islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5557
EURO
34,8848
ALTIN
2.426,36
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

Kabirleri modern türbelere dönüştürmek de irtica değil midir?

Kabirleri modern türbelere dönüştürmek de irtica değil midir?

Hukukçu değilim ama hukukî gibi görülen bazı konuları anlamak ve onları dilsiz şeytanlardan olmaksızın dile getirebilmek için hukukçu olmaya değil yürekli insan olmaya ihtiyaç vardır.

Devrim Yasaları Bulunmaz Meta mı?

Yaşadığımız dönemin penceresinden bakıldığında akıl ve ilim dışılığı apaçık olan devrim yasalarımız var. Bulunmaz metalar imiş gibi yürürlükteki anayasamızda korunuyorlar. Üstelik de dokunulamaz kılınarak …

Bu devrim yasalarından biri de türbelerin kapatılması ile ilgili. Bu yasa, Cumhuriyet’in hemen sonrasında 30.11.1925 de kabul edilmiş:
“Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilümum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdiile cezalandırılır.”

Bu yasaya göre türbelerin kapatılması gerek. Kapatıldığı dönemler oldu da. Peki Anıtkabir ne zaman yapıldı? 1950’lerden sonra ( 1944-1953). Yani türbelerin kapatılmasına ilişkin devrim yasasından çok sonra.

Anıtkabir Türbe Değil mi?

Yarım asrı aşkındır tören alanı haline getirdiğimiz anıtkabir türbe değil mi? Değinilen devrim yasasına aykırılık değil mi bu durum. Allah aşkına söyler misiniz bana, türbeleri kapatmış Mustafa Kemal’in kabrini türbeleştirmek ve onu yarı tapılır konuma getirmek İslâm’a aykırılığı bir tarafa onun manevî şahsiyetine de saygısızlık değil mi?

Merhum Mustafa Kemal’i Doğu Perincek gibi materyalist, Haydar Baş kardeşimiz gibi Seyyid ve Kutbu’l-Aktab kabul etsek bile hiç şüphemiz olmasın o gelenleri göremez, bağlılık mesajlarını işitemez. Böyle iken akıl tutulmasının ve Şirk’e bulaşmanın anlamı ne?

10 Kasımları Takip Etmem

Mesela Fatih Altaylı gibi Atatürkçü değilim. 10 Kasımları takip etmem. Bu sabah evden çıkınca duran kişi ve arabalardan ve başlayan siren sesinden 10 Kasım olduğunu anlayabildim. Dursam bir türlü, durmasam bir türlü. Dursam dinimle, durmasam bazı kişilerle çelişeceğim…Orta bir yol tuttum.

80 küsur yıl önce ölmüş bir insan için ayakta durmak,hayatı durdurmak İslâm’a aykırı olduğu gibi ortak akla ve bilimsel verilere de aykırı. Bir ölüyü anmak anlamaktır ve eserler vererek anlatmaktır. İsteyen dilediği gibi yas tutar da, bu tür yasal veya örfi mecburiyetler de ne oluyor? Bu arada hatırlatmış olalım:

Üç Günden Sonra Yas

Allah şanını artırsın Allah’ın Resûlü Hz.Muhammed, kocası ölen kadının dört ay on gün yas tutabileceğini bildirmiş ama bunun dışındaki ölümlerde üç günden fazla yas tutulmasını da yasaklamıştır.

Atatürkçü değilim dedim ya, birilerinin nasıl kriz geçirebileceklerini görür gibiyim. Aydın bir insanın kendisini her hangi bir şahsa nispet etmesi kabul edilemez bir durum. Hele bilgili ve bilinçli bir Müslüman için hiç mi hiç mümkün değil.

Muhammedî Değiliz ki Atatürkçü Olalım

Biliyorsunuz bizim kültürümüzde İsevilik ve Mûsevilik benzeri Muhammedîlik şeklinde bir kavram yoktur. Biz kendimizi Abdullah’ın oğlu Muhammed’e nispet etmediğimiz gibi Allah’ın Elçisi Muhammed’e de nispet etmeyiz. Çünkü İslâm Muhammed’in değil onu elçi olarak gönderen Allah’ın dinidir. Allah bizi Kur’ân’da Müslim/Müslimîn olarak isimlendirmiştir. (el-Hac 22/78)

Biz Gerçekçiyiz

Yeri gelmişken bir daha dile getirelim. Biz gerçekçiyiz. İstiklal savaşı başarımızı bir kişiye bağlayamayacağımız gibi karşı çıkıp eleştirdiğimiz olguları da bir kişiye bağlayamayız. Cumhuriyet döneminde müspet veya menfi atılan bütün adımların Osmanlının son dönemine dayanan bir arka planı vardır. Kur’ân yasasıdır, bir millet/ümmet kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez. (el- Ra’d, 13/11) Osmanlı liyakatini yitirince Allah nimetini geri aldı.

Bakara 219’ da işaret edildiği gibi şerler hayırları da içerir; Cumhuriyet kazanım oldu. Atatürk öncülük etti diye İslâm’ın mutlakıyet ve meşrutiyete bin kez tercih edip onaylayacağı Cumhuriyete hayır mı diyeceğiz?

Artık yeter. Öncekilerimizde bulduklarımız bize yeter diyen şekilperestlerden değil, İslâm’ı, ortak aklı ve ilmi verileri baş tacı edinenlerden olmalıyız. Sözü Kur’ân ile bağlayalım:

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine ve Allah’ın Resulü’nün uygulamalarına gelin denildiği vakit, ‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter’ derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?” (el-Maide, 5/104)

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.