islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5289
EURO
34,9614
ALTIN
2.425,71
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Âmene Fiilinin Harf-i Cerlerinin Anlama Etkisi – II

Kur’an lafızlarında görülen en küçük bir farklılığın dahi anlamda mutlaka bir karşılığının olması gerektiğine güzel bir örnek teşkil eden آمن âmene fiili, bu özel kullanımının göz ardı edilmemesi durumunda bir çok ayeti daha net anlamamızı sağlamaktadır. Bunlardan biri Bakara Suresi’nin 75. ayetidir. Ayete Elmalılı Hamdi Yazır’ın verdiği meal şöyledir:

Âmene Fiilinin Harf-i Cerlerinin Anlama Etkisi – II
2 Haziran 2021 08:01
A+
A-

Erdem Uygan

Harf-i Cer Farkı Sayesinde Daha İyi Anladığımız Ayetler

–      Bakara Suresi 2/75

Kur’an lafızlarında görülen en küçük bir farklılığın dahi anlamda mutlaka bir karşılığının olması gerektiğine güzel bir örnek teşkil eden آمن âmene fiili, bu özel kullanımının göz ardı edilmemesi durumunda bir çok ayeti daha net anlamamızı sağlamaktadır. Bunlardan biri Bakara Suresi’nin 75. ayetidir. Ayete Elmalılı Hamdi Yazır’ın verdiği meal şöyledir:

Şimdi bunların size iyman edivereceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir firka vardı ki Allahın kelâmını işitirlerdi de akılları aldıktan sonra onu bile bile tahrif ederlerdi.[1]

Kelime bu mealde “iman etmek” anlamında çevrilmiş. Oysa ayette آمن âmene fiili ل lâm harfi ile kullanılmıştır:

أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّـهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Dolayısıyla kelimeye verilmesi gereken anlam iman etmek ya da güvenmek değil, inanmak şeklinde olmalıdır:

Şimdi bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? İçlerinden bir takımı Allah’ın sözünü dinler, (kendi kitaplarıyla) bağlantısını kurduktan sonra onu bile bile tahrif ederler. (Bakara 2/75)

Zaten ne Yahudilerin ne de başkasının müminlere iman etme gibi bir görevleri yoktur. İman etmek yerine güvenmek anlamı da uygun düşmemektedir. Çünkü konu müminlere güvenme güvenmeme konusu değil, kendi kitaplarından dolayı Kur’an’ın Allah’ın Kitabı olduğunu anlamaları ve uymamak için onu çarpıtmaları konusudur. Bir sonraki ayette ise آمنا âmennâ ifadesi nesne almadan mutlak olarak kullanılmakta ve Tevbe Suresinde örneğini gördüğümüz gibi Kur’an’a iman olarak anlaşılması gerekmektedir:

وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

İman edenlerle karşılaştıklarında “iman ettik” derler. Birbirleriyle başbaşa kalınca “Allah’ın size açtığını, Rabbiniz katında size delil yapsınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Bağlantıyı kuramıyor musunuz?” derler. (Bakara 2/75)

Nitekim آمنا âmennâ ifadesi mutlak manada Allah’ın dinine iman olarak bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır. Böylesi mutlak kullanımın salt iman anlamında olduğunun en çarpıcı örneklerini hem bu ayete çok benzeyen Bakara 2/14, Âl-i İmrân 3/119 ayetlerinde hem de kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla âmennâ diyenleri anlatan Mâide 5/41, 61, insanların sadece âmennâ demekle imtihan edilmeden bırakılmayacaklarını bildiren Ankebût 29/2 ve daha pek çok ayette görmek mümkündür.

–      Ankebût 29/26

İncelediğimiz fiilin farklı kullanımı Ankebût 26. ayete de doğru anlam vermemizi sağlamaktadır. Meallerde ayete şöyle anlam verilmektedir:

Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.[2]

Meale göre Lût Aleyhisselam İbrahim Aleyhisselam’a iman etmiştir. Oysa ayette آمن âmene fiili ل lâm harf-i ceri ile kullanılmıştır:

فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Dolayısıyla kelimeye verilmesi gereken anlam iman etmek ya da güvenmek değil, “inanmak”  olmalıdır:

Lût ona inandı ve “Ben Rabbime hicret edeceğim, çünkü O daima üstündür ve her zaman doğru hüküm verir. (Ankebût 29/26)

Zaten bu ayetin hemen öncesinde, 24. ayette İbrahim Aleyhisselam ateşe atılmış ve Allah tarafından bir mucize olarak oradan kurtarılmıştır:

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Toplumunun cevabı sadece şöyle söylemeleri oldu: “Öldürün onu veya onu yakın.” Ama Allah onu o ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda iman eden bir toplum için belgeler vardır. (Ankebût 29/24)

Bundan dolayı Lût Aleyhisselam İbrahim Aleyhisselama inanmış, onun Allah’ın elçisi olduğunu anlamıştır.

