islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4454
EURO
34,7775
ALTIN
2.442,56
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Çok Bulutlu
17°C

“Asıl Musibet, Muzır Musibet Dine Gelen Musibettir”

“Asıl Musibet, Muzır Musibet Dine Gelen Musibettir”

“Asıl musibet, muzır musibet dine gelen musibettir”[1][1] Bu değerli ve duyarlı sözden yola çıkarak ben de diyorum ki: Asıl musibet, muzır musibet Beytullah’ın tavafa kapatılması, Beytullah’ın şubeleri olan yeryüzündeki bütün camilerin ibadete ve teravihlere açık olmaması, Cuma namazlarının kılınamamasıdır. Her halde 1500 senelik İslam tarihinde böyle bir olay, böyle bir musibet görülmüş değildir. Sosyal izolasyon gereği olarak camilerin ibadete kapanmasına cevaz verilmiş olması ve hepimizin haklı olarak bu cevaza ve karara uymamız, bu olayı musibet olmaktan çıkarmaz.

Camileri cemaatsiz bırakan zahiri sebep Korona Virüsüdür, ama hakiki sebep ise Allah’ın mutlak iradesidir. Suçlu da insanlardır, özellikle de Müslümanlardır.

Şimdi gelin soralım kendi kendimize: Acaba biz ne yaptık ki mabetlerimizden uzaklaştırıldık ve biz ne yaptık ki özgürlüğümüz elimizden alındı da evlerimize hapsedildik?

Şimdi gelin, bizi böyle bir sonuçla baş başa bırakan yanlışlarımızı bir kere daha gözden geçirelim:

1-Allah bize özgürlük gibi bir nimet vermişti. Biz onu sü-i istimal ettik,   kötü kullandık. Allah’ın istediği gibi yaşamamız gerekirken nefsimizin ve şeytanımızın istediği gibi yaşadık. Allah da özgürlüğümüzü kısmen elimizden aldı. Zina ve eş cinsellik gibi haramlara ve günahlara yaklaşmayın,[2][2] demişti Allah. Fakat insanların bir kısmı Allah’ın bu yasağını çiğnedi, bir kısmı da seyirci kaldı, ses çıkarmadı. Allah da öyle bir bela gönderdi ki insanlar helallerine dahi yakın durma nimetini kaybetti. Develere, göklere, dağlara ve yere ibretle ve tefekkürle bakmamızı istemişti Allah.[3][3], fakat insanlar bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlayamadı. Şimdi evinin duvarlarından ve tavanından başka bir yere bakamaz, dağların arasından geçemez, göklerde uçamaz, yerlerde gezemez, denizlerde yüzemez hale geldik. Ne büyük nimetlermiş bunlar! Ne yazık ki bu nimetlerin sahibini hakkıyla tanıyamadık.

2-Bir sosyal hayat dini olan İslamiyet’i camilere ve vicdanlara hapsetmiştik. Halbuki İslamiyet bir sosyal hayat diniydi. İslam Peygamberinin ifadesine göre yeryüzünün tamamı bir mesciddi Müslüman için.[4][4] Aynı zamanda Müslüman sadece camide değil, her yerde namaz kılabileceği gibi her yerde dürüst olacaktı, namuslu, şefkatli, yardımsever, barışsever, temiz, çalışkan, güler yüzlü, tatlı dilli, adaletli, emanete riayetli, kısaca peygamber ahlaklı olacaktı. Caminin manası ve mahiyeti bunlardı. Müslüman her gittiği yere bu meziyet ve faziletleriyle gidecekti. Her yerde Allah kendisini görüyor gibi yaşayacaktı. Görevli meleklerin kendisini takip ettiklerini, söylediklerini ve yaptıklarını yazdıklarını bilecekti. Galiba Müslümanlar bunu beceremedi. Camide Allah’a yöneldiler, caminin dışında Allah yokmuş gibi yaşadılar.

4-Müslümanlar, camiler yaptırırken bile sadeliği değil, israfı ve ihtişamı esas aldılar, sevap kazanayım derken günaha girdiler. Allah ibadette ihlas, namazda ihsan, menfaatte isar (başkasını düşünme), itikadda tevhid, amelde salahet, sosyal hayatta yardımlaşma, bariş, kardeşlik ve güzel ahlak istiyordu. Müslümanların kahir ekseriyeti ne yazık ki bunları ihmal etti.

