islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3715
EURO
35,0331
ALTIN
2.324,05
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

NESİLLERİMİZ BİZİM ESERİMİZ

NESİLLERİMİZ BİZİM ESERİMİZ

Şüphesiz biz nefsimize zulmettik… Biz ne zaman bu kadar hızlı bir şekilde değerlerimizi kaybettik… Ne zaman bu kadar kendimizden vaz geçtik…

Bir anne düşünün, bir çocuk , bir de Çanakkale.. Ve bir de şu cümleler: anne der ki ; “Eğer İslam’ın bayrağı inecekse, eğer ezan dinecekse, kızlarımızın namusu, erkeklerimizin haysiyeti ayaklar altına serilecek ise, git de gelme oğul” …

Ve bir evlat düşünün; annesinden helallik istemiş, belki nişanlı, belki evli, belki yeni bebeği olmuş, belki de gönlünü verdiği hanım kızı daha isteyememiş ya da bunun hayalini bile kuramamış 15, 16 yaşında. Fakat Hak Teâlâ katında kabul edilmesi için içi titreyerek, korkarak, yalvarılan bir kurban misali, anası elleri ile kınalamış ciğerparesini…

Allah’ın dinidir, din namusumdur, anamın namusudur, bacımın namusudur, peygamber sancağıdır, vatan toprağıdır, emanettir hıyanet edilemez demiş ve yola revan olmuş…

Bu nasıl bir adayış ki; orantısız bir gücün karşısında maddesel bir yenilgi aşikâr iken, manada kaybetmeden istikamet tutmuş…

Bu seferde bulabilen Çanakkale cephesinde kurutulmuş peksimet, bulamayan da Medine cephesinde çekirge yemiş. Yediğini ya da yiyemediğini, içtiğini ya da içemediğini komutanına, ailesine, milletine, vatanına eziyet konusu etmemiş. Depresyon yok, bunalım yok, adayışlar Allah’a ve yüzler samimice ancak vuslata çevrilmiş.

Mücadele verdiğimiz anlar aslında bizi tanımlıyorlar. Kim için, ne için yaşıyoruz, ömrümüzü neye kurban veriyoruz bunu net olarak ortaya koyuyorlar. Kalbindeki sevdayı ifşa ediyor eylemlerin; sevdana götürüyor hayat boyu mücadele verdiğin zaman dilimlerin. Adayışına şahitlik eder “an” da ki eylemlerin.

“Kimin kurbanı, adayışı kabul edilir?” sorusunun cevabı bizlere… Çanakkale’de ortaya çıkıyor.

Allah’a adayarak ödedikleri bedel öyle kabul edilmiş ki;  liyakatle, özveriyle, bilgece, erdemli bir millete yakışır yaşantılar sergileyemesek de, nesilleri olarak bizler, yüzyıllardır bu topraklar üstünde huzur ve güven içinde yaşayabildik. Onlara emanet edilen din, peygamber, ezan, hayat, dünya, ömür, vatan bir imtihan idi. Görünen o ki, onlar bu imtihandan biiznillah geçti.

Peki, biz, bize verilen nimetleri kime adayarak imtihanımızın mücadelesini veriyor, ne ile uğraşıyor, kimle yürüyor ve kimle duruyoruz…

Varlığa bakışımız, yokluğa bakışımıza yüklediğimiz mana nedir, eylemlerimizde ortaya çıkıyor. Herkes kendine verilen emaneti taşıyor. Her geçen gün ömür hızla bitiyor ve herkes aslında hızla Allah’a yaklaşıyor. Ve ileyhi turceun…

Fakat Allah’a yaklaşırken acaba bir afete mi, rahmete mi kucak açıyor? Şimdi o anaların gözyaşları, şehitlerin mübarek kanları üzerine kurulu bir Türkiye’nin mirası elimizde. Peksimet yiyerek düşmanla çarpışan gençlerin yerini, düşmanın pazarladığı yiyecekleri yiyerek, piyasaya sürdüğü oyunların başında maneviyata boş, maddiyata hoş bakan insan değil, lakin insansı emareleri olan bir nesil geldi. Bağımlı olduğu sentetik gıdaları yiyemediğinde ebeveynini delirtecek nevrozlara giren, düşmanlarının ticari ve siyasi pek çok sebep ile projelendirerek piyasaya sürdüğü oyunları oynayamadığında, interneti kesti diye anneyi, babayı öldüren ya da terk eden, gerçeklikle ilgisi olmayan Metaverse âlemine teslim olmayı kendine din edinen bir neslin sahibiyiz. Yaptığımız en pratik tespit, nesil bozuldu, dünya kötüye gidiyor demek…

Oysaki bu nesil bozulana kadar biz ebeveynler ne kadar bozulduk, topluma sirayet eden bozulmalarımız sebebi ile hangi manevi değerlerimiz ne kadar kayboldu da bu denli madde âlemine insanlık teslim oldu?