–      Taha 20/71 ve Şuarâ 26/49

Kur’an’da sihirbazların Musa Aleyhisselama inanmaları ve Allah’a iman etmeleri üç yerde çok benzer biçimde anlatılmıştır. آمن âmene fiilinin, ele aldığımız iki farklı anlamdaki kullanımı bu ayetleri daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Bunlardan biri Taha Suresi 71. ayettir. 70. ayetle birlikte şöyledir:

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ ۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ

Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapanıp şöyle dediler: Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik. Firavun: “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size sihri öğreten büyüğünüz tabi. O zaman ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sizi hurma ağaçlarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu kesin olarak öğreneceksiniz. (Taha 20/70, 71)

70. ayette geçen “Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik” ifadesinde آمن âmene fiili ب ba harf-i ceri ile kullanılmıştır. Dolayısıyla burada anlam iman etmektir. Zaten fiilin Allah söz konusu olduğunda sadece bu harf-i cerle kullanıldığını söylemiştik. Ancak devamındaki ayette “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi?” ifadesinde fiil ل lâm ile kullanılmıştır. Yani “ona” derken له lehu ibaresi geçmektedir. Dolayısıyla firavunun ağzından aktarılan “ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi?” ifadesinde geçen “o” zamiri ile  Allah kast ediliyorsa buraya kadar yazdığımız her şey boşa çıkacaktır. Üstelik öncesinde Harun ve Musa denilip sonra ikil değil, tekil olan hu zamirinin gelmesi, zamirin Allah’ı gösterdiğine delil kabul edilebilir. Ancak ayetin devamını okuduğumuzda buradaki zamirin Musa Aleyhisselam’ı gösterdiği anlaşılmaktadır. Çünkü “o büyüğünüz” anlamına gelen إنه لكبيركم innehu lekebîrukum ifadesindeki “hu” zamiri de له lehu’daki “hu” zamiri ile aynı yere gitmek zorundadır. Bu da Allah olamaz çünkü “size sihri öğreten büyüğünüz” ile ancak Musa Aleyhisselam kast edilmiş olabilir. Aynı durum Şuarâ Suresinin 46 – 49. ayetlerinde de görülebilir. Ayrıca aynı olayın A’râf Suresindeki anlatımında ل lâm değil ب ba harfi kullanılmak suretiyle, bu ayetten farklı olarak Allah’a iman özellikle belirtilmiş olmaktadır:

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنتُم بِهِ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّ هَـٰذَا لَمَكْرٌ مَّكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَا أَهْلَهَا ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

Sihirbazlar dediler ki; “Alemlerin Rabbine iman ettik. Musa ve Harun’un Rabbine. Firavun şöyle dedi: “Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz öyle mi? Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Yakında öğrenirsiniz. (A’râf 7/121, 123)

Burada da آمن âmene fiili iki kez geçmektedir. Ancak Taha Suresindekinden farklı olarak burada ikisinde de ب ba harf-i ceri ile kullanılmıştır. Yani “iman etmek” anlamındadır. Bu sebeple zamirin döneceği yer sadece Rab ifadesi olabilir. Zaten devamında diğer ayetlerde geçen “o size sihri öğreten büyüğünüz” ifadesi de yoktur. Kısacası Taha ve Şuarâ’daki ayetlerle aynı ifadeler kullanılmasına rağmen, onlardan farklı olarak Musa’nın sözüne inanmak değil, Allah’a iman kast edildiği için آمن âmene fiili ب ba harf-i ceri ile kullanılmıştır.

