islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5154
EURO
34,8500
ALTIN
2.429,09
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Muallim veya Öğretmen Yahut Müteallim

Muallim veya Öğretmen Yahut Müteallim

1.) Kur’an-ı Kerim’de ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (as), bizzat Yaratıcısı Allah’tan her şeyin ismini öğrenmiştir. Alâk suresinde ise O, Hz. Peygamber(sav)’e gönderdiği son vahyin ilk ayetlerinde insana bilmediklerini kalemle yazmayı fıtraten öğrettiğini açıklamış; Rahman suresinde ise bildiklerini konuşup beyan etmeyi ona bizzat öğretmiştir.

2.) İnsanlığın düşünce tarihinde “ilk öğretmen” unvanına sahip olan Yunan filozof Aristo buna aslında işaret ederek “ilk insanın öğretmeni Tanrı olmalı” der. İtalyan dinler tarihçisi Raffaele Pettazzoni bunu tarihsel düzlemde bilimsel açıdan kanıtlar; ona göre bütün inanç ve kültürlerde “Yüce Varlık”, politeist sistemlerde Yüce İlah ve monoteist sistemlerdeki Eşsiz Tanrı fikirleri gibi tarihsel dini safhalara insanlar hep öğrendikleri bilgilerle ulaşmışlardır. Pettazzoni, inanmanın temelinde Tanrının sonsuz ve her şeyi kuşatan bilgisinin bulunduğunu belirterek; özellikle tüm erken kültürlerdeki monoteizmin izlerini sürdüğü çalışmalarında “Yüce Varlığın, tüm ilahi sıfatların ötesinde, Sonsuz Bilen (L’Onnisciente) olduğunu; insanların O’nun hiçbir sıfata bu isim kadar ilgi duymadıklarını açıklayan Pettazzoni, ilk insanları Yüce Varlığa hayran bırakan temel faktörün de “ilahi sonsuz bilgi olduğunun” altını çizmektedir.

3.) Dinler Tarihinde kurucu olarak kabul edilen büyük şahsiyetler de kendi inananlarına öğretmen olarak yaklaşmışlardır. Söz gelişi Konfüçyanizm’de karşılıklı konuşmalar (Lün Yu) olarak bilinen kutsal metinlerde “büyük öğretmen” olarak Konfüçyüs, cemiyet içindeki aktif insanı tarif ederken “talebelerine” bizzat sorular sorup onların cevaplarını aldıktan sonra onlardan daha güçlü bir tarzda inancının faziletlerinin esaslarını direktif verici bir tarzda açıklamaktadır. Yine Taoizm’in kurucusu ve Konfüçyüs’ün çağdaşı Lao Tze ise Tao’yu bireysel batini yolculuklarda aramak üzere iç bakış yöntemini benimsediği metotta bizzat bilmediği kişiler tarafından soruların gelmesini beklemekte veya gördüğünü daha sormaya fırsat kalmadan monolojik bir üslup ile anlatmaktadır. “Buda Öğrenciliği” olarak isimlendirdiği kendi sisteminde “Aydınlanmış ulu kişi” olarak bilinen Buda ise bir öğretmen olarak inananlarına talebeler olarak yaklaşırken onlara anlattığı her şeyi “doğru” kabul ettirmektedir. Yahudilik’te Hz. Musa (as), ruhbanlar için iyi bir öğretmen olmasına rağmen kavmi tarafından koruyup kollanan “çobanımız (roina)” hükmündedir. Öğreticilikten ziyade belletmen havasına bürünen Hz. İsa (as) ise dar bir öğrenci halkası olarak oluşturduğu havariler aracılığıyla bilgiyi etrafındakilere tek taraflı akış içinde yaymaktadır.

4.) İnsanlığa son ilahi mesajı getiren Hz. Peygamber (sav) ise Mekke’deki döneminden beri etrafındakileri bizzat kendisine uyumlu bir şekilde benzeterek hayatını, sözlerini ve davranışlarını bir sünnet formuyla bizzat yaşayan, gösteren ve tecrübe edildiğini takip eden bir kutlu elçidir. Medine’de inşa ettiği İslam nizamında O (sav), asla tek yönlü işleyen bir öğretme tarzı kurmamış, “Ashabım” diye hitap ettiği, halka halka genişleyen bu insanlarla sohbet havasında (musahabe), karşılıklı konuşmalar, sıcak ortamlar içinde interaktif temaslara bağlı, hayatı sürekli olumlayan, insanları büyük güne hazırlayıp uyaran ve iyileri müjdeleyen, çok yönlü ve bilişsel açıdan niyete bağlı algılarla farklı boyutları olan zengin içeriklerle bizler için “ üsve-i hasene” olmuştur. Bizzat Cibril hadisinde, kimsenin bilmediği, ötelerden gelip herkesi tanıyan, cevabının bilindiği soruları sorup sonunda onu tasdik eden Cebrail (as) karşısında en güzel tarzda tasnif edici, içeriği kısa ve süretten kurtulup öze inen derin anlamlarla herkesin hoşnutluğunu kazanan Nebevi öğretici tarz, eğitmen, belletmen, üstat, öğrenci, öğretmen herkes için model olmalıdır.

5.) Öğretmene farklı, öğrencisine farklı isimler veya sıfatlar veren diğer inançlardan daima ayrışan (Hanif) İslam’da her şey, Hz. Adem(as)’den Hz. Peygamber (sav)’e kadar kök olarak aynı kelime olan “ilim” temeline dayanmaktadır. ilkeler bahşedici ilim (epistemik bilgi) dahil bilgiyi bizzat yaşayan alim, ise onu öğretene (muallim) dönüşmekte ama sürekli ilim peşindeki müteallim olmayı bırakmayarak derin irfan sahibi, etrafına aydınlık verici ve ilmin devamlı talibi olan biri kimliğindedir. Zira Müslüman, bilmediği şeylerin talibi, bildiği şeylerin muallimi olmalıdır. Bu bilgi çağının gereği, cehaletimiz bildiklerimizin “ölçüsü” olamayacağından bildiklerimiz de cehaletimizi kapatamayacaktır. Bu bakımdan Müslümanlar, bu çağda öğrenmeyi ve öğretmeyi aynı anda zorunlu bir cihat kabul ederek hareket etmek zorundadırlar.

6.) Müslüman, “bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi” olarak en büyük hedeflerin ancak bilgi merkezli gayretlerle gerçekleşebileceğini ve bu gayretlerin de kaderini oluşturduğunu bilmektedir. Bu donanımlarıyla Müslüman bir öğretmen, ötelerden gelmesine rağmen en sivil formuyla “insana ait” İslam’ın hikmetleriyle yoğrulmuş fıtri hayatıyla bizzat yaşayıp kendini özdeş kıldığı irfanını (kendini bilerek Rabbini tanımayı) “nihai hedefe” ulaşma araçlarından biri kabul etmektedir. Zira “Müteallim” Müslüman bilir ki Allah, nihai olarak insana üç yolla hakikati anlatmaktadır; a. Şefkatli ve yumuşak üsluplu alim peygamberin donattığı ilim ve hikmetle; b. Kaderini inşa edici, dehşetli, acı ve ıstırap verici tarihle; c. Son olarak en büyük öğretmen olası gereken “ölümle”.   

Prof. Dr. Mustafa ALICI

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.