islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3984
EURO
35,0370
ALTIN
2.322,52
BIST
9.142,40
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Açık
23°C
Pazartesi Çok Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Çok Bulutlu
20°C

İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet biz miyiz?

İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet biz miyiz?
2 Mayıs 2018 09:10
A+
A-

Mubârek Âlû İmrân sûresinin 110. âyet-i kerîmesinde ALLAH’ımız, celle şânuhu, buyuryor ki:

Bismillah…

Siz hepolageldiniz en hayrlı ümmet çıkarılmış olan insanlar için.

Biz…

Yâni Mü’min Muslimanlar…

İnsanlar için çıkarılmış en hayrlı ümmet olagelmişiz hep…

“En hayırlı ümmet…” yâni, “aynı ortak paydanın bir araya getirdiği ve herkesin rağbet edeceği, arzuladığı, hoşlanacağı ve beğeneceği en faydalı ve en değerli topluluk”…

Öyle mi?

Hicretin 1439. yılındaki hâl-i pür melâlimize bir bakıyorum da…

Aman ALLAH’ım!

Biz gerçekten de “İnsanlar için çıkarılmış en hayrlı ümmet” miyiz?

Bizim kendimize bile hayrımız yok, insanlık için nasıl olacak?

Hangi insan bize bakıp da hoşlanacak, bize, hayat tarzımıza, bu dünyada varoluş şeklimize, ürettiğimiz değerli, anlamlı, güzel, faydalı işlere-hizmetlere özenecek?

Ortak paydamız mubârek Kur’ân olmaktan çoooktaaan çıkmış…

Hayat tarzı olarak özü-özeti “gerekli olanın yeterli miktarda kullanımı” olan Sünnet-i Rasûl’ün yerini “Firavun Sistemi”nin dikte ettiği, ruhumuza zihnimize kazıdığı normlar-ölçü/ölçütler almış…

ALLAH’ımızın, celle şânuhu, mubârek el Mâ’ide sûresinin 54. âyet-i kerîmesinde “sevdiği ve O’nu seven bir toplum veya topluluğu”nu tanımladığı niteliklerin hangisi var bizde?

• “Onlar mü’minlere karşı daha alçak gönüllüdür;
• Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden, hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar karşısında daha dik ve onurlu bir duruş sergilerler;
• ALLAH’ın rızâsını kazanmaya götüren kolaylıklarla dolu yolda, maddî ve mânevî bütün imkânlarını sonuna kadar seferber ederek üstün çaba sarfederler;
• ve andolsun, asla korkmazlar insanı, içinde bir alçaklığın, soysuzluğun, rezilliğin ya da adiliğin bulunduğu bir şeye nisbet ederek kınayan kınayıcıların kendilerini kınamasından!”

Mü’minler birbirlerini öldürüyor! Aralarındaki farklı görüş ve yaklaşımları, bunların hiç biri Hakk ve Hakîkat’in özüne ters düşmese de, kendilerini üstün ve ayrıcalıklı gören alabildiğine küstah bir kibir içinde reddediyor, aşağılıyor!

“Onlar mü’minlere karşı daha alçak gönüllüdür”, öyle mi?

Kâfirlerle, yâni Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden, hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlarla can-ciğer kuzu sarması olmuşlar, dahası onlardan meded umuyorlar!

“Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden, hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar karşısında daha dik ve onurlu bir duruş sergilerler”, öyle mi?

Mazlumlara gıdım-gıdım veriyorlar – “âdet yerini bulsun”/”dostlar alış-verişte görsün” hesâbı.

“ALLAH’ın rızâsını kazanmaya götüren kolaylıklarla dolu yolda, maddî ve mânevî bütün imkânlarını sonuna kadar seferber ederek üstün çaba sarfederler”, öyle mi?

Kâfirler, yâni Hakk ve Hakîkat’i bildikleri hâlde onu, üzerini örtmek sûretiyle hem kendilerinden, hem de başkalarından gizleyen, böylece Hakk ve Hakîkat’in inkârına yol açanlar, “Firavun Sistemi”nin önde gelen seçkinleri Hakk ve Hakîkat’in bildirdiği ölçülerden kaynaklanıp beslenen, yalnızca onlara dayanan tavır-tutum ve duruşlarını beğenmeyecek, kınayacak hattâ bu yüzden tepelerine binecekler diye ödleri patlıyor! “Uyum” sağlıyorlar kuzu kuzu.

