İngiliz yazar, filozof ve kadın savunucusu Mary Wollstonecraft (1759-1797), insan odaklı çok ciddi ve çarpıcı açıklamalarda bulunmuştur. Bu nedenle kısaca onu tanıtmak ve felsefi yorumlarına yer vermek istiyoruz. Onunla ilgili bilgilere geçmeden önce, insan kavramı hakkında bazı bilgilere yer vermenin yararlı olacağı kanaatindeyiz.
İnsan, bilinçli ve toplumsal bir varlıktır. Doğanın şartları çerçevesinde meydana gelen insan, bilinciyle doğayı değiştirip ona egemen olunca insanlaşır. Hayvan tek başına yaşadığı halde, insan tek başına yaşayamaz. Toplumsuz var olamayan insan, toplumla uzlaşmanın neticesinde var olur. Toplum bireysiz, birey toplumsuz olamaz. İnsan, toplumsal ilişkilerinin toplamı olarak kemale erer.
İnsanın en belirgin özelliği, kendisinden haberdar, bilinçli özgür iradeye sahip olmasıdır. İnsanın bu iradesiyle kemale erme seyrinde olgunlaşması, tabiat kuvvetlerine ve kendi ruh yapısındaki fıtri güçlere galip gelmesine, insanlık derecesine ulaşması demektir. Ona göre insanlık, kâmil insanda bulunması hedeflenen olgunluğa, vasıflara sahip olma derecesidir.
İnsanı tanıtma konusunun hümanizm kavramıyla yakın alakası bulunmaktadır. Bu nedenle kısaca da olsa hümanizm kavramını tanıtmak istiyoruz.
Hümanizm, insani ve insansal değerleri, diğer tüm değerlerden üstün gören felsefi anlayıştır. On üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda İtalyan Rönesans’ı sırasında Kuzey İtalya’da ortaya çıkan ve daha sonra Avrupa kıtası ve İngiltere’ye yayılan eğitim sistemi ve sorgulama biçimi olan hümanizm, ahlaki ve felsefi sorgulamanın başlangıç noktası olarak insanoğlunun potansiyelini ve davranış etkinliğini vurgulamaktadır. Hümanizm terimi, insan âlemine merkezi vurgu yapan çeşitli Batı inançları, yöntemleri ve felsefeleri için kullanılmaktadır. Hümanizm ifadesi ile kast edilen tarihi çağ, Rönesans’tır. Bu alanda çalışanlara hümanist denmektedir.[1] Hümanistlerin, Ortaçağ düşüncelerine tepki göstermek suretiyle XIV. yüzyılda Yunan ve Latin düşünür ve yazarlarının eserlerinin Batı dillerine çevirmeleriyle Hümanizm Rönesans’ı başlamış ve gelişmiştir. Bu akım, akla ve doğa ilimlerine önem vermiş, insan haklarını ve özgürlüklerini gündeme getirmiştir.[2]
Hümanizm teriminin tarihi karmaşıktır. Yeniçağlarda ilk olarak 19. yüzyılda Alman bilgin Fricdrich İmmanuel Niethammer (1776-1848), Rönesans’ın klasik çalışmalara verdiği önemi belirtmek için Humanismus kelimesini kullanılmıştır. O, bu kelimeyle insan eğitimindeki “insanlık” ve “insanı severlik” iki temel eğilimini belirtmiştir. Rönesans Hümanizmi, insanı düşüncenin merkezine yerleştirmektedir. Yani insan, Hümanizm düşüncesinin merkezinde yer alan ana unsurdur. Hümanizm, insanı dünya hayatında toplumsal ilişkileriyle bir bütün olarak kapsayan ve yöneten bir ilham kaynağı, bir eylem ilkesi ve hayat kuralı olarak ele almaktadır.
