islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C

Postmodern Çağda Müslüman Anatomisi 

Postmodern Çağda Müslüman Anatomisi 
Müslümanın eleştirel aklı, her türlü sosyalist zihniyetinden ötesinde  her mazlumun ve her ezilenin yanındadır. Bir ideolojiden de öte pratik olarak ezenlere karşı devrimci bir akıldır. Bu akıl,  Tevhid peşinde yaşanmış farklı dini tecrübe algılarını hoşgören, tarih içinde şirke bulaşmış  ama aslı İslam olan her dini düşüncenin aradığı kök hakikat algısının İslam’ın ta kendisi olduğunu öğreten bir akıldır. Ahlak, Hak ve adaleti vurgulayan bu “yapıcı eleştirel” akıl sayesinde Müslüman, yaşadığı ortamı öyle yumuşatır ve hazırlar ki en büyük düşmanı olan firavunları bile beklemediği zemin ve zamanda o çok güvendikleri silahlarıyla hatta önemsedikleri maddi zenginlikleriyle cesetler olarak ani   ve keskin darbelerle köpük gibi su üstünde batıp batıp çıkarıverir.
Müslümanın gönlü ise muhabbetle dolu olup Allah için çarpan kalbi sayesinde ne Züleyha’yı umutsuzca çöllerde arayan ne onu şehrin neon ışıklarında boğar. Dahası Müslüman, aynı zamanda tam ters uçta kadından ve hatta dünya güzelliklerinden kaçarak kendini dağlara vurup manastırlar inşa edip münzevi bir hayat peşindeki Ruhbanlar kadar aşırıya kaçıp kendini soyutlayarak Rabbe adamaz. Aksine Müslüman, kalbinde “Mevla’ya derin muhabbet ve Züleyha’ya aşk” dengesini  iman şekulu ile daima korur. Öyle ki kalbi, aşkın metafiziğini çözüp onun fenomenolojisini ortaya koyarak bir romantikten de ötede ilahi muhabbet dolu ama Züleyha’nın şahsında onun modelliği sayesinde ve onun gölgesi  veya yardımıyla anladığı maddi aşk sayesinde bütün mahlukata bir derece inmiş  bir sevgi  besler. Zira bilir ki “aşk gözü karartır, muhabbet öze iner”. Yine bilir ki Kitabı Kur’an, Züleyha’nın, onu kör edici aşk ile Yusuf’a bağlanmasını kınamayan ama tuzak ve hileler dolu yönteminin yanlışlığına vurgu yapan yaratıcı ve yapıcı bir muhabbet önermektedir. Bu sebeple Müslümanın kalbi gülerken bile ağlamaklı olan; kör edici sevdadan da öte Mevlasını kalp gözüyle görebilen “İhsan” makamındaki muhabbetle doludur.
Müslümanın bedeni, katı bir materyalistten de öte, maddenin esiri olmayan, aksine daima ona “Rabbinin kölesi” oluşunu hatırlatan; kanının, teninin, renginin alabildiğine farkında olan, onları inkar etmeyen ama onları ideolojik bir saplantıya veya kupkuru bir mitolojiye dönüştürmeyen aksine; şanlı tarihini inşa edici her daim ve  şimdiki an olduğunu bilen, Selahaddin benim, Fatih benim, Yavuz içimde yaşıyor” diyebilen, yeni model olma hevesinde ve duasında tarihsel zamanların “dindar”, dindarların ise tarihsel inşa edebilen bir kişilik olduğunun bilincinde olandır.
O, Göktürklerden beri milli kutlu kızıl elma yolculuğunun farkında olurken “Tanrı Dağları kadar milli ve yerli, Hira kadar devrimci  ruh ile alemi okuyabilen ve “Hanif Müslümanım!” diye haykırabilen yegane insandır.
Son olarak Müslüman ruhu, bedenine can veren, kimlik, kişilik ve benliğinin farkında olan, anlama ve idrakini yaban fikirlere teslim  etmeyen bir ruhtur. bu ruh,  kendini terbiye edilebilir bir can gören; her türlü esnek cinsiyetten ve cinsiyetsiz, liberal hatta makineden ruhsuz olmaktan  dahası her türlü  beşeri acıdan sıyrılmış transhuman anlayışlardan öte “Sonsuz Varlığa daima kendini zincirleyen”, “Sonsuz Varlığa köleliğin Ruhuna farkındalık bahşettigini ve O’na ait olduğunu” her daim izhar eden bir ruhtur. Dahası “Sonsuz’a köle olanın  tüm fani mahlukata  özgürlük bahşettiğini  eşyaya ruh kattığını haykıran, bunu diliyle söyleyebilen, elleriyle yapabilen gönlünü adayabilen dinamik, alem ile dingin bir uzlaşı içinde olabilen  evrenin ötelerini metafiziği kucaklayıcı bir RUH’tur…
Prof. Dr. Mustafa Alıcı 
ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.