*Ebedi saadet ve hakiki kemalatı kazanmak için Müslümanlar Batı Medeniyetine değil, Batılılar İslam medeniyetine muhtaçtırlar.
*Batı medeniyeti, beşerin saadet ve tekamülünü tekeffül eden hakiki bir medeniyet değildir. Çünkü Batı medeniyeti, beşeri hayatı ancak dünyanın fani hayatından ibaret saydığı için beşerin yalnız maddiyat ve hayvaniyat cihetinin tekamülüne ehemmiyet atfediyor.
*Bu zamanda donanmaya (Deniz kuvvetleri/savaş gemileri) yardım etmek; daima hac, daima cihat, daima sadaka değerindedir. Çünkü bu hususi yardım, sadaka-i cariye ve devam eden hayırdır.
*Ey İslamlar, devletimizi yüceltmek ve kalkındırmak, Avrupalıların esaretinden kurtulmak ve tam özgürlüğe ulaşmak istiyorsak deniz kuvvetlerimizi yakın zamanda tekemmül ettirmeğe çalışalım.
*Bir kimse donanmaya yardım için on para verip de satın alınan bir zırhlıdan o kimsenin on parası karşılığında bir çivi isabet etse, o zırhlı muharebede kullanılıp o çivi de onda bulundukça gerek hayatında gerekse ölümünde o kimse bizzat muharebe edercesine devamlı olarak ecir ve sevaba ulaşır.
*Evlat, ebeveyni nazarında Allah tarafından bir emanettir. İlk yaratılışında kalbi her şeyden temiz ve her şekilden âri ve sade nefis, bir cevherdir ki hayır ve şerden her çeşit şekil ve sureti kabul ve her türlü renk ile renklenmeye istidatlı ve meyillidir.
*Ebeveyni, doğduğu zamandan itibaren çocuğun durumunu murakabede bulundurmak durumundadır.
*Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi, ancak örf ve âdete dayalı olan şer’i hükümlerle alakalıdır. Bu da hakkında içtihat yapılabilecek olan fer’i hükümlerle sınırlıdır. Şu halde mezkur usul ve ahkam hakkında içtihat yapıp asrileştirmek, her asrın insanlarının keyif ve zevkine uygun kaide ve maddelere çevirmek mümkün değildir.
*Müskirat (sarhoşluk veren içki) dinen haram kılındığı gibi aklen çirkin ve kötü, ilmen de zararlıdır.
*İman; Peygamber efendimizin Allah tarafından alıp getirerek haber verdiği şeylerin hak ve doğru olduğuna kalbiyle yakınen inanıp dil ile onu ikrar etmek demektir.
*Bu dünyayı, bu âlemi yaratan, yoktan var eden bir zat vardır. İşte O, Allah Teala Hazretleridir. Binaenaleyh Allah Teala vardır, varlığı kendiliğindendir. Bütün kemal sıfatlar ile muttasıf ve bütün noksan sıfatlardan da münezzehtir.
*Gerek dünya işlerinde gerek ahiret işlerinde vukufsuzluk, tembellik, dikkatsizlik veya başka bir sebeple insan bir zarara maruz kalırsa veya bir menfaatten mahrum olursa takdir-i ilâhiye bahane bulmaya hakkı yoktur.
*Meleklerin varlığını inkâr küfür olduğu gibi umumiyetle onlardan biri hakkında tahkir (hakaret) yollu söz söylemek de küfrü muciptir.
*Ashab-ı Kiram Efendilerimiz, kendilerinden evvel geçen ümmetlerin hepsinden ve kendilerinden sonra gelen evliya ve ulemanın hepsinden mutlaka üstündürler.
*Ashab-ı Kiramın hepsine muhabbet, ihtiram (saygı), tazim, tekrim ve isimleri zikrolunduğu zaman tarziy ye yani “Radıyallahü Anh: Allah ondan razı olsun” demek üzerimize lâzımdır. Onlardan birine buğuz ve düşmanlık haramdır.
*Bir millet, ahlâki faziletler ve insani meziyetlerde ne derece yükselir ve ilerlerse o oranda saadet, medeniyet, servet ve bolluğa nâil olur.
*Bir milletin düşük ahlâktan kurtulup güzel ahlaka bürünmesi ve aralarında hakiki sevgi ve kardeşlik, tam bir ittihat ve ittifakın oluşması ve bunun semeresi olarak da dünya saadet ve âhiret hedeflerine nail olmaları için ancak her ferdin yekdiğerine karşı yükümlü olduğu, bundan böyle açıklanacak görevlere hakkıyla riayet etmeleriyle mümkün olabilir.
*Bir Müslümanın diğer Müslümanlara karşı yükümlü olduğu görevlerden ilki sevgidir. Burada sevgiden kasıt, bir kimse kendi nefsi için sevip arzu ettiği faydalı ve hayırlı şeyleri bütün kardeşleri için de arzu etmek ve kendisi için kötü görüp sevmediği zararlı şeyleri de istememektir.
*Bir milletin mutluluğa ulaşabilmesi, aralarında gerçek sevginin oluşmasına bağlıdır.
*Gerçek sevgi, hem maddi ve hem de manevi mutluluğun asıl ve esası demektir.
*Güzel fiiller, her ne kadar başlangıçta zorlanarak ve istemeyerek yapılırsa da devam edip alıştıkça sonunda kolaylaşır ve tatlı bir hâle gelir. Çünkü alışkanlıkla insan nefsinin bâtıldan hoşlandığı ve ona meylettiği gözlemlenmiştir.
*Kadın, evin idaresinde beyinin ortağı ve yardımcısıdır. Erkek evde yokken mal ve çocuklarının koruyucusu, zor durumlarda öğüt vereni ve danışmanı, kara günlerinde gam ve keder ortağıdır. Bu yüzden Allah’ın emaneti olarak kadınların meşru haklarına hakkıyla riayet etmek şarttır.
Devam edecek
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-