Empati, “Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmaya çalışması”, ya da “Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve hissetmesi” olarak tanımlanır. Daha açık bir ifade ile empati, bir kişinin kendisini muhatabının yerine koyarak onun duygu, düşünce ve davranışlarını anlayabilme çabasını ifade eder.
Anlama bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak, vakıf olmak demektir. Anlamanın ilk şartı ise muhatabı can kulağı ile dinlemek, sonra da empati yapmaktır. Empati yapabilmek için mutlaka karşımızdaki insanın karşılaştığı olayları yaşamamız gerekmez. Ayrıca onun yaptıklarını kabul etmek ve onaylamak anlamına da gelmez. Empati, muhatabın yaşadığı olaylarda kendimizi onun yerine koyup¸ olaylara onun bakış açısıyla bakabilmek, demektir. Burada asıl olan¸ olayları yeniden yaşamak değil¸ muhatabı doğru olarak anlamaya çalışmaktır.
Empati, çağdaş psikoloji tarafından üretilip terimleştirilen bir kavram olduğu için, İslâmî terminolojide yer almaz. Ancak İslâmî terminolojide yer almasa da, bir düşünce ve davranış tarzı olarak dinî metinler de yer aldığı görülür. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise Hz. Peygamber’in bir genç ile olan diyaloğundaki empati mesajdır.
Söz konusu o genç, zina etmek için Hz. Peygamber’den izin ister, o esnada orada bulunanlar, gencin bu cüretkârlığına tepki göstererek onu uyarırlar. Hz. Peygamber ise sakin bir eda ile o gence “Yapmak istediğin şeyin annene yapılmasını ister misin?” der. Genç bu soruya “Hayır ey Allah’ın elçisi, vallahi istemem!” diye cevap verir. Bu defa Hz Peygamber, “İnsanlar da böyledir. Anneleriyle zina edilmesini arzu etmezler. Peki kızınla zina edilmesini ister misin?” diyerek ikinci bir soru daha sorar. O genç de “Hayır!” cevabını verince, Hz. Peygamber ,“İnsanlar da öyledir. Kızlarıyla zina edilmesini arzu etmezler ” der. Daha sonra genç tövbe ederek Hz. Peygamberin yanından ayrılır.[1]
Hz. Peygamber’in o gençle olan bu diyaloğundan İslâm’ın empatiye olumlu baktığını, “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz” [2] sözünden de empatinin teşvik edildiğini; bu sözün mefhum-u muhalifinden ise kendimiz için istemediğimiz bir şeyi, din kardeşimiz için de istemememiz gerektiğini anlıyoruz.
Kur’an’da da empatinin farklı boyutlarına temas eden bilgilerin yer aldığı görülür. Nitekim Hz. Aişe’ye yapılan iftira sebebiyle nazil olan şu ayetlerin genel muhtevası, bu bilgiler arsında önemli bir yere sahiptir.
“Onu işittiğinizde, erkek ve kadın müminlerin birbirleri için iyi zanda bulunup, ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?”[3] “Siz o iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, işin aslına dair hiçbir bilginiz olmayan o sözleri ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz ve bunu basit, önemsiz bir şey sanıyordunuz. Halbuki o, Allah katında pek büyük bir vebaldir”[4] “Onu işittiğiniz zaman, ‘Bunu konuşmamız bize yakışmaz, hâşâ, bu, büyük bir iftirâdır.’ demeniz gerekmez miydi?”[5]
Bu ayetler, Müslümanlardan anlamadan, dinlemeden peşin hükümlü olmamalarını, Hz. Peygamber’in eşine yapılan böyle bir iftiranın, bir gün kendilerine de yapıla bilineceğini düşünmelerini, bu nedenle konu ile ilgili araştırma sonuçlanıncaya kadar kötü zanda bulunmamalarını tavsiye etmektedir. Nitekim “Ey iman edenler¸ zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıbını aramak için casusluk yapmayın. Bazınız bazınıza gıybet etmesin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Siz bundan iğrendiniz. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah tövbeleri kabul edendir¸ merhamet edendir” ayeti, hem bu tavsiyeyi desteklemekte, hem de dedi kodunun, ölmüş kardeşinin etini yemek kadar iğrenç bir davranış olduğunu ifade etmektedir. Bu ayetlerin delaletinden, düşünce ve davranış tarzı olarak empatiye de bir gönderme yapıldığını anlıyoruz.
Bir diğer ayette ise “Allah’tan başkasına tapanlara hakaret etmeyin; sonra onlar da bilgisizlik yüzünden sınırı aşarak Allah’a hakaret ederler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini güzel gösterdik. Sonunda dönüşleri rablerinedir. Artık O, ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir”[6] denilmektedir. Dolayısıyla bu ayet, şirk de dahil farklı inanışlara sahip olan insanların görüşleri bize ne kadar yanlış ve ters gelse de, onların kutsallarına sövmenin ve tahkir etmenin doğru bir davranış olmadığını açıklar. Daha açık bir ifade ile onların kutsallarına söverseniz, onlar da sizin kutsallarınıza söver, bu nedenle de kendi kutsallarınıza, sövmelerine ve hakaret etmelerine sebep olursunuz, demek ister. Dolayısıyla bize kutsallarınıza hakaret edilmesini istemiyorsanız- ki asla istememeniz gerekiyor- , siz de muhataplarınızın kutsallarına sövmeyiniz ve hakaret etmeyiniz, mesajını verir.
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaslanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et. Kalplerinizdekini en iyi bilen rabbinizdir. Eğer iyi olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.” [7]
Bu ayet ise, evlatların kendilerini ebeveyn yerine koyarak empati yapmalarını önermekte, “Siz onların yerinde olsaydınız, kendinize nasıl davranılmasını isterdiniz? İleride siz de onlar gibi olacaksınız. Öyleyse kendinizi ana-babanızın yerine koyun ve ona göre hareket edin. Onlara güzel davranın” mesajını verir.
Bunların haricinde Kur’an’da -delaleti zannî olsa da- bir çok ayetin empatiyi teşvik ettiği görülür. Bu nedenle empati, insanlar arası ilişkilerin sağlıklı yürütülmesinde önemli bir anlayış ve davranış biçimidir. Dolayısıyla hayatın her alanında insanlar arası ilişkilerin sağlıklı yürümesi/yürütülmesi de büyük oranda buna bağlı bulunmaktadır. Çünkü empati, insanî ilişkilerde doğru davranışı belirleyen ve yönlendiren önemli bir etkendir. Zira empati yapan insan, kendisiyle barışık olan kişidir. Kendisiyle barışık olan insan, insanlarla da barışık olur ve ne hissettiğini daha kolay ve daha rahat ifade etme imkanı bulur.[8]
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, İstanbul 1982, 5/ 256-257
[2] Buhârî, Îmân 7.
[3] Nûr, 24/12.
[4] Nûr, 24/15.
[5] Nûr, 24/16.
[6] En’âm, 6/108.
[7] İsrâ,17/23-24)
[8] Geniş bilgi için bkz. Cemal Ağırman, İdeal Bir Davranış Biçimi Olarak Empati ve Hadislerde Empati Örnekleri, C. Ü. İlahiyat Fakültesi · Dergisi X/2 – 2006, 23-53.