islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C

Kur’ân’dan Korona’ya Bakış

Kur’ân’dan Korona’ya Bakış

Dünyamızın tamamını kuşatan Korona virüs tehdidi, hepimizin hayatını derinden etkiledi ve uzun süreli olarak da etkileyeceğe benziyor. Şüphe yok ki bu bir imtihan… Hem de yaman bir imtihan

Rabbimiz bizleri çeşitli belalarla imtihan ediyor: “Andolsun sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele!.” (Bakara 2/155)

Korona virüs salgını sebebiyle can kayıpları her geçen gün artıyor ve bütün bir insanlık iliklerine kadar ölüm korkusu yaşıyor; adeta ‘ölmeden önce ölüyor’. Dünyanın daha çok sömürülen güneyini etkileyen açlık, üretimin ve dayanışmanın zayıflamasıyla sömürgeci kuzeyi de etkileyeceğe benzer. Allah, salgına karşı sabrı ve direnci kuşanıp maddi ve manevi bağışıklığını güçlendirenleri müjdeliyor…

Gerçek şu ki, “İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıkmıştır” (Rûm 30/41). Esasen ‘başımıza gelen her felaket kendi ellerimizin kazandıkları yüzündendir’; ancak ayetin devamında açıklandığı üzere, “bununla beraber Allah yine de çoğunu affetmektedir.” (Şûrâ 42/30)

Fakat buna karşılık insanlar çelişik davranırlar: “İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizliğe düşüverirler.” (Rûm 30/36)

Lakin başa gelen her musibet bir ceza/azap olarak okunamaz: “Allah insanları işlediklerine karşılık hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Ama onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Süreleri gelince gereğini yapar. Kuşkusuz Allah kullarını görmektedir.” (Fatır 35/45)

Ama Allah’ın birçoğunu affettiği, cezalarını belli bir süreye kadar ertelediği insanların bir kısmı, iş başına geçtiklerinde yeryüzünü fesada boğmaya, ekini ve nesli de yok etmeye koşarlar.” (Bakara 2/205)

Fesad; lügatte ‘bozulma, çürüme, altüst olma, dengeden sapma, doğru ve uygun hareketi terk etme, karışıklık’ anlamlarına gelir. Rağıb el-İsfehani el-Müfredât’ında “fesad”ı; ‘itidalden yani adalet, ölçü ve dengeden çıkma. Nefsin, bedenin ve eşyanın amacı dışında kullanımı’ olarak tanımlar.

Bugün yeryüzünde adalet, ölçü ve dengeden eser kalmadığı gibi, nefisler, bedenler ve eşya/çevre de amacı dışında kullanılmakta, böylece fıtrat ve tabiat yapı bozumuna uğramış bulunmaktadır.

İşte Kur’ân, “Yeryüzünde barış/denge/düzen sağlanmışken bozgunculuk yapmayın!” (A’râf 7/56) uyarısını tekrarlamakta ve ıslahın/düzenin ‘insanlar için hayırlı olduğunu’ vurgulamaktadır. (A’râf 7/85)

“O göğü yükseltti ve bir mizan (ölçü ve denge) koydu, artık ölçüde haddi aşmayın!” (Rahman 55/6-7)

Ama insanların çoğu haddi aşar; iyi, hayırlı ve güzel olanın kıymetini bilemez ve onları yer bitirirler.

“İnkâr edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara: ‘Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcayıp-tükettiniz, onların zevkini sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz’.” (Ahkâf 46/20)

Güzel nimetleri hoyratça harcama, umarsızca zevk-ü sefa sürme, haksızca böbürlenme ve sapma… Eğlence programları yapan bir Fransız televizyoncu diyor ki; “Ne kadar seviyesizleşirsek o kadar çok izleniyoruz.” (Mustafa Aydın, William C.Chittick, Abdullah Yıldız, Roger Garaudy, “Kur’ân ve Çağımız”, Pınar Yayınları, 2010-İst., s. 143)

Oysa haz ve hız merkezli bu tahripkâr tüketici hayat koşusunun böyle devam etmeyeceği belliydi…

Kur’ân, kendilerine verilen nimetlerle şımarıp yoldan çıkan milletlerin şahsında bize seslenir: “Bu bulunduğunuz hal üzere hep böyle güvenlik içinde bırakılacağınızı mı sanırsınız? Bu bahçeler içre ve bu pınar başlarında; bu ekinler ve zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında! Ve dağlarda hep böyle keyifle kâşâneler yontabileceğinizi (mi sanırsınız)? Artık Allah’tan korkun (takvâ/sorumluluk bilinci ile hareket edin, O’nun himayesine girerek her türlü kötülükten korunun)! …” (Şuarâ 26/146-150)

Ve… Gözle görünmeyen bir virüs (Korona) geldi; kâşânelerinde, eğlence merkezlerinde, havuz ve sofra başlarında ‘vur patlasın, çal oynasın’ bir hayat yaşayanlar, Âd kavmi gibi “Bizden daha güçlü kim var!” (Fussilet, 41/1) diye dünyaya meydan okuyanlar, “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum” (Kehf 18/36) diyerek ebedileşme duygusuna kapılanlar bir anda afalladılar ve âdeta küçük kıyameti yaşıyorlar…

İmdi kendimize gelme, fıtratımıza dönme, Âlemlerin Rabbine yönelme vaktidir, vesselâm.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.