Biz tüm varlığımızı bize veren Allah’a samimiyet ile yüzlerimizi dönen hallerimizi kaybettik. Bizim maddesel evrenimizde (eylemlerimiz de ve iç âlemimizden dışa vuran beden dilimizde) , çocuklarımıza tevhidin bütünlüğünü yakalayamayacağı kötü hayatları örneklendirdik. Hayallerimiz iyi bir nesle sahip olmak oldu daima, cennet idi emellerimiz lisanımızda. Fakat hayallerinin bedelini ve adayışların gereğini ödemeyen hangi topluluk hayal ettiği şeyi elde edebildi ki?

Cennet ve göz aydınlığı olacak nesiller için gereken bedeli; şeytan ve avanelerinin istediği nesil için ödediği bedel kadar cömertçe ve tüm benliğimizle ödemedik biz. Şeytan ve avaneleri tüm varlığı ile hırsla  (aşkla) çalışıyor. Şeytan ve avaneleri hedefine koşarcasına tutunuyor. Ne para harcamaktan, ne zaman harcamaktan, ne de çalışmaktan kaçmıyor. Yorulmadan 7/24 devam ediyor emellerine.

Fakat bizler para harcamadan cennete girmek, Müslüman nesiller yetiştirmek için zaman harcamadan o nesli elde etmek, boş ve malayani haller içerisinde medeniyetler inşa etmek, uykudan, konfordan feda etmeden zafer dolu bir tarih elde etmek istiyoruz. Elbette bu zafer zinhar gelmeyecek.

Hayatta adadığımız değerin ya da hakkı verilmeyen iman, inanç görüntülerinin gerçekte ne olduğu tüm şeffaflığı ile deşifre oluyor. Evlatlarımız bunun en büyük ve en yakın şahidi olarak bizleri izliyor, ruh ve bedenleri kayıt yapıyor… Biz fıtratımız ve huzurumuz olan ilahi yazılımımıza uygun bir hayat yaşamayınca, “İnsanı Kamil” yolculuğunda kaybediyor ve evlatlarımızı da kaybetmeye hazır bir nesil olarak yetiştiriyoruz. Hem dışa dönük dünya hayatında Allah’tan gayrı sevdalara teslim oluyor, hem de Allah’tan gayrılara teslim olacak bir nesle model oluyoruz. Allah’a yüzünü döndüğünü zanneden kullar olarak bizler buraları pek az düşünüyoruz.

Allah Rad suresi 11. ayeti kerimede buyurur ki: “Kendilerini değiştirmedikçe, Allah bir toplumu değiştirmez”.

Biz Ebeveynler olarak özlerimizi kaybettik, Allah’a Müslümanlar olarak, mümince yaşamaya dair verdiğimiz sözlerimize ihanet ettik. Önce kendimizin, sonra ailelerimizin, sonra toplumumuzun bozulan sürecinde aktör olan biz idik. Bu bozulmanın sorumlusu olarak en kolayı gençlik bozuldu, nesil bozuldu, toplum bozuldu demek oldu… Bu sözü o kadar sevdik ki sanki biz her şeyin hakkını verdik de onlar bize ihanet etti gibi kendimizi kahramanlar bildik ya da hissettik.

Biz burada yenildik. Yiğit düştüğü yerden kalkar. O vakit tüm dürüst ve cesur halimiz ile kalkalım. Rabbe koşalım, özümüze dönelim. “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik. Bizi bağışlar ve affedersen şüphesiz bu senin şanındandır. Eğer ki affetmez isen, sen merhametlilerin merhametlisinin. Biz kime gideriz” diyerek samimi kalpler ile değişim dileyelim ve bedelini ödeyelim. İstikamet tutalım. Allah’ın eşsiz bağışına ve sonsuz lütuflarına ne kadar yakın olduğumuzun şahidi olalım. Rabbim diyene, kulum diyerek dönen ve asla elini boş çevirmeyen Gafur ’ur-Rahime biz de layık olalım….

Selam ve dua ile

HATİCE ŞEBNEM DİKTÜRK  

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.