Hümanizm kelimesi, daha önce farklı ifadeler şeklinde kullanılmış olmasına rağmen, bu şekliyle 1870-75 yıllarında kullanılmaya başladığı tahmin edilmektedir. Bu anlamda Humanismus ruhunu belirleyen tutumun ana unsuru, Rönesans ile ortaya çıkan yeni insanın, eski Yunan ve Roma örnekleri üzerinden “insanlık, hümanitas” değerlerine yönelmesi, bunları izlemesi ve bunları geliştirmesidir.
Humanismus kelimesinin bu anlamda kullanılması nispeten yeni olsa da yukarıda da değindiğimiz gibi daha on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda İtalyancada “umanista” kelimesinin kullanıldığı bilinmektedir. Yapılan bazı araştırmalara göre önce sadece belagat ve klasik edebiyat bilginini, hocasını tanımlayan bu kelime, sonraları daha geniş bir muhtevaya kavuşturulmuştur. Diğer bir ifade ile “umanista” kelimesiyle eski Yunan ve Roma metinlerini toplayan, derleyen, inceleyen ve yayınlayan kimse kast edilmektedir. Zamanla bu kelime, aydın, bilgili ve kültürlü insanlar için kullanılmıştır.
Rönesans kelimesi, daha yakın zamanda türetilmiş olsa da, o dönemin yenilenme ve yeniden uyanış olarak temel fikri itibariyle hümanist kökenlidir. Ancak hümanizm kendi felsefi temellerini çok daha erken zamanlarda aramış ve dahası, Rönesans’ın bitiminden uzun süre sonra bile gücünün bir kısmını uygulamaya devam etmiştir.
Hümanist anlayışa göre çalışma, yeryüzünü imar eden, bireyler arasında insani ve ahlaki duygular geliştiren dostça kılan toplumu meydana getiren ve yapılan, uzlaşı ve barışı sağlayan bir faaliyet olarak görülür. Çünkü insanın insana faydalı olabilmesi, ancak çalışmanın neticesinde gerçekleşebilir.[3]
Netice olarak hümanizm, insanları sevme ülküsü, insancılık ve hümanist ise, insancıl demektir.[4]
İngiliz yazar, filozof ve kadın savunucusu Mary Wollstonecraft (1759-1797), otuz sekiz yaşında doğum sırasında vefat eden ünlü bir feministtir. O, kadın hakları, aslında insan hakları için düzenlediği kampanyalar sayesinde adını duyurmuştur. En önemli eseri “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” olan Wollstonecraft, asırlarca önce modern feminist görüşlerden oldukça farklı olarak erkek ve kadın haklarının ayrılamaz ve karşılıklı bir şekilde birbirine bağlı olduğunu savunmuştur.
Yaşamış olduğu dönemde şahit olduğu kötülük ve geri kalmışlıkları, eğitimle ilişkilendiren Wollstonecraft, kendisini oldukça üzen sefaletin kaynağının eğitimin ihmal edilmesi olduğunu savunmuştur. O, eğitimin sadece erkeklere hizmet amacıyla değil, genel olarak insan yeteneklerinin geliştirilmesi için kullanılmasının gerektiğini ileri sürmüştür. Ona göre toplumun iyiliği, diğer bir ifade ile insanlığın toplumsal uzlaşı ve barışı için gerekli olan akıl, bilgi ve erdem gibi nitelikleri en üst düzeye çıkarmak için, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerekmektedir. Wollstonecraft kadınların, erkeklerin erdemine ulaşabilmeleri için eşit haklara sahip olmalarına ihtiyaç olduğuna inanmaktadır. Kadınları değersiz kabul etmek, doğal yeteneklerinin körelmelerine neden olacak ve bu durum aynı zamanda çocuklarına da yansıyacaktır.
