islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C

IRKÇILIK KARŞITI ÇİZGİM CEMAATİM OLARAK KÜRTLER

IRKÇILIK KARŞITI ÇİZGİM CEMAATİM OLARAK KÜRTLER
25 Temmuz 2023 03:30
A+
A-

Yüce Allah biz insanları en güzel kıvamda, erkek ve kadın olarak yaratmıştır. Buyruklarına göre tanışıp kaynaşacak şekilde de halklara ve soylara ayırmıştır. (el-Hucürat 49/13)

Kur’ânî ölçülerle hayata bakamayan insanlar, değişik görüşler ileri sürseler de ırk dediğimiz olgu temelde dil ve renk farklılığıdır. Dil ve renk farklıkları da Allah’ın düzenlemesidir:

Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklığı da Allah’ın varlık ve kudret belgelerindendir. Hakikaten bunlarda bilenler için gerçeklere ulaştırıcı deliller vardır.” (el-Rûm 30/22)

İnsanlar dilleri ve renkleri ile değil, ancak kendilerini farklı dil ve renklerde yaratan Allah’ın buyruklarına uyarak değer kazanabilirler.

Ötekiler Yalnızca Zalimlerdir

İslâm bütün insanları fıtrat kardeşi ilan ederken aynı inanç ve yaşam kuralları çizgisinde yaşayanları da iman kardeşleri kılmıştır. Yalnızca zalimler öteki kılınmıştır. Düşmanlık da yalnızca onlaradır. (el-Bakara,2/193)

Hz. Muhammed’in Peygamberliğine iman edenlerin oluşturduğu ilk İslâm toplumundan beri, dilleri ve renkleri bir ve de farklı olan insanlar bir arada yaşayagelmişlerdir. Hz. Âdem’in çocukları olarak insanlarımız Anadolu coğrafyasında da birliktelik içinde yaşamışlardır. Bazı olumsuz olayların vukuu, bu gerçeği değiştirememiştir.

Bu birliktelik benim İmam-Hatiplik dönemimde Süleymaniye Camii cemaati arasında da vardı ve devam ediyordu.

Ben Rize Asıllı Olup Kasımpaşalıyım

Babam Faik Efendi ve anam Hamdiye Hanım Rizelidir. Ben İstanbul Kasımpaşa’da doğdum. Bütün hayatım İstanbul’da geçti ve hâlen de Emirgan’da, kendimize ait evde oturuyorum.

Ben Rizeli ve Kasımpaşalıydım, Süleymaniye Camii cemaatimin çoğunluğu da Doğuluydu. Daha çok da Malatyalıydı, Adıyamanlıydı. Bir diğer anlatımla Kürt kardeşlerimizdi. Onlar benim için özel olduğundan Malatya’ya üç, Adyaman’a da iki defa konferansa gitmiştim. Hatıratımın özel bölümlerinde anlatacağım.

Burada Süleymaniye Camii cemaatini, Bayram ve Cuma cemaati ile beş vakit namaz cemaati olarak ikiye ayırmalıyız. Bayram ve Cuma cemaatimizin ülkemizin bütün bölgelerinden oluştuğunu söyleyebilirim. Elimde güvenilir bir istatistik yoksa da bölgeler içinde çoğunluğu Doğulu kardeşlerimizin oluşturduğunu zannediyorum. Bayram ve Cuma cemaatimizin içinde tanıdıklarımın ekseriyeti de Malatyalıydı.

Beş Vakit Namaz Cemaatine Gelince…

Camimiz çevresinde meşrutamız olmadığı için, nöbet günlerimde bile sabah namazına gelemezdim. Yaz mevsiminde ise çoğu zaman yatsı namazlarına da kalamazdım. Bu arada rahmete vesile olması için ifade edeyim, Gönenli Mehmet Efendi Cumartesi günleri yatsı namazına vaaza geleceği ve namazı da kıldıracağı için kalben müsterih olurdum.

Bu devam eksikliği, benim hâlâ sızlayan bir yaramdır, ama bu durumda olan yalnızca ben değildim. Mesela imamlık tarihine adı vakarı ile yazılması gereken hocamız Beyazıt Camii baş imamı üstadımız Abdurrahman Gürses de Nişantaşı’nda otururdu. Benim 1974’ten sonraları bizzat kullandığım özel arabam vardı, ama sanırım hocamızın yoktu. Nöbetimize muntazaman arabamızla gelseydik, maaşımız gerçekten yakıta bile yetmezdi.

Bu hatıratı yazdığım sıralarda, yıllar sonra kendisiyle görüşebildiğim Eminönü Müftüsü Recep Şehidoğlu, bana şöyle bir bilgi aktarımında bulundu:

– Tayyar Altıkulaç ekibi, gönderdiği müfettiş ile sizin Süleymaniye Camiinden alınmanız için bana baskı yaparken sabah namazına gelmediğinizi gerekçe olarak kullanabileceğimizi söyledi. Ben de şöyle dedim: iyi ama neden özel olarak Ali Rıza Hoca. Bu yola gidersek imam-hatiplerimizin çoğunu mevcut görevlerinden almamız gerekir.

