İktisat kelimesinin, ekonomi kelimesiyle eşdeğer olarak anlaşılması, aslında önemli bir kavram eksikliğimizi ortaya koymaktadır. İktisad, kelimesi arapça olarak “iktisatlı olma” tutumunu ifade etmektedir. Bir bakıma, dengeli ve ölçülü bir davranış ile hareket etmeyi bize anlatır.
Hayatımızda iktisadi olma ve iktisadi hareket etme, bir davranış disiplini ve hayat tarzını da gündeme getirmektedir. Mesela çok konuşmak, iktisadi davranmaya uygun değildir. Gereksiz işlerle uğraşmak, iktisadi bir tutumdan uzaklaşmaktır. Zamanı çar çur etmek, iktisadi düşüncenin bir manada kaybolmasıdır. Elbette, gelirimize uygun harcama yapmak da, iktisadi hareketin dışına çıkmaktır.
Bu açıklamalardan, hayatını belli değerlere ve esaslara bağlı olarak sürdüren bir insan tipinin tavrına yönelik bir kavramın ne kadar değişik manaları içine aldığını görebiliyoruz. Aynı zamanda, Müslüman bir kişinin hayatında iktisad kavramının ne denli geniş davranış tipleri ile ilişkili olduğunu farkedebiliyoruz.
İslam düşüncesi, hayatın rastgele ve düzensiz bir şekilde idrak edilmesine karşı olup, herşeyin belli prensipler ve hiyerarşik yapılar içerisinde gerçekleşmesini öngörmektedir. İktisad anlayışı da, bu nitelikte bir kavram olup, hayatın her yönünde gerçekleşmesi gereken temel roller içerisinde bulunmaktadır.
Aslında bu sadece iktisad için geçerli bir husus değildir. Mesela Siyaset kelimesi de, sadece politika meseleleri çerçevesinde kalan bir kavram değildir. Aile, toplum, eğitim, hukuk gibi temel alanların da siyaset kavramı ile münasebeti vardır. Çünkü, siyaset; bir bakış ve yaklaşım tarzıdır ve sadece idari-politik konularla sınırlı olamaz.
Birçok kere dile getirdiğim gibi, bilgi ve sosyal hayatta kavramları rastgele seçmediğimiz gibi, onları, manasından ve özünden ayırarak kullanmamız da doğru değildir. Günümüzde kültürel bir savrulma ve kaos yaşanması sebebiyle, bu tür konular; maalesef medya ve sokak diliyle ifade edilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla kavramlarda bir sınırlama veya zıtlık ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de, batı kültürünün hegemonyası ve siyasi iktidarlar eliyle topluma zorla benimsetilmesi, son on yıldır ortadan kalkmıştır. Fakat, yabancı kültürlerin varlığı ve etkisi hala devam etmektedir. Çünkü, alternatif ve bize ait bir kültür dünyasının kavram ve değerleri hala, net bir şekilde eğitimde ve sosyal hayatta etkin değildir.
Milli Eğitimin bu yüzden çok büyük bir sorunluluğu olduğunu düşünüyorum. Çünkü, değer ve kavramların çocukların zihin ve ruh dünyalarına yerleştirilmesi, aileden sonra eğitimin görevi. Fakat, Milli Eğitimimizin böyle bir derdinin olup olmadığına dair, henüz somut bir bilgi olduğunu bilmiyorum.
Değer ve kavramların insan ve toplum hayatındaki bu denli önemli yeri ve varlığını, ilim ve fikir adamları olarak yüksek sesle topluma iletmek zorundayız. Çünkü, düşünce ve ahlak dünyamızla ilgili olan bu konular, geçiştirilmeyecek ve ötelenmeyecek derecede önemlidir.
Siyasetin de böyle bir alanı temel görevleri arasına alması, yapabileceği en acil ve gerekli işlerdendir. Tabii, ilim dünyasının ve toplumun kaygılarını, kendi gücünden ve itibarından önemli görüyorsa.
Prof.Dr.Sami ŞENER
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi