islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3423
EURO
35,1164
ALTIN
2.307,30
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

NEME LAZIM    

NEME LAZIM    
7 Nisan 2023 09:30
A+
A-

İnsanları gözlemliyorum. Çocukları, gençleri, yaşlıları izliyorum. Oturup kalkmalarını, bir şeyler yiyip içmelerini, bir olaya karşı tutum ve davranışlarını izliyorum. Bunu yaparken de bir yandan insanların yıllar öncesindeki davranışları ister istemez aklıma geliyor. Bir değişimin, dönüşümün adım adım nasıl gerçekleştiğini yaşadıklarımla gördüklerimden hareketle hayretler içinde görüyorum.

Aman yediğimizi içtiğimizi kimse görmesin, diyerek içtiği suyu bile gizleyerek içmeye çalışanların olduğu yıllardan yeme içmeyi abartarak insanların gözüne sokanların olduğu dönemlere geldik. El ele tutuşurken bizi bir gören olur mu tedirginliğini yaşayanlardan sokak ortasında nerdeyse her türlü, hadi söyleyelim, ahlaksızlığı yapanların çoğaldığı devirlerdeyiz. Şahit olunan bir olumsuzluk düzeltilirken anlayışla karşılaşılan ve söz konusu davranışın terk edildiği durumlardan, karşı çıkılan, ‘sana ne’ denilen ve nerdeyse yanlışı düzeltmeye çalışanın suçlandığı zamanlardayız. Bu mu olmalı yeni normalimiz?

Herkes bu durumdan rahatsızlığını dile getiriyor. Ancak maalesef herkes de bir başkasını suçluyor. Yaşlılar gençleri, gençler de yaşlıları; kadınlar erkekleri, erkekler kadınları; amirler memurları, memurlar, amirleri. Biri diğerinin kendisini anlamadığını beyan ediyor. Bir kargaşadır sürüp gidiyor. Gençliğin sorunları, kadınların sorunları, yaşlıların sıkıntıları… Toplumsal sorunlar üzerine kafa yoranlar birtakım bilimsel tezlerle duruma açıklık getirmeye çalışıyorlar lakin onları pek dinleyen de olmuyor. Onlar da seslerine bir karşılık bulamamaktan şikâyet ediyorlar.  Tam bir açmaz içinde sürüklenip duruyoruz bilinmeze doğru sanki. Başka ülkelerde durum nedir, açıkçası bilmiyorum ama bizim ülkemiz için tam yerine gelmişken o çok kullandığımız meşhur soruyu sorayım: Ne olacak bu memleketin hali?    Çözüm yolu olarak neler önerilebilir? Hangi davranışlar sergilenirse toplumumuzdaki bu karmaşa ve duyarsızlık azaltılabilir. Bir reçete sunmak mümkün mü? Bununla ilgili çalışmalar yapılıyordur elbette. Eğitimciler, siyasiler, bilim insanları yaptıkları araştırmalarla ilgili raporlar hazırlayıp ilgili yerlere sunuyorlardır. Biz bu duruma nasıl geldik, sorusuna belki cevap olacak bir tarihi kıssayı aktarmak isteriz. Tarihin özellikle ders veren ve biraz da dinleyenlerle okuyanların keyif aldığı, magazin yönü ağır basan hikâyeleri hep ilgimizi çekmiştir. İşte bahsettiğimiz o kıssa:

Osmanlının yükseliş dönemidir. Tahtta Kanuni Süleyman vardır. İmparatorluk en muhteşem yıllarını yaşıyor. Buna rağmen Kanuni’nin beynini kemiren bir soru var.  Çevresindekilere zaman zaman yönelttiği o soruya verilen cevaplar kendisini tatmin etmemektedir. Soruyu devrin âlimlerinden ve sütkardeşi olan Yahya Efendi’ye bir mektupla soruyu sorar. ‘’ Bu kadar güçlü, kudretliyken Osmanoğullarını hangi güç ya da ne yıkabilir? Onu bu muhteşem durumundan izmihlâle uğratacak hal hangisidir? Kerem eyle ve bizi aydınlat!‘’  Bir süre sonra mektuba cevap gelir. Mektupta şu cümle yazılıdır: ‘’Neme lazım.’’ Kanuni sütkardeşinden gelen cevaba bir anlam veremez. Umursamaz gibi görünen cevap canını sıkmıştır padişahın. Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki evine gider. Cevabın kendisini üzdüğünü, mektuptaki soruyu ciddiye alması gerektiğini ve ciddiyetle cevap vermesini beklediğini söyler. Yahya Efendi  ‘’ Sizin mektubunuzu ciddiye almamak mümkün mü?’’ der. Bunun üzerine Kanuni ondan bu durumu açıklamasını ister. Yahya Efendi başlar anlatmaya: ‘’ Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık yayılsa, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hale gelir.’’ Hâsılı çevrede olan biten olumsuzluklara ses çıkarmayıp ‘’Neme lazım. ‘’ dense en güçlü yapı dahi zaman içinde yıkılır.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Gördüğümüz kötülüklere artık buğz etmeyi bile aklımıza getirmiyoruz. Hakikati söyleme cesareti gösterenleri bir şekilde yaftalayıp sesini kesmeye zorluyoruz. Toplumun önemli bir kesiminde neme lazımcılık üst seviyeye çıkmış görünüyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler, üzülerek söyleyelim ki kast ettikleri yılanın artık midesinde olduklarının farkında bile değiller. Kutsallarımız ayaklar altına alınıp çiğnenirken, kutsal mekânlarımızda kardeşlerimiz katledilirken sesimizin ve yumruklarımızın yükselmemesi, idarecilerimizin sessizliği neyin işaretidir?  Çevremizde ve dünyanın dört bir yanında yaşanan zulümlere kayıtsız kalışın başka bir izahı var mıdır? Bin bir emekle kurduğumuz yürek devletlerinin bir bir yıkılışlarını acılar içinde izlemeye devam mı edelim? Bizi biz yapan değerlere,  aslımıza, beşer olarak kalmak yerine bizi insanlığa yükselten davranışlara, eşrefi mahlûkat olma yolunda yapılacaklara dönmenin zamanıdır. Gerekli adımları atmanın vaktidir.

İsmet ÖZEL de şiirinde bize sesleniyor bakın:

Herkesin bahanesi var, senin yok
günahlı bir gölgenin serinliğinde
biraz bekleyebilirsin, daha sonra
burada kalamazsın, başa dönemezsin
ama dön
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!                                                                                                                                                                                                          

EYYUP YÜKSEL                                  

           

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Nedim Kaya dedi ki:

    Sayın Hocam.Bu güzel paylaşımlarınız için çok teşekkür ederiz. Kaleminize,emeğinize,yüreğinize ve ömrünüze sağlık hayırlı ramazanlar

    1. E. Yüksel dedi ki:

      Nedim Kaya abi hayırlı Ramazanlar…