Allah, ileriki yıllarda Peygamber olarak göndereceği bu genci ömrünü adayacağı büyük davasına halel getirmemesi için cahiliyenin kötü adetlerinden koruyacaktı.
“…Yemin ederim ki Allah katında bir din var ki içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir. Ve Allah’ın gelecek bir peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. Gölgesi başımızın üzerindedir. Ne mutlu o kimseye ki ona iman eder, o da kendisine hidayet verir”şeklinde devam eder.
Peki nübüvvet öncesi her an gelmesi beklenen Hz. Peygamber o günlerde ne yapmaktaydı ve o toplum içerisinde nasıl büyümüştü?
Allah, ileriki yıllarda Peygamber olarak göndereceği bu genci ömrünü adayacağı büyük davasına halel getirmemesi için cahiliyenin kötü adetlerinden koruyacaktı. İlahi hitapla tanışmasına kadar yaşadığı hayat, geçmişine dair yaptığı hiçbir şeyden dolayı pişmanlık duymayacak kadar temiz ve sade idi. Öyle ki yirmi beş yaşına geldiğinde güzel hasletlerinden dolayı Mekke’de sadece “Emin” ismiyle çağrılır oldu. Bu sıfat bir insan için en güzel vasıf, O’nun için nübüvvet öncesi kazanılabilecek en ideal paye idi. Nitekim ilk vahyi aldığında korku ve endişe içerisine evine dönünce eşi Hz. Hatice O’na bu vasfını hatırlatacak, “Allah seni zayi etmez” diyecekti. O’nun Allah’tan haber aldığı iddiasına inanacak insanlar, önce kulluğuna bakacak sonra Resul olduğuna iman edecekti. Çünkü Nebi olduğuna en büyük referansı Emin bir insan olmasıydı. Bu sıfatına on beş yıl şahitlik eden eşi Hz. Hatice, O’na ilk inanan olmuştu. Son Peygamberin eşi olarak kaderine yazılan Hz. Hatice’nin de İslamiyet’ten önce üstün iffeti sebebiyle “Tahire” lakabıyla anıldığı bilinmektedir.
Sonuç olarak Hz. Peygamber’in Peygamberlik öncesi yaşamına dair kaynaklarda çok az bilgiler mevcut olsa da O’nun kişiliğini yansıtan bildiğimiz bazı önemli noktalar vardı. Hayata en yakınlarını kaybederek başlamış olması ve kederini paylaşacağı bir kardeşinin dahi bulunmaması, bir insan olarak O’nu sessizliğe yöneltmiş olmalıydı. Çocukluk yıllarındaki bu üzüntü ve sessizlik, yerini gençlik yıllarındaki Hılf’ül-Fudul heyecanına bırakmıştı. Ticaretteki dürüstlüğü ve başarısı, zengin bir tüccar olan Hz.Hatice’nin dikkatini çekecek, onunla evlenerek mutlu bir aile kuracaklardı. Mekkelilerin ihtilaf ettikleri Hacer’ul Esved taşını yerleştirme hadisesinde ise hakemliğindeki isabetli tutumu, O’nun birleştirici rolünü ortaya koymaktaydı.
Tüm bu süreç içerisinde Hz. Peygamber’in en belirgin özelliği üstün bir ahlak sahibi olmasıdır. Kendisine inanan insanlar kendisindeki bu ahlaka bakacak sonra Resüllüğüne iman edeceklerdi. Ve bu inançla yola çıkanlar yeryüzünde güven ve adaleti yaymak için dünyaya barış dini olan İslam’ı anlatacaklardı. Fetihlerin başlangıç noktasını teşkil eden bu değer, kaybedildiği dönmelerde birçok problemlere yol açmıştır. İslam dünyasının son yüzyıllarda yaşadığı çöküşler, Ortadoğu’nun bugünkü acıklı vaziyeti ve ümmetin parça parça olmuş hali yine bu noktada sorgulanmalıdır. Aynı şekilde bu durum İslam dünyasında bir onarımdan bahsedilecekse öncelik olarak hangi noktadan başlanacağı gerçeğini bize bildirmektedir.
Zira çöküş ile diriliş aynı noktadan başlar.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi