islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2545
EURO
37,5916
ALTIN
2.911,96
BIST
9.177,04
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
26°C
İstanbul
26°C
Açık
Salı Az Bulutlu
25°C
Çarşamba Az Bulutlu
26°C
Perşembe Çok Bulutlu
26°C
Cuma Hafif Yağmurlu
24°C

İSLAMİ İMAN GÜÇLÜ OLMAYI GEREKTİRİR

İSLAMİ İMAN GÜÇLÜ OLMAYI GEREKTİRİR
10 Temmuz 2023 10:00
A+
A-

 

24.04.1987 tarihinde Kütahya ilimize bağlı Simav’da bir konferans verdim. Muhteşem bir katılım oldu. İlgililer Cumhuriyet tarihinin en kalabalık kapalı salon toplantısı olduğunu söylediler.

Dinleyicilerden alınan ilhamla, etkili bir sunum yapıldı. Konferans günlerce konuşuldu. Bir grup, sağlanan başarıdan rahatsız oldu. Simav savcılığı harekete geçti/geçirildi. Konferansın bant çözümü yaptırıldı.

Bütün TAKVA  sözcükleri FETVA olarak kayda geçirildi. Yürekleri zalim bilirkişiler bulundu. Fetva’nın Şerîat kavramı olduğu, Fetva’da güçlü olmayı savunmanın devletin temel nizamlarını dini esaslara döndürme propagandası olarak laikliği ihlal ettiği suçlaması yapıldı. Türk Ceza kanununun 163. Maddesine  göre cezalandırmayı gerektirdiği iddiasıyla bölgenin bağlı olduğu Konya Devlet Mahkemesinde dava açılması sağlandı.

HAKİMİN MÜSBET TAVRI

İlk celsede, konferansımda bir tek defa Fetva sözcüğünü kullanmadığımı söylemem üzerine duruşma hakiminin askeri savcıya nasıl yerici bir şekilde bakışını hala unutamam.

Konferansın mahkeme salonunda dinlendiği ikinci duruşmada beraata karar verildi.

Bu ülkede şimdilerde kaldırılmış olan 163. Madde gibi ceza yasaları yoluyla İslâmî tebliğin nasıl engellenmeye çalışıldığı, beşi Ağır Ceza ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde olmak üzere yedi defa yargılanan bu satırların yazarı ve onun gibiler çok iyi bilmekte, ama yeni nesiller bilmemektedir.

Tarihe not düşürmek ve bugün gelinen noktaya, varılan iktidara örneği verilen konferans türü bilgilendirme çalışmalarının büyük katkısı olduğuna işaret etmek istedik.

Biz mahkeme kararı ile birlikte konferans metnini yayınlıyoruz.

Orijinal tarihi bir belge olarak kalması için konferans metnini aynen koruduk. Böylece neler konuşulabildiği  ve ne tür konuşmalara ve de nasıl tahrifler yapılarak ceza davası açılabildiğini örneklendirmiş olduk.

Özellikle Simavlı aydınlarımızın özel basımlarla bu konferansı ve KONYA DGM’de yargılanış davasını yeni nesillere duyurmaları ricamdır.

BİSMİLLAH İLE KONFERANSA GİRİŞŞ

Bir Konferans için Simav’a ilk kez geliyorum. Bu ilk gelişimde bugün beni Cuma namazı kıldırmaya ve şimdi de konferansımı sunmaya muvaffak kılan yüce Allah’ıma hamd ve sena ediyor, beni de dininin tebliğcileri arasına katarak sevaplandırmasını niyaz ediyorum.

Yüce peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e Simav’dan gönüller dolusu salât ve selam ediyorum. Siz muhterem dinleyicilerimi de muhabbetle selamlıyorum. Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatüh.

Konferansımızın mevzuu: “İslamî İman Güçlü Olmayı Gerektirir.”

Biz müminler güçlü olmaya mecburuz. Buna icbar eden inancımızdır. Güçlü olmaya yönelten aziz Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’dir. Güçlü olma yolunda yönlendiren biricik hayat önderimiz Hazreti Muhammed’dir. (Salât ve Selâm üzerine olsun.)

NİÇİN GÜÇLÜ OLMAYA MECBURUZ?

Nasıl güçlü oluruz? Bu konuya girmeden önce, niçin güçlü olmaya mecbur olduğumuzu kısaca belirtmek isterim.

Yeryüzünün en muhteşem varlıkları olan biz insanların ana görevi âlemlerin Rabbi olan Allah’a ibâdettir. Yüce Allah Kur’ân’ı Kerim’de “Ben insanları ve cinleri bana ibâdet etmeleri için yarattım” buyurarak bu gerçeği bildirmektedir. (Zariyat 56)

Bir hadisi şerifin açıklanmasına göre Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar yüz yirmidört bin kadar peygamber, insanlara ibâdet etmeleri ve Tağut’tan sakınmaları gereğini duyurmak için görevlendirilmişlerdir. İnsanın yeryüzündeki ölüm anına kadar ana görevi Allah’a ibâdettir. Ancak meselenin asıl önemli tarafı şudur ki ibadet nedir?

GÜÇLÜ OLMAYI GEREKTİREN İBADET NEDİR?

Ülkemizde İslam Dini gerek halk kesimi ve gerekse aydın kesim tarafından gereğince öğrenilemediği, anlaşılamadığı için ibâdet nedir sualinin cevabı da verilememektedir. İbâdet, ibâdetlerin özü niteliğinde olan görevlerden ibaret değildir. Yani ibâdet yalnızca namaz kılmak, oruç tutmak zekât vermek değildir. İbâdet, hayatı İslâmlaştırmaktır.

İbâdet, Yüce Allah’ın ve O’nun son elçisi ve evrensel peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) in emirleri ve yasaklarına göre hayatı düzenlemektir. Böyle olduğu içindir ki namaz kılmak da ibâdettir, Oruç tutmak, adâlet icra etmek, özde ve sözde dosdoğru olan müminlerle kader birliği yapmak da ibâdettir.

Fertleri ve hadiseleri ilâhî ölçülere göre değerlendirmek ibâdettir.

Hakk’a çağırmak bâtıllardan sakındırmak ibâdettir.

Belli ölçüleri ve çerçeveleri içinde ilim tahsil etmek ibâdettir.

Kültürel cihaddan, şartları tahakkuk ettiğinde silahlı savaşa kadar cihad, ibâdetttir. Çünkü bunların her birini Kur’ân-ı Kerim’de emreden Yüce Allah’tır.

Şirk’ten, içkiden, kumardan, zinadan, riyadan, zulümden, bencillikten, gıybetten, jurnalden, inkârcıları ve ahlâksızları dost edinmekten sakınmak keza ibâdettir. Çünkü bunları tek tek Kur’an-ı Kerim’de yasaklayan Yüce Allah’tır.

Vermeyene vermekten gelmeyene gitmeye, nefis için istenileni diğer insanlar için istemeden insanlara karşı mütebessim olmaya, cemâat namazından selâmlaşmaya varıncaya kadar keza ibâdettir. Çünkü bunları tek tek buyuran son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)dir.

Yüce Peygamberimizin her bir yasağından sakınma da ibâdettir. Kadınlar olarak kaş aldırmak, diş inceltmek, estetik ameliyatlar yaptırmak, sözde, işte ve davranışta kâfir kadınlara benzemek v.s… bütün bunlardan sakınmak da ibadettir. Çünkü bütün bunları tek tek yasaklayan Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Şimdi burada bir özet sunuyorum size; görülüyor ki ibâdet; zekâttan namaza, oruçtan faiz yasağına, evlilik münasebetlerini ilâhî ölçülere göre düzenlemekten mîras taksimine, fertler arası münasebetlerden devletlerarası münasebetlere, yatağa nasıl girilip çıkılacağından, tuvalete nasıl girilip çıkılacağına  kadar hayatı Allah’ın ve peygamberinin koyduğu emirler ve yasaklara göre düzenlemektir.

İslâm’da İbâdet budur. İşte bu manada ibâdet bize, dünyada istikrar, huzur ve tekâmül sağlayacak, bu manada ibadet bize, tatlı bir ölüm yüzü gösterecek, bu manada ibâdet bize, ebedî hayatın saâdetini kazandıracaktır. Yoksa hayatın bir bölümünde ibâdet, diğer bölümünde Tağutlara (şeytan, nefis, gayr-ı İslâmî ilke, v.s.) itâat, bu manada bir İslâm bize ne dünyada ne de ahirette saâdet sağlar.

Yaşadığımız toplumlar gibi yönetimleri laik, insanları Müslüman olan bir toplumda kâmil manada ibâdeti gerçekleştirmek de mümkün değildir. Çünkü bir ilmî tesbit olarak belirtelim ki ferdi hayatın bütünü Allah’a yönelmedikçe, hayatın bütünü peygamber buyruklarına göre yaşanmadıkça kâmil manada ibâdet tahakkuk etmez.

İBADET ÖZGÜRLÜĞÜ İSLÂM’A GÖRE YORUMLANMALIDIR.

Şimdi burada bir aktüel meseleye kısaca değineyim. Diyorlar ki, ibâdet özgürlüğü yok mu, camiler kapalı mı, engelleyen var mı?

