islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3680
EURO
34,9842
ALTIN
2.325,98
BIST
9.102,91
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

SALGIN BİZE NE SÖYLÜYOR?

SALGIN BİZE NE SÖYLÜYOR?
14 Ocak 2022 09:20
A+
A-

On yılı aşkın bir zamandır, hem dünyada hem de ülkemizde, ardışık olarak bir birinden zor günler geliyor. Tam selamete ereceğiz derken, zuhur eden yeni bir dalga bir önceki sıkıntı ve zorluk dalgasının boyunu aşıyor. Geçmiş zor ve sıkıntılı yokluk yıllarına nispeten, bolluk ve rahatlık dönemine denk gelen yeni kuşaklar bu rahatlığın biteviye devam edeceğini vehmediyorlardı. Yaşadıkları izafi rahatlık ve bolluğu aslında, ellerinden çıkmakta/alınmakta olan nice esaslı değer bahasına, üstüne üstlük bir de yaşamadıkları yılları satmak, gelecek kuşakları bile borçlandırmak karşılığı yaşadıklarını ne yazık ki idrak edemediler.

Son olarak, dünya ölçeğinde bir salgının sebep olduğu, temel hak ve hürriyetlerin “Bilim Kurulları” telkini/zoruyla askıya alındığı zorlu bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç nereye evrilecek, ardından daha neler gelecek? Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki; yaşadığımız bütün bu zorlu süreçlerden alınması gereken birçok ders ve ibret var. Meşhur Atasözümüzün dediği gibi: Bir musibet bin nasihatten evladır!

Pekiyi, ciltler dolduracak bir manayı mündemiç bu altın levhayı müktesebatımıza nakşeden ceddin ahfadı olarak bizler, yaşamakta olduğumuz musibetler silsilesinden gerekli nasihati alma kabiliyetine sahip miyiz? Yaşanan bu sıkıntılar, hepimizi evlerimizde, şehirlerimizde tutsak haline koyan, insanı insana en büyük düşman haline getiren bu salgın bize ne gibi bir nasihatte bulunuyor?

Sakın ha, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eskisi gibi yakın olamayız. Yeni, dijital bir düzen kurulacak. Artık eskiyi unutun.” gibi teraneleri tekrarlamayın! Aylardır bu mavallara maruz kalmaktan dolayı bir hayli doluyuz zaten.  Bu sözleri temcit pilavı gibi tekrarlayanlar, bilerek ya da bilmeyerek şeytanın ve taraftarlarının müdafii ve pazarlamacıları oluyorlar. Şeytanın taraftarları (Hizb-uş Şeytan[1]), bugüne kadar yürüttükleri gizli açık ifsatlarını salgın vesilesiyle arzuladıkları neticeye ulaştırmak ve insanlığın boynuna bir daha çıkmamak üzere kölelik tasmasını –siz çipini diyebilirsiniz- takmak istiyorlar. Kendileri de dijital düzenleri vasıtasıyla herkesi ve her şeyi tanrı gibi gözetleyip kontrol etmek emelindedirler.

“Yeni bir dünya düzeni kuruluyor, dünya da, insan da, para da, her şey değişecek.” diye kulaklarına fısıldanan şeytani tasarımları, bize matah bir şeymiş gibi pazarlayanlar, şeytanın arzularının sorunsuz olarak bir hakikate dönüşeceğine inanıyorlar. Bizlerin de hesabımızı kitabımızı ona göre yapmamız gerektiğini telkin ediyorlar. Hâlbuki Allah, şeytanın ve dostlarının tuzaklarını nice bin kez boşa çıkarmıştır.

Onlar telkinlerine/iğvalarına devam ededursunlar. Bizler, her şeyin Cenab-ı Hakkın tasarrufunda olduğuna ve şeytan ile hizbinin(partisinin) mutlak hüsrana uğrayanlardan olacağına inananlar olarak, yaşadıklarımızın bize neyi nasihat ettiğini tefekkür edelim.

