islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3652
EURO
34,9611
ALTIN
2.325,56
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Namazı Kılmayanı Öldürelim mi?

Namazı Kılmayanı Öldürelim mi?
30 Ağustos 2022 09:30
A+
A-

Bir meseleyi ele alırken onu kendi bağlamı ve içinde yer aldığı dünya görüşünde anlamaya çalışmak evladır. Maalesef meseleye bu çerçeve içinde bakılmaktan uzaklaşan bir tartışma zeminine sahibiz.

İki yönlü bir hata bolca yapılmaktadır. İlki, modern düşüncenin ürettiği ve dayattığı özgürlük kisvesi altında insanı kendisinden yabancılaştıran ilkelere göre dini yorumlama çabaları, ayet ve hadisleri bu yeni yaklaşıma uygun değerlendirme ve ona göre görüş serdetme… İkincisi ise, geleneksel İslam düşünce bağlamında daha çok yoruma tekabül eden din ve dine dayalı yorum arasındaki mahiyet farkını gözden kaçıran insanların yaptığı yorum…

Her iki yorumda da mesele kendi tabiatı içinde müzakere edilmeye imkân sağlamıyor. Bu yüzden meseleyi bugün ele alırken iki şeye dikkat kesilmek elzem: bizi bir düşünceye yönelten iç saiklerimiz nelerdir ve görüşümüzü etkilerken asli olandan uzaklaştırıp uzaklaştırmadığı… İlki, modern düşüncenin sağladığı kültür atmosferi içinde geçerliliğini alan bakış üzerinden dini ahkâmı değerlendirmek ve ona göre feveran etmektir. Burada asıl olan özgürlük, haklar ve gerçeklik gibi modern kavramlar üzerinden oluşturulmuş bir görüş üzerinden ahkâmı değerlendirme çabasıdır. Ki bu ahkâmı doğru anlamaktan uzaklaştıran bir durumu işaret eder. Velev ki doğruya isabet etse de… İkincisi ise, İslam’a dair ahkâmın yeniden konuşulduğu zeminde eğer bir yaklaşım geliştirilecekse bu sonradan oluşturulmuş bağlamı dikkate alarak değil, Kuran ve Sünnet eşliğinde ilk dönemi dikkate alan bir yaklaşım üzerinden ele alınmalıdır. Bu din ile dine dayalı yorum arasındaki farkı gözetmeyi ve değerlendirme yaparken bizatihi dini olanın öncelenmesini sağlamada önemli bir yaklaşımdır. İslami epistemenin/bilgi sisteminin üzerine kurulu olduğu ve her mümini bağlayan temel bir yaklaşımı içeren Sahih Haber ve anlamı üzerine sözlü ve uygulamalı İcma gibi iki temel unsuru dikkate almadan tarihsel seyir içinde geliştirilmiş güncele tekabül eden yaklaşımları dinin yerine ikame etmek sorunlu olacaktır.

İrtidad edenin öldürülmesi, namaz kılmayanın cezalandırılması vesaire gibi ilk dönemde görmediğimiz daha sonra siyasal şiddet üreten bir muhalefete dönüşen durumların sonucu oluşan yaklaşımların din ile ilişkisi ve irtibatı olmakla birlikte ana mesele olarak değerlendirilemez. Ki kasti öldürmelerde bile seçenekler teke indirgenmemişken herhangi şahsi bir sorumluluğu yerine getirmemeye yönelik bir ceza vermeye yeltenmek imtihan olma olgusunun kendisi ile çelişkili bir durumu içermektedir.

