islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4258
EURO
34,4357
ALTIN
2.490,44
BIST
9.679,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
21°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

Merhum Vecdi Bürün’ün Gönül Dünyasında Türkçe’nin Ehemmiyeti (II)

Merhum Vecdi Bürün’ün Gönül Dünyasında Türkçe’nin Ehemmiyeti (II)

Merhum Vecdi Bürün, aramızdan sessizce ayrılalı (3 Şubat 1997) yaklaşık olarak 23 yıl oldu. Kendisi zamanında “Nasıl Öldüler?” kitabını yazdı ama biz kendisinin nasıl öldüğünü tam olarak bilmiyoruz. Çünkü ahir ömründe âdeta yalnız yaşamaya mahkûm edilmişti. Türkiye’de yazar veya bilim insanı olmanın akıbeti hep böyle mi olacak acaba? Vefât ettiğinde ben Sakarya’daydım ve vefatından haberim bile olmamıştı. Bu arada “Münevverlerimiz Tarafından Türkçe’nin Müdafaası” kitap çalışmamı 1997’nin sonlarına doğru tamamlamıştım. Merhum Vecdi Bürün’ün bana vermiş olduğu “Büyük Diller Küçük Dilleri Yutacaktır” isimli orijinal makalesine de kitabın içine eklemiştim.

Ancak Sebil Yayınevi sahibi merhum Kadir Mısıroğlu ile beraberliğimiz devam etmediği için, kitabımın yayınlanması mümkün olmadı. Merhum Vecdi Bürün’ün son kaleme aldığı yazısı da böylece okuyucularıyla buluşma fırsatı bulamadı. Halbuki merhuma yayınlanacak diye söz vermiştim. Ahde vefa, insanî münasebetlerde önemli bir meziyettir. İsterse söz verdiğiniz kişi aramızdan ayrılmış olsun. Bu emaneti üzerimde artık taşıyamayacağımı düşünerek, söz konusu makaleyi Mirat Haber’de yayınlama imkânı bulduğum için, vicdanen ve kalben huzurluyum. İşte Vecdi Bürün’ün kaleminden bahsettiğim makale ilk kez sitemizde okuyucularla buluşuyor:

Büyük Diller Küçük Dilleri Yutacaktır

“Yazının başlığına aldığımız söz “Tarihî Dilbilim ve Umumî Dilbilim” (1921-1936; C. 2)., birinci cildi 1924’de yayınlanan Dünya Dilleri” adlı büyük eserin yazarı Antoine Meillet’indir. Eserinde örnekleriyle bildirdiği gibi, büyük diller, sayısız denilebilecek kadar çok küçük dili yutarak, bugünkü üstün durumlarına gelmişlerdir. Bu gerçek ortadayken, Türkiye’de büyüklükle alakası olmayan, hatta sadece dil görüntüsü veren bir uydurukça, Türklerin dilini, Türkçe’yi yutmuş, fakat uydurukcalığından kurtulup kurallarıyla gelişmek imkânından da mahrum kalmıştır.”

Medeniyet Merkezleri ve Dil

“Dünyanın bütün dilleri, hemen hiçbir istisnası olmaksızın onları konuşan milletlerin tarih akışı içinde dâhil oldukları Medeniyet Merkezleri’nin tesirinde kalmaktan kurtulamamışlar, gelişmelerini bu yolda tamamlamışlardır. Günümüzde bile bu tarihî gerçeğin değişmediğini Fransızcanın 2. Dünya Savaşından bu yana on altı bin kadar İngilizce kelimeye yer vermek zorunda kalması göstermektedir. Fransızlar şimdi bu kelimelerin uydurukça olmamasına özen gösterdikleri karşılıklarını bulmak gayreti içindeler.

Bu kelimeler, günlük hayata ve ayrı ayrı ilim dallarına bağlı olduklarından Fransız dilbilimcileri-linguiztica herhalde başarılı olacaklardır. Görülüyor ki, Medeniyet Dairesi’nden ayrı olarak Medeniyet Dairesi’ndeki dil toplumları bile birbirlerine üzerinde tesir sahibi olabilmektedir. Batı medeniyeti, Batı kültürü dediğimizde de bir medeniyet dairesini anlatıyoruz. Dil bakımından da Batı ülkeleri bu Medeniyet Dairesi’nin tesirinde kalmışlar ve dilleri de bu tesirle gelişmiş ve bugünkü gelişmiş şekline ulaşmıştır.”

Türkiye ve Türkçe

“Bugün Batı medeniyetinin terkibinde onu meydana getiren üç unsur görüyoruz:

  1. Yunan felsefesi,
  2. Roma hukuku,
  3. Hıristiyanlık.

Batı ülkelerinin dilleri bu üç unsurdan meydana gelen Medeniyet Dairesi’nin zaruret ve kurallarına uyarak, gelişmelerini, şüphesiz izafî bir anlayış içinde tamamlama yoluna girmişlerdir. Dil bahsinde ve Medeniyet Dairesi içinde Greko/Lâtin üstünlükten yararlanmışlardır.

