islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3544
EURO
35,1415
ALTIN
2.301,58
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

İnsanı Tanımak: Hem Bencil Hem Halife…

İnsanı Tanımak: Hem Bencil Hem Halife…
11 Ağustos 2022 12:45
A+
A-

Suudi yazar ve düşünür Tevfik Seyf’in kaleme aldığı “İnsanı Tanımak: Hem Bencil Hem Halife…” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..

Geçen haftaki yazımda nakil ile akıl/bilim arasındaki ilişkinin doğru bir şekilde tartışılmasının, “insanın dindeki konumu” gibi karmaşık bir soruyla başlaması gerektiğinden bahsetmiştim.

Aklın nakil karşısındaki konumunu ya da bizzat aklın rolünü tartışmak için hazırlanması gerekli zemin olması açısından bu sorunun sorulması kaçınılmazdır.

Bu, dini ilimlerin yalnızca zaman zaman ya da geçiştirme tarzında ele aldığı bir konudur. Bu nedenle mevzuyu gizli bir faktör olarak değerlendirdim ve onun ihmalinin akıl ile nakil veya bilim ile din arasındaki ilişki tartışmasının karmaşıklığına katkıda bulunduğunu iddia ettim. Ardından insanın dindeki konumu meselesini üç unsurla ilişkili olarak ele aldım.

Birincisi, insanın fıtratıdır ki, buradaki temel soru bu fıtratın iyi mi yoksa kötü mü olduğudur.

İnsanlar yalnız bırakıldığı takdirde savaşıp toprağı ve nesilleri yok mu ederler?

Yoksa kötülüğü savuşturmak ve ilişkileri düzenlemek için iş birliği mi yaparlar?

Fakat fıtratın akıl ile nakil arasındaki ilişki tartışmasındaki yeri nedir?

Bu sorunun cevabı, aklın rolünü reddedenlerin tekrarladığı argümanlarda ortaya çıkar.

Kıymetli okurlarımın çoğu konuyla ilgili tartışmalardan haberdardır. Bu argümanların odağında, kişinin davranış ve düşüncesini kontrol eden öznel eğilimler yer alır. Bu, insanın genel bir özelliğidir, çünkü oluşumunun bir parçasıdır.

Elbette burada bencil eğilimler arasında derecelerin olduğunu belirtmek gerekir. Thomas Hobbes’un tasvir ettiği gibi, herkesin herkese karşı bir kavgaya veya savaşa tutuştuğu ya da doğruluk üzerine ittifak etmemelerine rağmen barışa meyilli bir topluluk ile karşılaşabilirsiniz.

Bu bakış açısına göre insan, akıl haricinde bir referansa dayanmadan güven veren değer yargıları oluşturacak nitelikte değildir. Başka bir deyişle akıl, kendisine yaslanacağı ve sonra eylemlere uygulayacağı değerleri türettiği bir dayanağa muhtaçtır.

Burada karşımıza iki boyut çıkar ki özü şudur: İnsan aklı ne kadar bilgili olursa olsun, insanın doğası olan kusurlulukla lekelidir. Duygu ve içgüdüler, insanın özünü teşkil eden bencil eğilimi pekiştirir.

Dolayısıyla, yaratıcısının adına hüküm koyma yetkisini insan aklına vermek doğru değildir. Doğru alternatif şeriatın kaynağına, yani Kur’an ve Nebî’ye bağlı kişileri dinlemektir ki, onlar Nebî’nin Rabbi’nden aldığını bize ulaştıranlardır.

İnsan aklına gelince, dünyevi işlerin idaresinde kullanılması kafidir.

Peki, bu görüş sahiplerinin karşıt görüşün delillerini tamamen ortadan kaldıracak kesin delilleri var mı? Aslında yok. Bir an için, insanın kusurlu bir tabiata ve şeytani meyillere sahip olduğunu söyleyenlerle aynı fikirde olalım. Sonra insanların kendileriyle ve Rableri ile olan tecrübelerine bakalım.

Burada ilk olarak, savaşan ve bozgunculuk çıkaran insanların, aynı zamanda dünyayı imar eden ve maddi, manevi ve bilişsel düzeyde ilerleten kimseler olduklarını göreceğiz.

Bir de Allah’ın (bencil) insanları sürekli olarak (kusurlu) akıllarını kullanmaları yönündeki çağrılarına bakalım.

Bu çağrılarda bir yanlışlık mı var? Yoksa, bencilliği ve kusurlu aklıyla bu insanın ilahi mesajlara muhatap olmuş doğal bir varlık olduğu mu anlatılıyor?

Oysa Yaradan, meleklerin itirazına rağmen insanı yeryüzünde halifesi kılmıştır.

Aslında, insanın kusurlu aklının ve bencil eğiliminin Yaradan’ın kullarına ‘kemâle ulaşma’ emri için bir gerekçe olduğunu tartışmak istiyorum. Aksi taktirde dinlerin hiçbir gerekçesi olmazdı.

Fakat bunu başka bir zamana erteleyelim.

https://turkish.aawsat.com/ TEVFİK SEYF

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.