Ahkâm gibi temel bir meselede İslam’ın bir dünya görüşü olduğunu hatırlamalı, bu dünya görüşü içinde hukuki olanın neliğini tam olarak ortaya koymalı ve ona göre bir yargıda bulunulmalıdır. Ki din söz konusu olduğunda hiçbir insan diğer insanlar üzerine bir yargıç konumuna yükseltilmemiştir. Yani kimse bir başka kişiyi yargılama hakkına sahip değildir. İslam ceza hukuku bağlamında cezanın asli olanının ahirette karşılaşılacağına olan vurgu tartışılmaz bir gerçekliğe sahiptir. Bir başkasına zarar vermeyen her günahın yeryüzünde yaşarken tövbe ederek affedilmesini sağlamak her müminin ayrıcalığıdır. Bu ayrıcalığı müminlerin ellerinden alamayız. Hatta sahih tövbe eden bir kişi, sanki daha önce hiç günah işlememiş gibi muamele göreceği belirtilmiştir. Bütün bu ilkeler açık iken namaz, oruç veya kişisel başka ibadetleri yerine getirmeme konusunda bir cezaya uğratılmayı zorunlu bir ilke olarak takdir etmek en hafifinden bir sınırı aşma eylemi olarak görülmelidir.

Meseleyi bir dünya görüşü bağlamında ele almak, bu dünya görüşü içinde oluşmuş bir ahlaki zemine yaslanmak ve bu ahlaki zemine dayalı bir hukuki sistem içinde düşünebilmek Müslümanca düşünmenin zeminini gösterir. Bu dünya görüşünün bağlı olduğu temel metafizik/kelami ilkeler ve düşüncenin öncüllerini dikkate almayan her yaklaşım sorunlu bir yaklaşım olarak öne çıkacaktır ve fesada neden olacaktır.

Herhangi bir insanın dinden soğumasına neden olmak, namaz kılmamayı aşan bir sorumluluğu işaret edebilmelidir. Mümin, başkası için güzel örnek olmalıdır, kötü örnek olarak onun dinden soğumasına neden oluyorsa o zaman kendini eleştiriye tabi kılarak kendisiyle yüzleşmeyi göze almalı ki affedilebilme imkânını doğursun kendisine…

Bugünün insanının en büyük zaafı, din ve dine ait bir düşüncenin sıhhat derecesini bilmeden kendisine sunulan her şeye inanmasıdır. Cehalet büyük bir hatadır, insanı cehenneme taşıyan bir hata… O zaman tarihsel seyri içinde bu durumu aşmanın bir imkânı olarak bulunan şu temel ilkeye dikkat kesilmeli Müslüman: tabi olacağın imam, âlim, entelektüel veya aydın olmalı, bilgisine güvenebilmelisin, ayrıca ilmi ile de amil olmalı, uygulamada kendi bilgisine dayalı bir eylemlilik ortaya koymalıdır. Bu âlimin görüşlerine itibar edebilirsin.

Ama her Müslüman dini ile ilgili temel ilkelerde ve ahlaki umdelerde bir yaklaşıma sahip olma zorundadır bunları elde ederken de yukarıdaki temel ilkeyi göz ardı etmeden buna ulaşmalıdır.

Bir temel noktayı daha işaret ederek yazıyı hitama erdirelim: cezai müeyyide, ancak kişilerin bir başkasına yönelik yaptığı haksız eylemler için söz konusu olabilir. Burada bile affetme gibi, bir bedel üzerinden bağışlama gibi ölçüleri de bulunmaktadır. Ama cezayı isteme hakkı da mahfuzdur. Dikkat edilirse, ibadetini yapmadığı için herhangi bir cezaya dair açık bir olay, olgu ve durum söz konusu değildir. Namazı terk etmeye dair uyarılar vardır ve hep olacaktır. Çünkü kişi, kendisini ateşten koruduğu gibi yakınlarını da ateşten korumalıdır. Bu ilkeye mebni olarak uyarı görevi söz konusu edilebilir. Ayrıca namaz kılanların, namazın sağlaması gereken ahlaki erdemlere sahip olmadığı zaman, namazının bir şov aracına dönüştüğüne yönelik bir vurguyu da biliyoruz. Yani ibadetlerin insanı günahtan, fısktan, fücurdan, fitneden,  fesattan uzak kılması gerekir ki ibadetlerin kişi nezdinde bir anlamlılığı oluşsun…

Rabbim, dinimizi doğru öğrenmeyi, doğru kişilerden öğrenmeyi, doğru kişilerle dost olmayı ve ibadetlerimizi güzelliğe, iyiliğe, doğruluğa ulaşmaya zemin oluşturacak şekilde yapabilmeyi bizlere nasip etsin…

Amin…

Abdulaziz Tantik

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.