islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4470
EURO
34,7327
ALTIN
2.436,33
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

POLİS SORGUSU ll

POLİS SORGUSU ll
12 Ağustos 2022 10:00
A+
A-

Ucube Bir İftiranın Perde Arkası

Sevgili okurlar bu haftaki yazıma,  polis sorgusunda önüme çıkan bir hususu kısaca açıklayarak başlamak istiyorum. Zira konunun vahametinin anlaşılması için bu arka planın bilinmesinin elzem dolduğunu düşünüyorum.

Uşak Belediye Başkanı Nurullah CAHAN ve gurubunun doğrudan bana tavır almaları, aleyhimde tezvirat ve yayın yapmaları; Uşak AK Parti’de büyük tepkilere sebep olmuştu. Nitekim Uşak Üniversitesinde memur olan müfteri Sezayi DAŞDEMİR, AK Partide meydana gelen tepkileri, Emniyet KOM ifadesinde, farkında olmadan itiraf etmişti.  Tepkiler üzerine CAHAN strateji değişikliğine gitmek ve başka arayışlar içine girmek mecburiyetinde kalmıştı.

CAHAN,  MHP İl Başkanı Muhterem KURUÇAY’ın aleyhimde konuşturulmaya müsait bir isim olduğunu keşfetmekte geç kalmadı. Tahsili, terbiyesi tam da istedikleri gibiydi! Ama asıl siyasi konumu itibariyle biçilmiş kaftandı! MHP’nin bölünme ve İyi Partinin ortaya çıkışı sürecinde, fazla irdelemeye fırsat olmadan yetkilendirilmiş bir il başkanıydı.

O dönemde KURUÇAY maddi sıkıntılar içindeydi.  Kendisinin ve/veya eşinin yanında çalıştığı patronları FETÖ’cülükten tutuklandığından dolayı maddi sıkıntılar çektikleri Uşak’ta konuşuluyordu. Böyle bir ortamda KURUÇAY ailesinin imdadına CAHAN ve konjonktür yetişti!

İcraatlarıyla MHP camiasından da büyük tepkiler alan dönemin İl Başkanı KURUÇAY, Belediyenin kendisine sağlayacağı imkânlarla ekonomik durumunu düzelteceğini öngörmüş ve bu sebeple CAHAN gurubunun sözcüsü olma teklifini hemen kabul etmiştir. O dönemde bir gazeteci beni bu konuda bilgilendirmiş ve “Hocam, CAHAN ve KURUÇAY aleyhinde anlaştı bu saatten sonra KURUÇAY’dan gelecek salvoları bekle.”  demişti.

CAHAN yaptığı operasyonla bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Bir taraftan Ak Partiden gelecek tepkileri en aza indiriyor, diğer taraftan MHP il başkanını, kendi dini gurubunun amacı doğrultusunda kullanmış oluyordu. İş KURUÇAY’a ihale edilmiş,  CAHAN ve cemaati rahatlamıştı.

Nitekim her şey planlandığı gibi yürüdü. KURUÇAY, FETÖ ile mücadele maskesi altıda partisinin kurumsal kimliğini kendi süfli çıkarları için kullanarak MHP Genel Merkezini yanlış bilgilerle iğfal etti. CAHAN da,  onun emeklerini boşa çıkarmadı!

Nasıl bir düzenek kurulduğu sonraki süreçlerde peyderpey ortaya çıktı.  Bu gerçeğin ilk işaret fişeği 09.011.2017 tarihinde basında: “MHP İl Başkanı Ak Partili Belediyenin Paralı Askeri Çıktı”, “Kuruçay’ı Maaşa Bağlamışlar” başlıkları altında bir haberle ifşa oldu.  MHP İl Başkanının belediyenin taşeron şirketi UTAŞ’da işçi olarak maaşa bağlanması, nasıl bir menfaat örgüsü içinde faaliyet yapıldığını göstermekteydi.

Tabii bu işin başlangıcıydı. Maaş ve sigorta,  başkaca sağlanan çıkarların yanında muhtemelen devede kulaktı. Zira KURUÇAY’ın kendisi ve yakınları üzerinde büyük mal varlığı artışı olduğu iddiası Uşak’ta çok konuşulan bir konudur!  Nitekim KURUÇAY, 19. 02. 2022 tarihinde açılışı yapılan bir Güneş Enerji Sistemleri ve Elektrik Santralleri firmasının yönetim kurulu başkanı olmuştur. O artık bir iş adamıdır!

