islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4815
EURO
34,7356
ALTIN
2.407,77
BIST
10.045,74
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Açık
20°C

İnsan şifaya nasıl kavuşur?

“İnsan şifaya nasıl kavuşur?” sorusuna cevap vermeden önce “şifa” kavramından ne anladığımızı ortaya koyalım.

İnsan şifaya nasıl kavuşur?

Prof. Dr. Ali Seyyar

“İnsan şifaya nasıl kavuşur?” sorusuna cevap vermeden önce “şifa” kavramından ne anladığımızı ortaya koyalım. Bundan her hangi bir bedenî hastalıktan kurtulup iyileşmeyi mi kastediyoruz yoksa daha geniş bir anlamıyla her çeşit (tıbbî, ruhî, sosyal vb.) hastalıktan kurtulup maddî ve manevî sağlığa kavuşmayı mı kastediyoruz? Bu geniş anlamıyla gerçek bir şifaya kavuşmuş bir insan, cehalet ve gaflet hastalığından da kurtulmuş olur. Buradan da anlaşılacağı üzere şifa, zannettiğimiz gibi sadece bedenî sağlık ile ilgili değildir.

Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de şifa kelimesi türevleriyle birlikte dört yerde dinî-ahlâkî-manevî (et-Tevbe 9/14; Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44) boyutuyla ve sadece iki yerde bedenî (en-Nahl 16/69; eş-Şuarâ 26/80) hastalıkların tedavisi ve ilâcı manasında kullanılmıştır. Şifaya geniş bir anlam yükleyen mezkûr ilk dört âyet, insan (Müslüman), şifa ve Kur’ân arasındaki sıkı bağa işaret etmektedir.

“Allah, mümin kavmin sadırlarına (gönüllerine) şifa (ferahlık) versin.” (Tevbe: 14)

“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki (göğüslerdeki) her tür hastalığa bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yunus: 57)

“Kur’ân, müminler için şifa ve rahmettir.” (İsra: 82)

“O (Kur’ân), inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’ân onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.” (Fussılet: 44)

Şifaya kavuşmamış bir insan, dolayısıyla Kur’ân’dan uzak bir zihniyet içinde manevî bir hastalığa yakalanmış zavallı bir bedbahttır. Ya çaresiz bir şekilde inkâr, şirk ve nifak hastalıklarına yakalanmakta, ya vehim ve kuşku gibi itikadî-ruhî hastalıkların içinde psikolojik buhranlar yaşamakta, ya da yalan, kibir, hırs ve şehevî zaaf gibi ahlâkî hastalıklar içinde asosyal davranışlar sergilemektedir.

Bir başka ifadeyle bir insan, kalıcı veya geçici bir bedensel hastalığa yakalanmış olsa dahî imanı sayesinde gerçek anlamda yine de şifalı sayılır. İnanç, düşünce ve karakterde zihnî sapma veya manevî bozulma olmadığı müddetçe bir insan, şifadan mahrum değildir. Yeter ki bir insan, kalbî-ruhî-itikadî-fikrî ve ahlâkî hastalıklara yakalanmamış olsun. Allah mağfiret sahibidir. Şifa kaynaklarından uzaklaşmış bir insan, eğer tevhit inancına uygun bir şekilde tövbe istiğfar ederse yine manen şifaya kavuşur. Nitekim dinî ve ahlâkî hastalıkların tek ilacı, Kur’ân’a iman etmektedir. Çünkü gerek bedenî, gerekse manevî hastalıkların şifası Allah’tandır.

Nitekim “Eş-Şâfî” (Şifa Veren), Allah’ın isimleri arasında geçmektedir. Mehmet Karahisarî gibi bazı İslam âlimlerine göre “Eş-Şafi ismi ilahisi, şifanın hakikatidir. Bu ismin hükmü idrak edildiği takdirde kulluk manası hâsıl olur. Herkesin şifası, kendi mizacına göredir ki, Eş-Şafi, o mizaç üzerinden tecelli eder. Hikmet gereği, tecelliler mertebelidir ve mana, istidat ve nasip kadardır. Şifayı idrak etmek, hayatı, yolu, yolculuğu idrak etmektir. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan şifa âyetlerinin yer aldığı sûreler ve ibareler de birer işarettir.”

Buna göre hayat, bir sefer ve her insan, birer yolcudur. Yolculuk, şifaya doğru olmalıdır. Aslında şifa, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Hz. Muhammed (sav) Efendimizdir. Sır, “La ilahe illallah, Muhammedun şifaulullah” cümlesindedir. Hakikatte Eş-Şafi ismi ilahisine Peygamberimize (sav) manen ve kalben ulaştığımızda mazhar oluruz ve her Müslüman, kendi mizacı üzerinden yine kendi nasibi kadar bir mazhariyet elde edebilir. Belki de bu mana ve bu sır, ancak kader ile açıklanabilir.

Şuurlu bir Müslüman için Peygamberimize (sav) yolculuğun anahtarları önce Kur’ân-ı Kerim sonra Sünnet-i Seniyyedir. Âyetlerde açıkça belirtildiği üzere Kur’ân-ı Kerim; müminler için şifadır, Sünnet-i Seniyye de şifaya yolculuğun, en nihayetinde şifaya kavuşmanın usulleridir. Peygamberimizi (sav) idrak etmek, onu anlamak, onun Sünnetini yaşamak, Kur’ân-ı Kerim’i idrak edebilmenin, bilinçli olarak anlayabilmenin ve pratikte yaşamanın anahtarıdır.

Çünkü Hz. Muhammed Mustafa (sav), hikmet temelli gerçekçi bir yaklaşımla yaşayan Kur’ân’dır. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan (şifa ile ilgili) âyetler; sadrın (gönlün) açılması, Hıra dağında nüzul, miraç, sidretü’l münteha yani hep Peygamberimizi (sav) idrak edebilmemiz, onu ruhen hissedebilmemiz için birer manevî işarettir. O halde şifa, Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyede aranmalıdır. Ama bu arama nasıl olmalıdır? Hangi usul ve yöntemlerle yolculuğumuzu şifa ile tamamlayabiliriz? Bununla ilgili açıklamalarımızı gelecek yazımızda inşallah ele alacağız.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.