Türkiye için de aynı vetire söz konusudur. İslâm Medeniyeti Dairesi’ne dâhi olan Türkiye, aşağı yukarı aynı yolda yürümüş, İslâm hukuku ve Arapça-Farsça tesirinde kalmıştır.

Fikir ve edebiyat bölümünde de Batı’nınkine benzer bir muvazilik görüyoruz. Batının bütün düşünürlerinin millî dilin gelişmesi sırasında eserlerini Lâtince yazmışlardır. Bunun sebebi, millî dilin henüz gelişme safhasında bulunması, kavramların bu sebeple sabitlik kazanmamasıdır. Bizde de büyük düşünür Mevlâna ve diğer mütefekkirlerin eserlerini Farsça yazdıklarını görüyoruz.

Dilde uyduruk deyişle devrim mümkün değildir. Çünkü dil, asırlar içinde gelişen ruhu ile birlikte canlı bir organizmadır. Ancak kendine özgü kanunlarla zaman içinde tabiî tekâmülün çizdiği yolda takip eder. Bilhassa terim uydurmak, başvurulacak en yoldur. Dikkat edilirse, Türkçe Tanzimat Edebiyatı ile başlayan bir saflaşma yoluna girmiş bulunuyordu. Ömer Seyfettin, Ahmet Hikmet ve birkaç istisnasıyla Cumhuriyet döneminin başına Yakup Kadri, Peyami Sefa, Necip Fazıl gibi yazar ve şairlerimiz dilde millî’ye doru tam bir hamle içinde bulunuyorlardı. Bu bakımdan Osmanlı’ya karşı bir tavır almanın hiçbir ma’kul gereği yoktu.

Nitekim gereği olmadığı ve sun’iliğe, uydurukçuluğa götüreceği çabucak anlaşıldığı halde, devrim anlayışı inadı içinde hatada ısrara gidildi. Böylece günümüzdeki kargaşaya göz göre göre meydan verildi.

Bilhassa ilmî mefhumlar konusunda meselenin tamamıyla cahili kılındığı görüldü. Ayrıca Batı medeniyetini gaye olarak aldıklarını, benimsediklerini iddia eden bu devrimciler, Batı’nın tuttuğu yolun tam tersini yapmayı bir marifet bildiler. Oysa Batılı ilim adamları mefhumları, yaşayan dilin tekâmül yoluyla değişmesini önlemek maksadıyla ölü dillerden almayı tercih etmişlerdi. Aslında bu ilim dili, bir çeşit “argo” olduğundan herkes tarafından anlaşılmasına da gerek yoktu.

Bizim de cihanşümul olan ilim dillerinde tercih edilen yolu ve kaideleri kabul etmemiz gerekirdi. Bizde ters yolun tutulması, yani uydurukçuluk tercih edildi. Böylece geçmişle edebiyat ve kültür hazinelerimizle aramızdaki köprülerin atılması yetmez gibi, ilimlerde ve düşünce bakımından insanlarımızı güçlükler içine iteledik. Böylece bugünkü düşünce bunalımı, edebî eser vermede kısırlıkla karşılaşmış bulunuyorsak, bunu kendimizin hazırladığı kaba tuzaklar oldukların kabul etmeliyiz.

Türkçe elbette ki sanatçıların çalışmaları, eserleriyle kendi öz benliğine kavuşacaktır. Dilimizin özleşme safhasında ikili üçlü Farsça, Arapça terkiplerden nasıl kaçındıysak, bugün de uyduruk Türkçe’den kaçınmalıyız. İnsan beyninin yapısının farkında olmayanlar, düşüncenin kelimeler ve mefhumlarla kaabil olduğunu akademisyenler sahte devrimcilikleriyle yalnız Türk diline karşı değil, Türkçe düşüncesine de karşı olmak bakımından çifte bir cinayetin suçlusu durumundadır.

Böylece, yazımızın başında bahsettiğimiz hâdise karşısında kaldık. Merhum Peyami Safa’nın “devrimbaz” adını taktığı bu adamların dil uydurukçuluğu, nesiller arasında anlaşma uçurumları açtığı gibi, Türk kültür anlayışına da kopukluklar getirdi ve dolayısıyla tarih akışına da sun’i duraklamalara yol açtı.” (Vecdi Bürün).

Güzel Türkçe’mizin ehemmiyetini anlatan bu manidar yazıyı Mirat-Haber’de yayınlayabilme imkânı bulduğum için, çok mutluyum. Bu vesile ile bu dünyadan göç etmiş olan Vecdi Bürün Beyefendiye Allah’tan mağfiret ve rahmet diliyorum.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.