“ve andolsun, asla korkmazlar insanı, içinde bir alçaklığın, soysuzluğun, rezilliğin ya da adiliğin bulunduğu bir şeye nisbet ederek kınayan kınayıcıların kendilerini kınamasından!”, öyle mi?

Sünnet-i Rasûl, hikmeti üzerine yorumlanarak uygulanmaktan çoooktaaan çıkmış, 1500 yıl öncesinin Hicaz ve Necîd bölgesinde yaşanan hayatı, günümüzün şartlarında, üstelik de hangi coğrafyada olursa olsun, birebir taklid etmeye kalkmak gibi selîm akıllara durgunluk verici bir “palyaçoluk” hâline dönüşmüş!

Ömrünün elli yılını bizim coğrafyamızda Bâtılın zehirini saçmaya adamış, bıkmadan-usanmadan çalışıp çabalamış, “cihâd” etmiş olan misyonerlerin ağababalarından Henry Harry Jessup adındaki azgın ve de azılı kâfir diyor ki:

Muslimanları hristiyan yapmaya çalışarak onların antipatisini kazanmayı bırakmamız lâzım artık! Nasıl olsa hepsi de bu coğrafyada yaşayan hristiyan tüccarların hayatına, onurlu ve dik duruşlarına, işlerini yaparken sergiledikleri doğru-dürüstlüğe hayran! Onlara ağızları sulanarak özeniyorlar. Hattâ yemin ederken bile, deyiş olarak onları şahit gösteriyorlar!”

(Hani var ya bizde yerleşmiş olan şu iğrenç ifâde/deyiş: “Asılacaksan İngiliz ipiyle asıl!”… Asılmaktan kasıt ipe çekilerek idam edilmek değil ha! Bir yükü çekmek ya da taşımak için sergilenen güç anlamında “asılmak”. Neden? Çünki “İngiliz’in ipi” sağlam ve kaliteli; asılınca kopmaz! Çünki İngiliz malzemeden çalmaz! Çünki İngiliz çürük ve bozuk malı sana binbir yalan söyleyerek kaskallamaya, seni kazıklamaya çalışmaz! Bu onun “iş ahlakı”na aykırıdır! Onuruna dokunur, itibârını zedeler! “Asılacaksan Musliman ipiyle asıl!” diyememişiz bir türlü; dememiz/diyebilmemiz için gereken şartlar yok çünki! Ulen biz bile “Asılacaksan Musliman ipiyle asıl!” diyemezken, İngiliz ya da diğer ecnebîler bunu niye ve de nasıl diyebilsin ki? Veyl!).

Devam ediyor misyonerlerin ağababalarından Henry Harry Jessup adındaki azgın ve de azılı kâfir:

Bırakalım, kılsınlar namazlarını, tutsunlar oruçlarını, gözetsinler helâllerini-haramlarını… Ne fark eder? Hayran kalıp özendikleri, elde etmek için çırpınıp durdukları hayat tarzımız onları bizden biri yapmaya yeter de artar bile! Varsın kendilerini Musliman olarak tanımlasınlar, Musliman olarak algılasınlar!”

Yıl 1839 bey ve de hanımefendiler – 1839!

Onlar bizi değil, biz onları “insanlık için çıkarılmış en hayrlı ümmet” olarak benimsemişiz!

Bâtıl Batı mukallidi bir “Musliman Burjuvazi” daha doğrusu “Musliman Küçük-Burjuvazi” olanca çirkinliğiyle oluşmuş, her gün daha da göveriyor, almış başını gidiyor!

Bâtıl Batı normlarının/ölçü-ölçütlerinin birebir kopyası olan “süper lüks-konforlu evler”in duvarlarını hüsn-i hat levhalarıyla donatmak onları “Musliman Evi” hâline getirmez/getiremez!

O evlerde iftihar vesîlesi olarak görücüye çıkarılan oyantalist kafa ve zevke göre hazırlanıp döşenmiş “Şark Köşeleri” hele hiç!

Ama daha bitmedi!

Bu yalnızca bir girizgâh…

Susturmazlarsa beni burada, daha anlatacağım çoook şey var çook!

Hazır olun ve emniyet kemerlerinizi takın!

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.