islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5913
EURO
34,8085
ALTIN
2.496,76
BIST
9.456,53
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

İslâm Dışılığa Yalnızca Tahammül Edilebilir

İslâm Dışılığa Yalnızca Tahammül Edilebilir

İslâm dışılığa onay islâm’dan çıkarır

Bir önceki yazımızda yaşadığımız laik düzende karşı çıkmamız gerekenleri yaratanı ve buyruklarını tanımayan modern yaşam, ırkçılık, faiz, zina eşcinsellik düşünce ve ifade özgürlüğünü yasaklamak vs. gibi haramlarla özetleyerek açıklamaya çalıştık. Biz karşı çıkmakla yükümlü olduklarımız  onay verirsek ne olur biliyor muyuz? Sadece günahkâr olmayız, İslam dairesinin dışına çıkmış oluruz. Neden? Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin buyrukları/yasakları olan haramları  onaylamakla Rabbimize bilgisizlik, acizlik isnat etmiş oluruz. Lisan-ı hâl ile  ‘Sen bizim hakkımızda hayırlı olacak olanları yasakladın‘ demiş oluruz. Allah korusun.

İşte bunun içindir ki sevgili kardeşlerim; Hz. Peygamberimizin çerçevesini belirlediği simsiyah karanlıklar dönemi içinde bulunuyoruz. Eğer İslam’ı ciddi bir şekilde öğrenemezsek, bilinçlenemezsek, inanın izlediğimiz bir dizi, dinlediğimiz bir açık oturum bizi Müslümanken kâfirliğe düşmemize sebebiyet verebilir. Farkında olmadan İslam’la bağlarımızı koparmış, hem dünya hayatımızı, hem de ahiret hayatımızı bedbaht etmiş oluruz.

Peki, kardeşlerim, İslam dışı bir cemiyet içinde yaşıyoruz. Onaylamamamız gerekenleri onaylayan hatta savunan insanlarla birlikte biz bu hayatı yaşıyoruz. Peki, onaylayamayız da, tasvip edemeyiz de, saygı duyamayız da ne yaparız?

Tahammül Ederiz.

Asla saygı duymayız ama tahammül etmeye çalışırız. Yüce Rabbimiz İslam’ın ilk dönemi olan Mekke döneminde Kur’an’ın indirilen ilk sûrelerinde aziz Peygamberimize ve onun şahsında Müminlere yüklenen görevler tahammül anlamını içermektedir.

Bakınız Rabbimiz bütün Peygamberleri için şu ifadeyi kullanır:

‘Gönderdiğimiz Peygamberlerin başka değil tek görevleri vardı: O da insanlara gerçekleri apaçık bir şekilde tebliğ etmektir.(Nahl 35)

Şimdi bazı örnekler sunmaya çalışalım.Ğaşiye sûresinin  21 ila 22. âyetlerinde şöyle buyrulur:

 ‘Ey peygamber; sen öğüt ver, sen öğüt vericisin. İnsanlar üzerine gönderilmiş zorba değilsin.”

Hiçbir peygamber tebliğ etmenin ötesinde bir görev üstlenmedi. Allah’ın bildirdiği emirleri ve yasakları insanlara aktardı, insanlar kendi iradeleriyle ya kabul ettiler ya da inkâr ettiler. Hesabı görecek olan biz değiliz. Bizleri yaratan ve İslam dinini bizler için hayat düzeni kılan Allah’tır.

Müzemmil sûresi âyet 10’da peygamberimiz şöyle yönlendirilmiştir:

 ‘Ey peygamber! O inkârcıların seni ret eden ve aşağılamaya çalışıcı sözlerine sabret. Onlarla (güzellikle bir araya gel ve)güzellikle ayrıl.’

Ahzab sûresi âyet 48 ise şöyle buyrulur:

‘Dış dünyalarında ve iç dünyalarında İslâmi inanç esaslarını reddeden inkârcı ve yüreği ile inanamamış isyancı kişilere Ey Peygamber, sakın ha itaat etme. Onların verdiği sıkıntılara göğüs ger. Allah’a dayan. Vekil olarak Allah yeter.’

Hıcir suresinin dördüncü âyetinde de şöyle buyrulur:

‘Ey peygamber, o inkarcılar zümresini kendi haline bırak, yesinler içsinler, zevklensinler, emelleri onları oyalaya dursun, ama yakında hakikatin ne olduğunu anlayacak/azapla karşılaştıklarında gerçekleri) bileceklerdir.’

Biz İslâm dışı bir hayatın içindeyiz. İslâmî değerler hayatımıza egemen değil. Bunun içindir ki biz; inanmamız ve saygı duymamız gerekenlere inanacak ve saygı duyacağız. Dışımızdaki insanlara karşı İslamî tebliğimizi güç ölçüsünde yapacak ama onlardan gelebilecek olumsuzluklara da tahammül göstermeye çalışacağız. Yalnızca peygamberimiz değil, ilk Müminler de böyle yönlendirildi ve görevlendirildi

Bakınız Nisa suresinin 140. ayetinde ne buyuruluyor:

“ …Siz Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onların alaya alındığını gördüğünüzde, bir başka konuya geçilinceye kadar o insanlarla bir arada oturmayın. Ayrılmaz da oturmaya devam ederseniz siz de onlar gibi olursunuz. Allah içi dışı kâfir olanlarla yüreğiyle kâfir olan münafıkların hepsini Cehennem’de toplayacaktır.”

Değindik, ama bir daha açıklayalım:İnkârcılarla iç içeyiz, bir araya geldiğimiz zaman bizim onaylayamayacağımız, asla benimseyemeyeceğimiz olgular gündeme getiriliyor, bizden tasvip bekleniyor. Meselâ katıldığınız açık oturumda veya bulunduğunuz yerde Allah’ın âyetleri dolaylı olarak aşağılanıyor, ilahi hükümler basite alınıyor. Bu durumda yöntemimiz ne olacaktır? Yöntem tahammüldür. İşte anlamını verdiğimiz âyet bunu gösteriyor.

Ama tahammülün anlamı fiilen yapılanlara gücümüz ölçüsünde fiilen mukabele etmemek de değildir. Mekki olan sûrelerden biri olan Nahl 126’ da şöyle buyruluyor:

“…Size kültürel maddi veya manevi bir saldırıda bulunulduğunda, aşağılanmaya kalkışıldığınızda mukabili ile karşılık verin…”

Sözlü saldırıya sözlü olarak mukabele edebilirsiniz, yasal hakkınız çiğneniyorsa yasal mücadele başlatabiliriz. Cevap hakkınızı kullanabiliriz. Bizimle  ilişkiyi kesiyorlarsa ilişkiyi kesebilirsiniz ama hiçbir şekilde zalim olamayız, hiçbir şekilde zulmedemeyiz. Rabbimiz bize bu hakkı vermiyor. Mukabele var ama zulüm yok, hakkı örtme ve gasp etme yok.

Aşağılama da Yoktur

Aşağılama olmaması gerektiğini Kur’an’ın dilinden öğrenelim: En’am sûresinin 108. âyetinde şöyle buyrulur:

“Allah’ın yanı sıra ilah edindikleri ilkelere, kurumlara, şahıslara ve yücelttikleri değerlere sakın ha sövmeyin. Onlar da bilgisizlikleri sebebiyle düşmanlığa düşerek Allah’a, O’nun yasalarına karşı çıkmaya, aşağılamaya, sövgüye yönelmesinler…”

Sevgili okuyucum! Konuyu biraz açalım: Karşımızdaki insanlar inkârcı olabilir, putperest olabilir, ateist olabilir, komünist olabilir, kapitalist olabilir, sosyalist olabilir. Onların inançlarına, yücelttikleri değerlere doğrudan saldırıda bulunmak hakkımız yoktur. Yaratan bu hakkı bize vermiyor, çünkü kullar Allah’ın kullarıdır. Aşağılarsanız, aşağılanırsınız. Onların sistemlerine saldırırsanız, onlar da İslâm’a saldırırlar. Toplumda bu tür ayrışmalara sebebiyet de verilmemelidir. Aslında Allah’a ortak koşanlar, bir diğer ifadeyle Allah’a inanırken İslâm ile çelişkili yasaları ve yaşamları benimseyerek Allah yokmuş gibi yaşayanlar  Kur’an-ı Kerim’de”Neces”olarak yani mânen pis olarak nitelenirler. Bu tür insanlara Kur’ân dilinde “…Şerr’ül beriye” / yaratılanların en şerlisi”denir veonlar “…Hayvanlar gibidirler…” şeklinde vasıflanırlar. ( Tevbe 28; Beyyine; A’raf 179)

Ama Yüceltemeyiz de

Yaradan’ın tanıttığı gibi kendilerini  tanımayan insanlar kendilerini  hayvan asıllı  olarak nitelerler. Yaradan, hayvanlar nitelemesini yapmakla birlikte bizim böylesi tanımlar yaparak konuşmamızı ve yazmamızı istememektedir.

Bu tür insanları yüz yüze sözlü olarak aşağılayamayız ama yüceltemeyiz de. Mesela inkârcılığını bildiğimiz, isyankâr olduğunu bildiğimiz, hak tanımazlığını bildiğimiz insanlara; “Muhterem efendim, Beyefendi hazretleri, Saygıdeğer büyüğümüz” gibi ifadelerle hitap edemeyiz, bu şekilde vasıflandıramayız. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurur:

“Bu tür insanlar için yüceltici ifadeler kullandığınız da Rabbiniz size öfke duyar. Siz onları yücelttir, sonra da onlar yaşadığınız toplumda yöneticilik makamına makamlarına gelirse, Rabbinizi darıltmış ve öfkelendirmiş olursunuz.”

Bize açık zulümler yapılmadıkça, her türlü iyiliği yapar ve adalet uygularız. Ama yaşadığımız toplumda İslam karşıtı olan insanları, bizi yönetme konumuna getiremeyiz. Bizi temsil ve adımıza hukuken tasarrufta bulunma konumunu veremeyiz. Mâide sûresinin 57. ayetine baktığınız zaman bunu görürsünüz.Yani aşağılama yok ama yüceltme de yok.

Özetleyelim sevgili kardeşlerim: Bizler Müslümanız; saygı duyacağımız ölçüler var, saygı duyamayacağımız, karşı durmamız gereken ilkeler, prensipler, kurumlar da var. Bilinçli ve bilgili Müslümanlar olarak, yerli yerinde tavırlar belirlemeliyiz ki İslami inancımızı koruyabilmiş olalım.

Yazımızı Kâfirûn sûresinden âyetlerle bitiriyorum:

 “Ey Peygamber/Ey İnanan insan! Şöylece hitab et: Ey İslâm Dini’ne inanmayanlar/ Ey bu hayatı Allah ve yasaları ve de ahiret yokmuş gibi yaşamaya çalışanlar! Ben sizin tapar olduklarınıza tapmayacağım; Sizin yücelttiklerinizi yüceltmeyeceğim. Zaten siz de benim yasalarına inanarak taptığım Rabbime tapıcılar değişiniz…Sizin inançlarınız ve yaşantılarınız siz olsun. Bizim dinimiz de bize yeticidir.”

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.