islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

Osmanlıların Dünyaya Katkıları 3: Sağlık Yönetimi

Osmanlıların Dünyaya Katkıları 3: Sağlık Yönetimi

Profesör Dr. Kutluk Özgüven

Osmanlı medeniyeti, üç çok farklı sistemin birleşimiyle ortaya çıkmış bir devlet medeniyetidir. Bunların birincisi Avrasya atlı halklarının esnek, müteharrik, merkezsizleşmiş, eşitlikçi örgütlenme modelidir. Boylar anlamına gelen Oğuz da bunlardandı. İkincisi İslamiyet ve Kuran’ın resmi medrese öğretisine bağlı kalmadan anlaşılmasına izin veren Sufi geleneğiydi. Kuran-ı Kerim’in ayetleri ve ruhu hem insanların zihnini hem de yasaları belirlemekteydi. Üçüncüsü de Roma İmparatorluğu gelenekleri, kabulleri ve adına örf denen Roma yasalarıydı. Bu da Osmanlıyı merkeziyetçi bir tarım İmparatorluğuna dönüştürüyordu. Birbirinden farklı olan bu üç sistemin en verimli özellikleri alınarak bir devlet yapısı oluşturulmuştur.  Bu sağlık alanında da bu şekildeydi.

Osmanlı dünyaya ve insanlığa varsayılandan çok daha geniş biçimde katkılar sunmuştur. Bunlardan biri de kitlesel sağlık hizmetleri, yeni tıp uygulamaları ve İnsanların hasta olduklarında toplumun kendilerine yarım edeceğini kabullenmesiydi. Gerçekten de Osmanlılar ilk denebilecek yaklaşımlar sunmuşlardır.

Bunların en başında sürdürülebilir, kendi mali kaynaklarıyla devam eden hastaneler ve içinde tıp fakültesi barındıran üniversite hastaneleridir. Darüşşifa ve darüttıbb adı verilen bu kuruluşlar yönetmelik niteliğindeki bir vakıf senedine bağlı olarak çalışmaktaydı. İstanbul’un ilmi merkezi olan Süleymaniye Camii kompleksindeki ya da Fatih’teki üniversite hastaneleri bunlardandır. Bunların altyapısı olan vakıflar mali yönden hastanelerin devamlılığını sağlarken, bilimsel olarak bağımsız olan hastane hem topluma sağlık hizmetleri vermekte hem yayınlar yaparak diğer tıp fakültelerinin bunlardan yayınlanmasını gerçekleştirmekte hem de yeni doktorların eğitimini sağlamaktaydı. Oysa Avrupa’da fakülte hastaneler henüz o dönemde bulunmuyor, tıp bilimi fazla ilerlemiş değil, hastaneler Hristiyan dini cemaatlerin elinde onların öğretileri ve kabullerine bağımlı, halka genel hizmet vermeyen çok daha dar yapılardı. Günümüzde dünyadaki vakıf-üniversite-fakülte sistemi buna çok benzer olduğundan, bunun bu şekilde ilk yaygın uygulaması da Osmanlılarda olduğundan, çağımızdaki sağlık modelinin Osmanlı’dan çıktığını iddia etmek yanlış olmaz.

Osmanlıların bir diğer yeniliği de psikiyatrinin temellerini oluşturmuş olmalarıdır. Müslüman toplumda ve mahalle örgütlenmesinde deliler şefkat duyulan ve topluluğun birlikte baktığı kişilerken, ruh hastalıkları, depresyon, sinirsel bozukluklar, bağımlılıklar suç ya da anormallik değil hastalık olarak görülmekte ve tedavisi yapılmaktaydı. Batıda kötü ruhların eline geçmesi, cinlerin ve şeytanların denetimine girmesi ve dışlanması öngörülen ruhi hastalıklardan mustarip kişiler Osmanlı medeniyetinde ruh hastalıkları kiniklerinde uzun süreli tedaviye tabi olabiliyorlardı. Bu ruhi rahatsızlıkların giderilmesi için hem gıda ve ilaç yönelimli hem de dine dayalı bireysel sohbet ve müzik yönelimli yaklaşımlar yapılmakta, İbni Sina tarafından başlatılan makamlarla psikolojik sorunların tedavisi ilişkisi Osmanlı’da uygulamalı olarak geliştirilmekteydi. Bu bakımdan psikiyatrinin de ruh sağlığı hastanelerinin de bağımlılığı önleyen rehabilitasyon merkezlerinin de geniş çaplı toplumda yaygın kullanımı Osmanlılarda ilk gerçekleşmiştir.

Günümüzde nerdeyse ülkeler arası savaş ve iç siyasetin temel unsuru haline gelen aşı da Osmanlılarla dünyaya yayılmıştır. Aşı, ilk olarak Çerkez kabilelerin kalıcı estetik sonuçlarının kendilerini ekonomik sıkıntıya sokacak olan Çiçek Hastalığının, enfekte olmuş ineklerin dokularının tatbikiyle vücudun önceden alıştırılması yöntemiyle başlamıştır. Osmanlı darüşşifalarında bu halk sağlığında uygulanabilir hale getirilmiştir. Bu yöntem daha sonra Fransızlar tarafından daha da ilerletilerek günümüzdeki şekilde aşılar ortaya çıkmıştır. Kısaca bugün iki Türk asıllı bilim adamının bulmasıyla iftihar etiğimiz mRNA aşısından iki asır önce yine gelişme Türkiye’den çıkmıştır. Kısaca, yaygın sağlık hizmetleri, halk sağlığı yaklaşımı ve elit değil halkın her kesimine uzanan tıbbi bakım, kurumsal yapısıyla birlikte Türklerin Ortaçağ denilen zaman aralığında başlattıkları ve günümüze kadar gelen bir Osmanlı yenilikleridir, alıp uygulanması sayesinde dünyada günümüzdeki hastaneler ve tıp fakültesi hastaneleri ortaya çıkmış, psikiyatri ve aşı yöntemleri de ilk olarak toplumsal ölçekte uygulanmıştır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.