–      Kur’an’ın Dili Mükemmel Kullanımına Farklı Bir Örnek

Burada Kur’an’ın dikkat çekici bir kullanımını daha zikretmemiz yerinde olacaktır. Musa ve Harun isimleri peşpeşe olarak Kur’an’da 12 yerde geçmektedir. Bunların 11 tanesinde “Musa ve Harun” şeklinde sıralanmışken, sadece yukarıda gördüğümüz Taha Suresi’nin 70. ayetinde sıralama “Harun ve Musa” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. O halde böyle bir tercihin neden yapıldığı sorusu son derece anlamlı bir soru olacaktır. Üzerinde durduğumuz konu merkeze alınırsa burada, Arapça’da zamirlerin en yakındaki isme dönmesi kuralı gereği bu sıralama tercih edilmiş olmalıdır. Ayetin ilgili bölümü şöyledir:

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ

…Şöyle dediler: Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik. Firavun: “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size sihri öğreten büyüğünüz tabi… (Taha 20/70, 71)

Ayette geçen “آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ   ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi” ve “ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ o size sihri öğreten büyüğünüz” ifadelerindeki “o” zamirlerinin Allah’a dönmediğini yukarıda göstermiştik. Eğer bu zamirlerin Musa veya Harun’dan hangisine döndüğü sorusu gündeme gelecek olursa da en yakın olan Musa’ya dönmesinin sağlanması için Harun ve Musa sıralaması tercih edilmiş olduğu söylenebilir. Böylece iki kişiden bahsedildikten sonra tekil zamir kullanılmasının verdiği karışıklık giderilmiş olacaktır. Ancak bu ayetlerin benzerleri Şuarâ Suresinde de yer almakta ve orada sıralama Kur’an’da geçtiği diğer yerlerde de olduğu gibi Musa ve Harun şeklinde karşımıza çıkmaktadır:

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ‎رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ ‎

Sihirbazlar, “alemlerin Rabbine iman ettik. Musa ve Harun’un Rabbine” dediler.  Firavun dedi ki; “Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size sihri öğreten büyüğünüz tabi…” (Şuarâ 26/47-49)

Kur’an üzerinde çalışmanın Rabbimiz tarafından şart koşulan metodu gereği, benzer ayetler birlikte değerlendirilerek açıklamaya ulaşılması gerekir. Bu durumda bu ayetler üzerinde çalışan biri Şuarâ Suresindeki ayetle Taha Suresindeki benzerlerini birlikte değerlendirecektir. Neredeyse birbirlerinin aynı olan Taha ve Şuarâ Suresindeki bu ayetlerde Musa ve Harun sıralamasının birbirlerinin tersi olması hemen dikkate çarpar. O halde bu farklılık, bu ayetlerde geçen bir detayı ortaya koymak veya bir yanlış anlamanın önüne geçmek için tercih edilmiş olmalıdır. Ayet incelendiğinde, iki kişiden bahsedildiği halde devamında “ona inandınız”, “o sizin büyüğünüz” şeklinde tekil zamir kullanıldığı görülür. Şu durumda bu tekil zamirin o iki kişiden hangisini kast ettiği net olarak anlaşılmayabilir. O halde Taha Suresindeki ayette yer alan ters sıralama bu konudaki yanlış anlamayı engellenmek için yapılmış olmalıdır. Zira bu ters sıralama sayesinde zamirin en yakındaki ismi göstermesi kuralı gereği “o sizin büyüğünüz” ifadesindeki zamir Musa’ya döner. Böylece konuyla ilgili oluşabilecek belirsizlik de önlenmiş olur. Artık Şuarâ Suresindeki ayette Musa ve Harun sıralaması tüm Kur’an’da olduğu şekliyle kalsa da sözünü ettiğimiz ifadelerdeki zamirlerin, en yakındaki isim Harun olmasına rağmen Musa’ya döndüğü söylenebilecektir. Ayrıca bunun için Taha Suresindeki ayetlerin daha önce inmiş olması gibi bir duruma da gerek yoktur. Çünkü Kur’an’da sadece o ayetlerde Harun ve Musa şeklinde sıralama yapılması, anlatılmak istenen detayın da o ayette olduğunu göstermektedir.

Sonuç

آمن âmene fiilinin iki ayrı harf-i cerle kullanımı, Kur’an’ın Arap dilini kullanmadaki mükemmelliğini bir kez daha gözler önüne seren güzel örneklerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu vesile ile bir kez daha Allah’ın bir dili kullanmasının bir insanın asla gösteremeyeceği kusursuzluk ve hassasiyetin ortaya konması anlamına geldiği görülmüştür. Kur’an’daki bu türden ince detayların tespit edilip dikkate alınması, ayetlere verilen meallerin de daha doğru olmasını, aynı olayı anlatan ayetlerde bile başka şekilde asla farkına varamayacağımız ayrıntıların görülmesini sağlamaktadır. Çoğu zaman en iyi sözlüklerde bile bulamadığımız bu incelikleri ancak Kur’an’ı doğru metotla araştırarak bulabilmekteyiz. Bu da onu Allah’ın Kitabı yapan mucizevi bir özelliğidir.


[1] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili Meali

[2] D.İ.B. meali

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.