Çoğunlukla erkekler, kadınların haklarını düşünmeden sadece onların sorumluluklarını/görevlerini dile getirmektedir. Kadının hakkı yoksa sorumluluklarının da olmaması gerekir.[5]
Mary Wollstonecraft, “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı eserinde kendi görüş, kanaat ve emellerini şu ifadelerle dile getirmişti: “Benim savlarım, çıkar gözetmeyen bir zihnin ürünüdür. Kendi cinsimin haklarını savunuyorum. Kendi çıkarlarımın peşinde koşmuyorum. Her zaman için bağımsızlığı, hayatın en güzel armağanlarından biri olarak, her erdemin temeli olarak gördüm. Çorak topraklarda yaşamak zorunda kalsaydım bile, en temel haklarımı güvence altına alarak bağımsız yaşamak isterdim. Kendimi bu kâğıtlar üzerinde, erdemin kaynağı olduğuna inandığım şeyi desteklemek için hızla koşturmam, bütün bir insan ırkına duyduğum sevgidendir. Kadınları gerilemek yerine, ilerleyecek bir konumda görme isteğimin ardında da aynı neden yatmaktadır. Ahlakın özünü oluşturan o yüce ilkeleri ilerletip yaymadıkça, erdemden söz etmemiz mümkün değildir.”[6]
Mary Wollstonecraft (1759-1797), “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı kitabının bir yerinde, “Sadakat bilmeyen erkekler, sadakat bilmeyen kadınlar yaratır” demiştir.[7]
Aydın, bilgili ve kültürlü insan olma eğitimini almış bir erkek, sadakat yani dürüstlük sahibi olur. Bu erdeme ermiş bir erkek, aldatmaz, incitmez, hakaret etmez ve neticede zulmetmez. Ancak bu erdeme ulaşamamış bir erkek, sadakat bilmez ve sadakat bilmeyen kadınlar yaratır. Çünkü bu tür erkekler, sadakat yani dürüstlüğü kavramakta zorluk çekmektedirler. Bununla beraber bilgili ve kültürlü insan olma eğitimini almış bir kadın, muhatabı olan erkek sadakat sahibi olmazsa da, kendisi sadakat sahibi olur.
Mary Wollstonecraft (1759-1797), asırlarca önce felsefi açıdan insan odaklı yorumlarda bulunmuştur. O, yazılarında insan ve insana âşık olduğunu, insan sevgisini ve eşitliğini hedeflediğini dile getirmiştir. Dini açıdan baktığımız zaman, Kur’an’ın odağında da insan vardır. Kur’an, insana hitap etmekte, insanlar arasında ayırım yapmamakta, insan sevgisini önermekte ve tüm insanlar için adalet ile emanetin eşit bir şekilde yerine getirilmesini emretmektedir. Mary Wollstonecraft’in kısa hayat hikâyesini okudum ve “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı kitabını bir az inceledim. Burada onu ve kitabı hakkında bu kısa bilgileri veriyorum. Kitaplarını daha detaylı bir şekilde incelemeyi ve okuyucularla buluşturmayı düşünüyorum.
Herkese selam, saygı ve hürmetler.
NURETTİN TURGAY
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] Oya Adalı ve diğerleri, “Hümanizm”, Büyük Larousse, İnterpress Basın ve Yayıncılık, İstanbul 1986, XI, 5443.
[2] Ragıp Yazır ve diğerleri, “Hümaniz”, Görsel Genel Kültür Ansiklopedisi, Görsel Yayınlar, İstanbul 1981, II, 398.
[3] Mustafa Armağan ve diğerleri, “Hümanizm”, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın – Yayın, İstanbul 1990, II, 186 vd.
[4] Hasan Eren ve diğerleri, “Hümanizm”, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, İstanbul 1992, I, 659.
[5] Philip Stokes, “Mary Wollstonecraft”, Dünyanın En Büyük 100 Düşünürü, trc. Ecem Çayırezmez, Yakamoz Kitap, İstanbul 2018, s. 141 vd.
[6] Mary Wollstonecraft, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, trc. Deniz Hakyemez, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2023, s. 1.
[7] Wollstonecraft, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, s. 5.