Beş Vakit Namazlarda Çoğunluğu Kürt Kardeşlerimiz Oluşturuyordu

Nöbetlerimde öğle, ikindi ve akşam namazlarında mutlaka bulunurdum. Kışın yatsıya da kalırdım. Benim tespitlerime göre vakit namazlarında az sayılabilecek olan cemaatimiz içinde Kürt kardeşlerimiz önemli bir yer tutardı. Bunların da çoğu hamaldı ve bazıları da hanlarda odabaşıydı. Küçük esnaf olanlar da vardı şüphesiz.

Bir tarihte Anadolu’da verdiğim bir konferansımda, aile hayatı ile ilgili doğudaki uygulamalardan aslında herkesin bildiği bir örneği verdim. Konferans sonrasında kocasıyla yanıma gelen tesettürlü Kürt bir bayan ırkçılık yaptığımı söylediğinde donakalmıştım. Bu sebeple açıklayayım: Verdiğim hamal örneği – hâşâ- aşağılamak için değil, vakayı dile getirmek ve açıklayacağım üzere övgü içindir.

Kürt Kardeşlerimizi İncitecek Söz Söylemezdim

Süleymaniye Camiinde tam 12 yıl devam eden görevim süresince Türk ve Kürt sözcüklerini kullanmadım. O tarihlerde Kürt kardeşlerimiz Kürt olduklarını açıkça dile getiremezlerdi. Mağdur konumda oldukları için onları üzecek ifadelerden özenle kaçınırdım. Yüksek İslâm Enstitüsü’nde de denge unsuru olmaya çalışırdım. Üstelik ırkçılığı yeren konuşmalar yaparak koruyucu olurdum. Benim için imanlı ve güzel amel sahibi Türk de, Kürt de önceliklidir ve değerlidir.

Kürt Kardeşlerim Beni Çok Severlerdi

Ana mevzudan kopmadan yürüyelim. Vakit namazlarına katılan Kürt kardeşlerim benim ırkçılığa karşı olduğumu 

bildikleri/sezinledikleri için beni çok severlerdi. Bugün de aynı inancı taşıyorum, onların içinde benim için kendisini tehlikeye atacak kadar beni sevenleri ve bağlı olanları vardı.

Kürt kardeşlerimiz Cami çevresinde olan bekâr odalarında kalırlardı. Doğu’da şeyhlere ve aşiret reislerine bağlılık terbiyeleri olduğu için olacak, bana da öylesine değer verir gibiydiler.

Kürt Kardeşlerimle Birkaç Anım

Hiç unutamıyorum bir gün namazdan sonra tanışıp sohbet ettiğimiz bir Kürt kardeşim yanıma gelerek ‘hocam sen niye Şeyhliğini ilan etmiyorsun’ demez mi? Anlamıştım, o aslında sevgisini böyle açıklıyordu. Çünkü ona göre şeyh efendi veya aşiret reisi sevilir ve itaat edilir makamındaydı. Mübalağa ettiğim sanılmasın, Isparta’da kısa süreli askerliğimizde, Yüksek İslâm Enstitüsü mezunu Şeyh çocuğu olan arkadaşımıza nasıl el pençe divan durulduğuna bizzat tanıklık etmiştim.

Bir gün Vanlı bir kardeşimiz geldi ve bana ‘hocam balıklar denizde ne zaman avlanır biliyor musunuz’ diye sordu ve cevabını da kendisi verdi:

Onlar zikirleri bittiğinde/zikirden kaldıklarında avlanır.

Hatalı İfadem

İmam Hatip’te bir hocamız aslında benim de onaylamadığım ve kullanmadığım yarı müstehcen bir ifadeye sıkça yer verirdi. Bende de iz bırakmış olacak ki Cami içindeki ayak üstü sohbetimizde bu ifadeyi nasıl olduysa kullandım. Kullandım da sohbete tanık olan saf fakat zikir ehli Kürt kardeşimiz, ifadenin müstehcen bölümünde -tam da telaffuz etmemişken- öyle bir Allah dedi ki inanınız Süleymaniye’nin kubbesi sarsıldı. Ben de sarsılmıştım.

Muvazzaf Subay Görmedim

Emekliliği yaklaşmış bir albayı istisna edersem ben 12 yıllık görevim süresince cuma ve bayramlar dahil camide değil general, yüzbaşı düzeyinde bile bir tek üniformalı subay görmedim. Bu sebeple çoğunluğu hamal olan bu Kürt kardeşlerimizi severdim. Onların akşama kadar sırt hamallığı yaparken kulluğu unutmamaları yüreğime dokunurdu ve onlara konuşmalarım sırasında şöyle derdim:

Siz benim nazarımda secdeye varamayan gafil valilerden/bakanlardan çok çok daha değerlisiniz.

Yaklaşık elli yıl sonrasından bakıldığında olaylar farklı görülebilir. Ama ben bunları yaşadım. En büyük tesellim o günlerimizin melekler tarafından kayda ve çekime alındığıdır.

Toprağa atılan hangi tohum meyvesini vermedi ki?

(DEVAM EDECEK)