor ve güzelleştiriliyordu. Ortak bir disiplin ile kişilik tamamlanıyordu. İslam’a bu şekilde adam kazandırılıyordu.

Fakat bugünün “hocaefendili” cemaatleri, kişilikleri bir kişinin iradesine ipotek etmektedirler. Açık yürekli ve bağımsız kişilikleri etraflarında bulundurmazlar, harcarlar. Şu anda yanlarında olanların da kişilikli davranmaya başladıklarında, yakın gelecekte son kullanma tarihlerinin biteceğinde şüphe yoktur. “Hocaefendilerin” sürekli yanında olanlar da, her şeye kafa sallayan, fikir üretemeyen, verilen her emre “tamam efendim, emriniz olur” türünden kavuk sallayan veya orasını ekmek teknesi olarak gören, kendini “hizmet eri” değil de “emir eri” sanarak suya sabuna dokunmayan ve farklılık oluşturamayan yalaka, ya da yağdanlık tiplerdir.

Bütün bu genellemelerden, istişare temeline dayalı ortak akılla hareket eden, kendilerine değil, İslam’a çağıran, Kur’an ve Sünnet çizgisinde olan yapılanmaları -varsa- istisna ediyoruz.

Bizim o “Hizmet, himmet, infak, abi, abla” gibi güzelim kavramlarımızı istismar edip kırk yıl Müslümanları sömürerek, biti iyice kanlanıp devletin kılcal damarlarına kadar sızdıktan sonra 15 Temmuz 2016 tarihinde haşhâşilerini sahaya sürerek devleti ele geçirmeye çalışan Fetö lideri, yıllarca kendini “Hizmet cemaati” olarak bizlere yutturdu. Biz bunun bedelini ağır ödedik. Hâlbuki onlara gönül verenler “Allah’a yaklaşmak” için kendilerini, kasalarını ve keselerini adamışlardı.

Bugün Kuytul cemaatindekiler de “Allah’a yaklaşmak” için orada hizmet verdiklerine inanmaktadırlar.  Tek karar merciili “Hocaefendili” bütün cemaatlerin içinde yer alanlar, aynı niyetle o cemaatlerde varlıklarını sürdürmektedirler.

Hâlbuki bugün, Rasûlullah’ın (sav) öngördüğü cemaat yapısından uzaklaşılarak cemaatçilik yapılmaktadır. Her şeyden önce şunu belirtelim ki; cemaatçi kafa, ümmet bilincinden yoksun, ümmetin bir parçası olduğundan habersiz ve inhisarcıdır. Böyleleri, “Bunlardan her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir(30Rum:32) ayetinde belirtilen kimselerdendir.

Bundan dolayı Cemaat, akıllı birlikteliğe; cemaatçilik, hissî birlikteliğe dayanır.

Cemaat, bilinçli bir tercih iken cemaatçilik, şartlandırmaya dayalı duygusal bir telkindir.

Cemaat, gönüllülük esasına dayanırken, cemaatçilik, bağımlılık esası üzerine oturur.

Cem olmak”, “tek tip” olmak değil, “bir ve beraber olmak” demektir. Cemaat çatısında bir araya gelenler, kendi kişiliklerinden sıyrılmadan hizmetlerini sürdürürler. İmanlarını, akıllarını, güç ve yeteneklerini, kapasitelerini, irfan, izan ve imkânlarını “cem” ederler.

Cemaatte; canlılık, atılım ve gelişim vardır, cemaatçilikte durağanlık, yerinde sayma ve “Az olsun bizim olsun” anlayışı ile budama operasyonları vardır.

Cemaatte eleştiri, kolektif bir tevbe ve istiğfar olarak görülürken, cemaatçilikte usulünce, âdabınca ve erkânınca yapılmış olsa bile, yapılan eleştiri, bölücülük olarak nitelendirilir.

Cemaatçi, çevresinden hep pohpohlanma bekler. Cemaatinin, vakfının, derneğinin her hâlükârda övülmesini arzu eder. Yapıcı da olsa tenkide tahammülü yoktur. Kırılan kolun yen içinde kalması gerektiğine inanır. Çünkü cemaatinin imajı, onun altında da kendi imajı bahis konusudur. Kırılan kolun kangren olması onun için önemli değildir.

İşte insanı kişiliğinden soyutlayıp silikleştiren, haşhâşî ve mankurtlaştıran bu tip “hocaefendili” cemaatlerden uzak duranlar, Allah’a daha yakın olurlar. Vesselam.

Musab SEYİTHAN

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.