Doğru, eğer ibâdet yalnız namaz kılmaktan ibaret, yalnız oruç tutmaktan ibaret olsaydı doğru, engelleme yok. Ama ibâdet hayatı İslâmlaştırmaktır. Yine bir aktüel örnek vereyim. Bütün Müslüman kız çocuklarının Rabbinin emrini uygulamak için tesettürlü olması; örtüye bürünmesi bir ilâhi görevdir, ibâdettir. Ama laikliği dünya standartlarına göre değil de, bir istibdat kamçısı olarak kullanmak isteyen mantıklar ve çevreler kız çocuklarımızın en tabiî hakları olan ve ibâdet olan örtünme haklarını dahi tanımamakta, onlara üniversitelerimizde tahsil imkânı vermek istememektedirler.

( Başörtüsü zulmü çok  uzun yılar devam etmiş ve AK Partisi iktidarları döneminde fiilen çözümlenebilmiştir. A.R.D.)

HANİ NEREDE İBÂDET ÖZGÜRLÜĞÜ?

İBADETİN ne olduğunu, ne olmadığını inanmayanlar veya az bilgili inananlar tespit edemez. İbâdetin ne olduğunu, ne olmadığını ancak ibâdet görevini yükleyen Alemlerin Rabb’i olan Allah beyan eder.

Aziz kardeşlerim! Bu mukaddimeyi niye yapıyoruz? Şimdi hayatımız süresince ana görevimiz olan ve mutluluğumuzun medarı, teminatı olan ibâdet, hayatın tümünü İslâmlaştırmayı gerektirdiğinden elbetteki hayatın her anı ve safhasında ibâdet görevini îfa edebilmek güçlü olmayı gerektirir.

Gerçek bir Kur’an ve Sünnet toplumunda Müslümanca yaşayabilmek bile güçlü olmayı gerektirir. Nerde kaldı ki, cemiyetimiz gibi (laik) cemiyetlerde gerektirmesin.

Bir taraftan İslâmî eğitim yetersiz mi yetersiz. Diğer taraftan İslâm’a zıt yaşam biçimi ve Müslümanca yaşamanın yadırganması, aşağılanması. Bir tarafta İslâm dışı değer yargılarının ve hayat tarzlarının basında, radyoda, televizyonda ve eğitim kurumlarında sürekli propaganda edilmesi, diğer taraftan kültürel ve hukukî baskılar…

Bütün bu durumlar elbette Müslümanca yaşamak için çok güçlü olmayı gerekli kılmaktadır. O halde Müslüman güçlü olacaktır. Kaldı ki İslâm’ın emirleri ve yasakları tek tek incelendiği zaman görülecektir ki İslâm bizatihi güçlü olmaya yönelten, yaşandığında otomatik olarak fertlerini güçlü kılan nizamdır.

HANGİ ALANLARDA GÜÇLÜ OLUNMALIDIR?

Değerli kardeşlerim! Biz bu konferansımızda güçlü olmak konusunu -sesim kesilmez ve yorulmazsam- beş ana bölümde inceleyeceğiz. Evet konumuzu takvada güçlü olmak, bedende güçlü olmak, ilim, sanat ve teknolojide güçlü olmak, maddî bakımdan malî çerçevede güçlü olmak ve de estetik alanda güçlü olmak başlıkları altında incelemeye çalışacağız.

Aziz  Kardeşlerim! Neden bu başlıklar altında açıklama yapacağımızı da kısaca beyan edeyim: İster politik, ister sendikal, ister güzel sanatlar dalında güçlü olmayı ele alınız, göreceksiniz ki bütün güçlerin kaynağı, bizim üzerinde duracağımız güçlerdir. Bu güçler var olduğu sürece bu güçleri her türlü güce yönlendirmek, bu ana güçlerle her türlü gücü oluşturmak mümkündür.

Bu beş konuda güçlü olmak hiç şüphesiz Hıristiyanların da, Yahudilerin de, Marksistlerin de amacıdır. Müslümanların da amacı olmalıdır. Ne var ki ana fark şudur: Müslüman bu güçleri İslâm’a göre anlar-yorumlar, İslâm’a göre oluşturur ve İslâm’a göre istimal eder, kullanır fark burada. Ancak, takva dediğimiz güç türü, o yeryüzünde yalnızca Müslümanlara hastır, güçlerin en büyüğüdür.

Takva gücü olmadığı sürece diğer güçler yani ilmî ve teknolojik güç, maddî güç insanlara mutluluk ve tekâmül sağlamaz, bilakis insanlığın helakine yol açar. Zulme, sömürüye, ortam hazırlayan güçler olur.

Devamı Gelecek..