Bütün bunlar olacak şeyler değildi ama oldu. Namuslu Ak Partililerin de MHP’lilerin de hazmedemediği ve hazmedemeyeceği bu kirli ilişkiler ağı nedeniyle ne yazık ki Uşak’ta sayısız farklı el sayısız farklı cepte dolaştı!

Büyük Tezgâh: Rektör Yurtta Sulh Konseyi Üyesi

2016 Ekim ve Kasım aylarında Kumpas ekibi Muhterem KURUÇAY’a, arka arkaya gürültülü basın toplantıları düzenletmişti. Bana attığı bütün iftiralar,  savcılığın ve emniyetin hakkımda hazırladığı ve gizli olması gereken dosyadan servis edilmişti!

KURUÇAY’ın iddiaları arasında devletin ve savcılığın dosyasında olmayan tek istisna suçlama/iftira Yurtta Sulh Konseyi Üyesi olduğum iddiasıydı!  Bu iddia dosyanın dışarı sızdırılmasından öte, uydurma delil tasarlanmasına dair somut bir kumpas deliliydi. Çete, kapalı kapılar ardında kurulan bu büyük tezgâhı KURUÇAY’la paylaşarak büyük bir hata yapmışlardı!

Sayın savcılar,  KURUÇAY’a sadece bu konuyu sorduklarında bile şebekeyi ve uzantılarını çorap söküğü gibi çözerek suçluları kulağından tutup mahkeme önüne getirirler. Doğrusu devletimden, devletimin helal süt emmiş savcılarından beklentim budur. 

Şöyle ki; Muhterem KURUÇAY, ben gözaltına alınmadan yani cep telefonuma el konulmadan 42 gün önce 09.11.2016 tarihinde yaptığı basın toplantısında benim, darbe cuntacılarını ifade eden, Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğumu iddia etmişti.  Bu tarihte hakkımda yürütülen sözde gizli soruşturma dosyasında böyle bir bilgi yoktu!

Peki, nereden çıkmıştı bu iddia?

 Kuruçay Cep Telefonumdaki Whatsapp Mesajını Nereden Biliyordu? 

KURUÇAY’ın hâlihazırda elimde olan ve suç duyurusuna ekleyerek savcılığa da sunduğum basın toplantısı videosunu izledim. MHP kurumsal kimliğinin arkasına saklanmış olmanın verdiği özgüvenle konuşmanın şehvetine kapılmış doludizgin gidiyordu!   Toplantının bu kısmında okuduğu kâğıttan başını kaldırmış ve irticalen:

Sait ÇELİK’in de Yurtta Sulh Konseyi’nin Uşak’taki kaçıncı adamı olduğu, görevinin ne olduğunu ve ona destekçi olanların da sonunun ne olacağını göreceksiniz.demişti.

KURUÇAY;  kumpas şebekesinin gizli kalması gereken ve aralarında paylaştıkları bu mahrem bilgiyi,  ağzından kaçırmış, bizim bir gün bu pazılın parçalarını bir araya getirebileceğimizi hesap edememişti.  Allahu alem Rabbimin Enfal 30’da ifade ettiği: “Onlar plan yaparlarken, Allah da plan yapıyordu. Allah, plan yapanların en hayırlısıdır/ustasıdır ” ayeti tecelli ediyordu. Evet Dostlar. Olayın nasıl bir kumpas olduğunu ifşa eden soru şu:

9 Kasım 2016’da Muhterem KURUÇAY, gözaltına alındığımda bana isnat edilecek Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğum iddiasını, yani telefonumun içindeki mesajı nereden biliyordu?

Zira dosyaya göre bu mesaj, 22 Aralık 2016 sabahı gözaltına alınmamla birlikte el konulan cep telefonumdan çıkan bir materyaldi.  Darbe teşebbüsü gecesi 16 Temmuz saat 02.30’da eski Özel Kalemim tarafından telefonuma gönderilen bu fotoğraftan bihaberdim. Ta ki;  Emniyet KOM’da sorgucu polis, telefonumdan çıkan fotoğrafı önüme koyup;

15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbeciler tarafından sözde sıkıyönetim komutanı görevlendirmesine ait doküman darbe girişimi gecesi saat 02:30 sıralarında sizin telefonunuzda kayıtlı olduğu tespit edilmiştir, ifadenizi veriniz.” deyinceye kadar!

Bu soruya:  “Twitter hesabımdan ilk darbe teşebbüsünü duyduğum anda halkı direnişe davet ettim. Darbeye karşı konulması konusunda yoğun bir şekilde halkı sokaklara davet ettim. Bu liste muhtemelen gecenin sonuna doğru telefonuma gelmiş bir paylaşım ya da benzeri twit mesajıdır. Otomatik olarak telefonumun hafızasına atılmış bir dokümandır. O gece bu dokümana baktığımı dahi hatırlamıyorum.” şeklinde cevap verdim.

Bu mesajın benim telefonuma ne niyetle, kim tarafından ve saat kaçta gönderildiğini gayet iyi bildikleri halde bunu gizlemişler ve böylece FETÖ’cülüğüme en önemli delili üreterek kumpas mahsulü bu soruyu sormuşlardı!

Benim cep telefonumdaki mesajlara, bilgilere ve konuşmalara daha önceden kim, nasıl vâkıf olabilir?  Durumu tespit ettikten sonra sordum soruşturdum. Bunun jandarma, polis ve MİT tarafından tespit edilebilmesinin teknik olarak mümkün olduğu söylendi.  Hatta MİT’in İsrail’den aldığı bir program ile bu takiplerin kolaylıkla yapılabildiği ifade edildi.

Kumpası kuranların polisle irtibatını zaten tespit etmiştim. Ancak işin içinde MİT’den bazı görevlilerin de kullanılmış olabileceği ihtimali doğrusu beni üzdü. Bu hakikati Sayın Hakan Fidan’a da bu vesileyle arz etmiş olayım…

Çete Üyeleri Emniyet, Savcı, Hâkim ve MİT Biziz Dedi mi?

Bu şebekenin Belediye şirketi UTAŞ’ta sabıkalardan oluşturulan ayrıca başka bir silahlı çete kurduğunu, aldıkları 18’er yıllık ağır hapis cezasının istinaf mahkemesi tarafından da onaylanmasından sonra itirafçı olan N.G. Uşak 1. Ağır Ceza mahkemesinde açıkça anlatmıştı.   İtirafçının suça azmettirici olarak isimlerini verdiği Belediye Başkan Yardımcısı ve UTAŞ Başkanının: “ MİT’ den kartımız var, adliye de biziz emniyet de biziz, hâkim, savcı da biziz, emniyete dahi gitmeyeceksiniz.”  diyerek kendilerini suç işlemeye teşvik ettiklerini itiraf etmişti.

İşte böyle bir ortamda hakkımızda işlemler icra ediliyordu. İddianamede, telefonumun legal olarak izlendiğine ve dinlendiğine dair bir iz ve emare bulunmuyor. Yani bana yasal dinleme yapılmadı. Bir başsavcı, FETÖ şüphelisi olduğuna kanaat edip gözaltına alınmadan 1,5 yıl önce hakkında UYAP kaydı açtığı ve sözde takip ettiği bir şüpheliye neden yasal dinleme yapmaz?

Bizce bunun nedeni çok açık. Çünkü çete beni gayri yasal yollarla zaten dinliyordu. Dinledikleri konuların tape haline gelmesini istemediler. Zira bu takdirde FETÖ ile samimiyetle mücadele ettiğime dair sayısız telefon tapesi,  somut delil niteliğinde resmi evrak haline gelecekti.  Kumpas bozulacak ve operasyon düzenlemekten vazgeçmek zorunda kalacaklardı.  Bu hakikat dahi başlı başına başka bir kumpas delilidir.

Uydurma Delillerle Yazılan İddianame   

Emniyet KOM,  22 Aralık sabahı el koyduğu telefonumdan elde ettiği Whatsapp içeriğini sanki bu bilgiye yeni vakıf olmuş numarasıyla soruyordu! Hâlbuki telefonunda ne işi var dedikleri bu mesaj aşağıda görüldüğü gibi saat 23.45’de sosyal medyada dolaşmaya başlamıştı.

Başsavcı Mustafa GÜMÜŞ, iddianamesinin 168. Sayfasında;  “Bursa İl Jandarma Komutanı Yurdakul AKKUŞ ile koruması Ertuğrul YÜKSEL’den ele geçirilen sözde Yurtta Sulh Konseyince hazırlanan atama listelerinin ele geçirilmesine dair belgeler, başlığı altında bu konuyu işlemiş ve;Söz konusu listenin 16 Temmuz 2016 02.30.03 saati itibariyle şüphelinin cep telefonunda yer almasının olağan kabul edilemeyeceği, diyerek uydurma bir delille büyük bir iftiraya imza atmıştı.

Aristoteles;  “Utanç; gençlerin süsü, yaşlıların yüz karasıdır.”  demiş.  Gerçekten de suç icat ettiğini bile bile iddianamesine bunu yazan başsavcı, böyle bir utanca imza atma talihsizliğine kendini mahkûm etmişti.

Sonuç olarak kumpasçılar darbenin ilk saatlerinden itibaren sosyal medyada dönmeye başlayan bu dijital materyali bana kimin ne niyetle gönderdiğini çok iyi biliyorlardı.  Sıkıyönetim Komutanları Listesini FETÖ’cü olduğuma dair en önemli delil diye pazarladılar.  Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğum iddiasını yani hain darbe teşebbüsünü sevk ve idare eden kişilerden biri olduğumu dışarıdaki çete elemanlarına servis edip büyük bir algı çalışması yaptırdılar.

Bütün bunları yapanlar aldıkları maaşı çoluk çocuklarına nasıl yedirdiler, yediriyorlar,  nasıl uyudular, uyuyorlar bilmiyorum. Ne diyeyim, ne düşüneyim?  Maalesef Uşak’ta büyük bir servet haksız ve hukuksuz yollarla el değiştirdi. Herkes oradaydı, herkes her şeyi gördü!

Sezayi Daşdemir Yoluyla İstihbarat Müdürüne Kurulan Tuzak

Bu araya bir bilgi sıkıştırmanın çetenin ifşası açısında önemli olduğunu düşünüyorum.  Muhterem KURUÇAY’ın en yakınında bulunan ve bir anlamda onu yönlendiren Sezayi DAŞDEMİR, Üniversitede çeşitli soruşturmalar geçirdiği için bana husumet duyuyordu. Yeri geldikçe kendisinden bahsedeceğim DAŞDEMİR,   KOM’daki ifadesinde benim aleyhime polislerle içli dışlı olduğunu açıkça söylemişti.  İfadesinde,  Emniyet Güvenlik Şube Müdürü Selahattin KÖSE tarafından kendisine telefon edildiğini ve Terörle Şube Müdürlüğüne davet edildiğini burada TEM müdürü Ayhan CEYLAN ile görüştüğünü söylüyor. Gerçek şu ki, DAŞDEMİR, Emniyet Müdürlüğü içinde teşkilata sızmış bazı çürük elmalarla işbirliği halinde bu kumpasın her aşamasında etkin rol aldı.

Müfteri bu durumu KOM ifadesinde şöyle ifade etmektedir; “..paralel yapı mensubu O.N.K. Üniversitede sosyal tesislerin bahçesinde bana,yabancı uyruklu öğrenciler hakkında tezvirat (dedikodu) yaptığımı bu konuda birçok akademisyenin ekmeği ile oynadığımı, üniversitenin gelirlerine balta vurduğumu söyleyerek gidip emniyetçilerle oturan herkesi biz biliyoruz, bunlarla rektöre bir şey yapamazsınız, biz emniyetçilerle oturanların hepsini biliyoruz, şeklindeki söyleminden Rektör Hoca’nın her türlü bilgiye vakıf olduğunu ve yeri ve zamanı geldiğinde bunların hesabını soracağız, odana girip çıkan emniyetçilere pek güvenme bu işleri bırak git işine gücüne bak.” dediğini iddia etmektedir.

Elbette bu ifade baştan aşağı bir kurgu ve senaryodur.  Hemen arkasından da şöyle devam etmektedir: “..Bu söylemlerden de emniyetin içinde de bu yapının faaliyetleri olduğunu ve rektöre bilgi geldiğini düşünüyorum, bu sebeple de emniyetten uzaklaştım. Hatta Ali Galip BALTAOĞLU emniyetteki İstihbarat Şube Müdürünün akrabası olduğunu her yerde ve ortamda söyleyerek kendisi hakkında ve üniversite hakkında bilgi vereceklere bir nevi baskı kurduğunu biliyorum.”

Evet, emniyetle birlikte çalışıyormuş yani muhbirlik yapıyormuş ama bakmış ki emniyetten bilgi sızıyor, hemen emniyetten uzaklaşmış!

Emniyet KOM’daki bu ifade, emniyet amirlerini hiç rahatsız etmemiş! Neden?

DAŞDEMİR, bu kez kime iftira atıyor. O günün İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’i hedef alarak, kumpası ifşa eden Öğretim Üyesi Ali Galip BALTAOĞLU’na!

Bu hikâyeyi de şöyle bir senaryoya dayandırmış. Meğer Uşak Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Kütahya’nın Emet ilçesinin Kayı köyündenmiş.  BALTAOĞLU hocanın babası İstanbul doğumlu olmasına rağmen dede memleketi olan Kütahya Emet ilçesi üzerinden akrabalık üretmişler.

Böyle bir ayrıntıyı kim bilebilir? Elbette kişilerin nüfus ve nesep bilgilerine sahip olan, bu tür kayıtlarına rahatlıkla ulaşabilen güvenlik ve istihbarat görevlileri…

Peki;   bunun üzerine kim neden oyun kurar?  Soruyu şöyle de sorabiliriz, Emniyet Müdürlüğü içinde İstihbarat Şube Müdürüne kim tuzak kurdu ve onun harcanmasına neden oldu?

Sezayi DAŞDEMİR 23 Temmuz 2016’da yine kumpas ekibinin kurguladığı kimliği bilinmeyen Ahmet BOZKURT adlı ihbar mektubuyla Ali Galip Hoca hakkında resmen FETÖ/PDY soruşturması başlatıldığını bilmekte ve İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’in bu FETÖ/PDY şüphelisine bilgi aktardığı iddiasını 25 Temmuz 2016 tarihinde verdiği ifadeyle kayda geçirmektedir!

Aldığım bilgilere göre bunun iki nedeni var. Bunun birinci nedeni, rektör atanma sürecinde İstihbarat Müdürünün,  rektör Sait ÇELİK’in FETÖ ile ilgisi yoktur diye Ankara’ya doğru bilgi göndermiş olması.  İkinci nedeni ise Uşak Belediyesinin FETÖ istismarı yaparak açığa aldığı 49 kişiden 47’sinin FETÖ’cü olmadığını Ankara’ya raporlaması! İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’in suçu bu imiş!

Sebep ne olursa olsun emniyet teşkilatı içinde birbirlerine operasyon yapan ekiplerin olduğu anlaşılıyor!  Yoksa sivil bir memur Emniyet KOM’da Emniyet İstihbarat Şube Müdürünü zan altında bırakacak ifade veremez.

Hasan Rıza İlbeyli Hesabından Daşdemir Paylaşımları 

KURUÇAY ile birlikte olan DAŞDEMİR, polisle çalıştığını zaten inkâr etmiyor, bunu her fırsatta gerçek hesabında dahi ifşa etmekten kaçınmıyordu.  Sahte hesap olarak kullandığı Hasan Rıza İlbeyli hesabından DAŞDEMİR, sosyal medyada yüzlerce tivit atarak FETÖ’cü olduğumun yaygarasını yaptı. Ayrıca hakkında açılan disiplin soruşturmalarında kendisine ceza teklif eden tüm soruşturmacıları da FETÖ’cü ilan ederek Emniyet KOM’a şikâyet etti.

Bir örnek olması açısından DAŞDEMİR’in ben cezaevindeyken hakkımda doğruya tanıklık edenleri tehdit ve yıldırma amaçlı aşağıdaki iki paylaşımını sunmak yararlı olacaktır.

Kumpastaki oyunların ( ki sonra bu konulara gireceğiz)  5 Mayıs 2017’de deşifre edilmesi üzerine 6 Mayıs 2017’de DAŞDEMİR: ”Soruşturmalarda gizlilik ihlali suç değilse biz de tapeleri yayınlayalım olur mu?”  diye soracak, savcılar ve emniyetin ilgili birimleri ise sen kimsin tapenin senin elinde ne işi var diye sormayacaktır!

DAŞDEMİR’in Hasan Rıza İlbeyli sahte isimle Emniyet Müdürlüğü KOM SİBER PROGRAMI’nın resmini çekip gülücük işaretiyle, “Çok komiksiniz. Hepinizi tanıyoruz. Başınız da gidiyor.” şeklinde yayın yapması da savcıların ve polislerin araştırma alanına girmeyecek yani onları hiç rahatsız etmeyecektir!

Hesabın Kime Ait Olduğu Nasıl Tespit Edildi

Hasan Rıza İlbeyli sahte hesabından çok yoğun algı ve iftira operasyonları yapılıyor, rektör FETÖ’cü değildir, kumpas kuruldu diyenlere saldırılıyordu.  Bu saldırıya uğrayanlardan biri olan Gazeteci Kazım ŞEN, hesabın kimliğini belirlemek için bu hesabı, şifreyi unuttum işlemine tabi tutarak aşağıdaki bilgilerine ulaşıyor.

Söz konusu e posta adresi Sezayi DAŞDEMİR’in  e-posta hesabıdır. Telefon ise 0 531 … 607  şeklindeki onun şahsi telefonudur. Her şey çok açık değil mi?

Bu konuda DAŞDEMİR arkasında bir delil daha bırakmıştır.  TBMM lokantasında Ali Galip BALTAOĞLU ile Ak Parti Milletvekili Dr. Alim TUNÇ yemek yedikleri sırada DAŞDEMİR de yan masada dönemin MHP İl Başkanı Muhterem KURUÇAY ile yemek yemektedirler. Bu sırada DAŞDEMİR, yan masanın fotoğrafını çekip İLBEYLİ hesabından yayınlamıştı.

İşte Delil İşte Kumpas:  Fetullah’ın Resmi

Fethullah GÜLEN’in “Hain cunta girişimini AMASIZ ve FAKATSIZ NEFRETLE KINIYORUZ” şeklindeki ifadesini içeren resmi, cep telefonumda bulunmuştu.

Polis bu resmi de bana sordu. Ben de darbeden bir gün sonraki gece bu resmin bana geldiğini ancak bunu kimin gönderdiğini hatırlamadığımı ifade ettim. Ayrıca bu resmi etiketleyerek “MOSSAD vb. örgütler Fethullah’ı kullana kullana karakterini iyice yalama etmişler, 78 milyonun aklıyla alay ediyor hain.“ şeklinde sosyal medyamda “Rektör” sıfatıyla aşağıdaki gibi paylaştığımı ifade ettim. Hâlbuki KOM ve emniyetin siber birimleri zaten beni adım adım takip ediyor, bu resmin böyle bir paylaşımda kullanıldığını,  bunun da benim lehime açık bir delil olduğunu gayet iyi biliyorlardı!

Maalesef bu resmi saat kaçta kimin ve ne niyetle bana gönderdiğini ve bu resim geldikten hemen sonra onu etiketleyerek paylaştığımı ifademde söylememe rağmen bu paylaşımı yok sayarak cebimde Fetullah’ın resmini taşıdığım yaygarasıyla büyük bir iftiraya daha imza atmışlardır.

 FETÖ’cü Olduğuma Ankara Nasıl İkna Edildi!

Görevini kötüye kullanan adliye ve emniyet mensupları bu iki art niyetli kurguyla Uşak eşrafını, benim FETÖ’cü olduğuma ikna etmeye çalıştılar. Rektör FETÖ’cü değil diyerek bana kefaletlerini ortaya koyan kişilere:  “Devlet rastgele iş yapmaz, size söyleyemeyeceğimiz bazı gizli şeyler var, rektör FETÖ’nün önde gideni…” denilerek onların tepkilerini etkisiz hale getirmek istediler.

Ayrıca Başsavcı ve ekibi, icat ettikleri bu iki delille Ankara’daki üst düzey yetkilileri benim FETÖ’cü olduğuma ikna etmeyi başarmıştı!

Ankara’ya gidip oradaki önde gelen yetkililere “Sait ÇELİK FETÖ’cü değil, Rektörümüze kumpas kuruldu diyen Milletvekillilerimize ve STK başkanlarımıza : “Sait ÇELİK Yurtta Sulh Konseyi üyesi,  cebinde Fetullah’ın resmi çıktı, Rektörün cep telefonunda bunların ne işi var” denilmiştir.

Elbette bu art niyetli senaryolar, bürokratik ve siyasal çevrelerde çarptırılarak büyük bir hakikat ortaya çıkarılmış gibi CAHAN ve GÜMÜŞ tarafından propaganda edildi. Bizzat güvenlik mensupları ve yargı tarafından uydurulmuş ucube deliller bir başsavcı tarafından büyük bir özgüvenle savunulunca akan sular durdurulmuştu! Soruşturmanın gizliliği ilkesi şebekenin kurduğu kumpasın gizliliğini sağlamıştı!

Bu günkü yazımızı duygulara tercüman olan rahmetli Abdürrahim KARAKOÇ’tan bir dörtlükle tamam edelim.

Mevzuatlar kısıyor hakikatin sesini
Kulaklar sağırlaştı, lisanlar kör ve topal
Zorbalar talan etti adalet ilkesini
Dert yükü ağırlaştı, vicdanlar kör ve topal

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.