5-Hac ve umre için Kâbe’ye koştuk ama, kırmadığımız gönül kalmadı. Ya da kalbi kırıkların kırılmış gönüllerini onarmak için seferber olmadık. Tekrar tekrar hac ve umreye gidildi, ama bu seferlerden birine gitmeyeyim de, onun parasını muhtaçlara dağıtayım, diye kimse düşünmedi. Karşılaştığım varlıklı bir dost bana dedi: Hocam, 300 milyonluk bir cami projesini başlattık, dua edin. Ben de ona: O 300 milyonla, keşke 300 insanın, imanını, ahlakını kurtarmayı düşünseydiniz, 300 gence iş kapısı açsaydınız, onları namerde muhtaç olmaktan kurtarsaydınız. “İslamiyet ne güzel din, Müslüman ne güzel insan” dedirtseydiniz, deizmi, ateizmi durdururdunuz, dedim. Medine de Mescid-i Nebevi yokken bir Musab vardı. Musab Medine’ye İslamiyet’i öğretsin diye Rasulullah (sav) Efendimizin öğretmen olarak gönderdiği bir gençti. Bu da gösteriyor ki Mus’abların salahı, ıslahı mescidlerin inşasından ve imarından önce geliyordu.

Camilerin ilki, şahı, padişahı Kâbe-i Muazzama’dır. Kâbe hakkında bakın Peygamberimiz ne buyurmuştur: “Ey Kâbe! Sen ne kadar güzelsin. Kokun ne kadar hoş ne kadar anlı-şanlı ve saygıdeğersin. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki inanmış bir insanın Allah katındaki değeri ve saygınlığı seninkinden daha büyüktür. Onun malı, kanı keza böyle dokunulmazdır.” [5][5]

Bundan dolayıdır ki Yunus:

Yunus der ki ey hâce/ İstersen var bin hacca

Hepisinden iyice/ Bir günüle girmektir.

Demştir.

Sümmani baba da:

Gurbete gidenler azığın alır, /Kimisi gider de, kimisi kalır,

Kimi sevap için Kâbe’ye varır,/ Kâbe kapınızda görmez misiniz

Demiştir.

Müslümanlardan beklenen bu şuurdu. Galiba biz Müslümanlar bu şuuru kaybettik.

6-Bizim asıl ve en önemli suçlarımızdan biri de emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker görevini hakkıyla usulüne uygun yapmamış olmamızdır. Allah buyuruyor: “İçinizden bir ümmet çıksın, insanları hayra çağırsınlar, iyiliği emredip, kötülüklerden sakındırsınlar. İşte asıl kurtulanlar onlardır.”[6][6]

7-Korona Virüsünden dolayı ölenlere yandığımız ve ağladığımız gibi, camilerimizin kapanmasına, cumaların kılınmamasına, güzel ahlakın yok olmasına ve hakiki Müslümanlığın yıkılmasına, bir İslam ülkesinde zina, müstehcenlik, lutîlik ve eş cinsellik gibi ahlaksızlıkların yüz bulmasına da ağlamalıyız. Hatta daha çok ağlamalıyız. Çünkü Korona Virüsünden ölen Müslüman hükmen şehit olur, ama camilerin başına ve dinin başına gelen bu musibete aldırmayan, güzel ahlakın ve değerlerimizin yıkılıp ve yok olmasını hoş gören imansız kalma, imansız ölme musibetiyle baş başa kalır ki bundan daha büyük bir musibet olamaz. Onun için “en büyük musibet dine gelen musibettir” denilmiştir.

TEKLİFLERİMİZ

1-Çok acil, din alimleri kurulu oluşturulmalı. Bunlar, Kitap ve Sünneti esas alarak bugün yaşanan ve gayretullah’a dokunan yanlışları ortaya koymalı, sadece ülkemize değil, bütün dünyaya bu kararları duyurmalı ve bütün insanlığı toptan tevbeye ve Allah’ın iradesine teslime davet etmelidirler. Çünkü genelin hatasından kaynaklanan genel musibeti ancak genelin tevbesiyle durdurabiliriz.

2-Korona Virüsü ile mücadelede bilim insanlarından oluşan kurulun kararları ne kadar önemli ise din alimlerinden oluşan kurulun ortaya koyacağı ahlak kararları da o kadar önemli görülmeli, bunlar, maddî ve manevî vürüslerden korunmak için önlemler sınıfına dahil edilmelidir. Her iki kurulun kararlarına tabandan tavana herkes kendini uymaya mecbur hissetmelidir. Dünyamızı tehdit eden bütün virüslerden, musibetlerden ancak böyle kurtulacağız. Yoksa, bugün bu Korona Virüsünden kurtuluruz, yarın bir başka kılıkta başka bir virüsle baş başa kalabiliriz. Bu da kendi ellerimizle kendi kıyametimizi hazırlamak demek olur. Bu akıbetten Allah’a sığınıyor, herkesi üzerine düşen tevbeye, duaya ve göreve davet ediyoruz. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Vefat edenlere rahmet ve şehadet, yakınlarına sabr-i cemil, hastalarımıza acil şifalar ihsan eylesin.

 Dr. Vehbi KARAKAŞ


[7][1] Nursî, Said, Lem ‘alar,

[8][2] Bkz. En’am, 6/151; İsra, 17/32

[9][3] Bkz Ğaşiye, 88/17-20.

[10][4] Bkz. Buhari, Salat, 56

[11][5] İbn Mace, Fiten, 2

[12][6] Al-I İmran, 3/124


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.