Farz edelim ki; bu salgın çok uzun sürdü, şu an olduğundan daha feci sonuçları oldu. Öyle ki şehirlerarası nakliye süreçleri durdu, şehirlerdeki görülen gündelik işler görülemez oldu. Dışarıdan temin etmekte olduğumuz hiçbir ihtiyaç maddesini temin edemez hale geldik. Bunlar olmayacak şeyler değil. Bugün yaşadığımız günleri yaşayacağımız kimsenin aklına gelmezdi. Ancak neler yaşadık bir düşünelim.  Şu an hazırı tükettiğimiz, ürün nakil süreçlerini devam ettirebildiğimiz ve şehirlerde görülmesi lüzumlu işlerin bir şekilde görülmesine devam edilebildiği için, daha büyük bir keşmekeşin, açlığın ve kıtlığın içine yuvarlanmıyoruz. Ancak her akıl sahibi, bunun an meselesi olduğunu artık kavramıştır sanıyorum.

Ülkemiz ölçeğinde meseleye baktığımız zaman şunları söyleyebiliriz. 1930’lardan itibaren yavaş yavaş kırsalı terk edip şehirlere meyletmeye başladık. 1950’sonrası dalga dalga kırsalı/toprağı terk etmeye başladık. 1980 sonrası artık geri dönmemek üzere köyü/kırsalı/toprağı geride bıraktık; göç dalgası artık tusunamiye dönmüştü. Belli şehirler metropol/azman haline geldi. Büyükşehirlere, özellikle Marmara bölgesinde İstanbul ve civarına istiflendik.

Mayamız olan, kendisinden yaratıldığımız toprakla bütün bağlarımızı pervasızca kopartıp atıyorduk. Öyle ki artık kara toprağa sadece öldüğümüzde gömülmek için ihtiyacımız var zannediyorduk. Artık işler şehirlerde oluşan arsa rantı, finans ve hizmet sektörü üzerinden yürüyordu. Köşeyi dönenlerin, finans piyasasını oluşturanların üretimle, topakla filan işi yoktu. Zaten herkes onlar için çalışıyordu. Belli fasılalarla insanların/işletmelerin elinde oluşan birikimler kriz dalgalarıyla finansı elinde tutanlara aktarılıyordu.

2012 yılında çıkartılan 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile kırsala son yıkıcı darbe vuruluyor ve büyükşehir sınırları il sınırları olarak belirlenmek suretiyle köy tüzel kişilikleri lağvediliyordu. Büyükşehir olan illerde köyler mahalle haline getirildi. Bütün bu olanlar ülkemizde tarımsal üretimin köylünün elinden alınması, adım adım endüstriyel tarımın yerleştirilmesi ve küresel/yerel tarım kartellerine pastanın devredilmesi manasına geliyordu.

Yakın bir geçmişte Tarım Bakanlığı ile Bill-Melinda Gates Vakfı arasında yürütülen ortak çalışmaların içeriği merakımızı muciptir. Yapılan ortak çalıştayın ve imzalanan ortak çalışma belgelerinin içeriğinin hayra alamet olmadığını anlamak hiç de güç değil.

Sadede gelecek olursak, hem ülkemiz hem de dünyamız büyük hadiselere gebedir. Bir şeyi olduktan sonra anlamak marifet değildir. “Akıl bir işin sonu görmektir.” der atalarımız. Bu süreçlerin sonu hayır değildir. Salgının bize ettiği nasihat şudur ki: Toprağa yakın olan, topakla bağını yitirmemiş olan, tohumunu koruyan ve tarımsal üretimini kendine yetecek ve artacak seviyede tutan ayakta kalacaktır. Yusuf Peygamber ve kıssası bize büyük bir nasihattir. O inkârcıların dediği gibi “evvelkilerin masalları” değildir.

Savaşlar, kıtlıklar, salgınlar, afetler gibi daha nice zor süreçlerde ambarını dolu tutan milletler tarih mecrasında akmaya devam edecektir. Ambarı boş olanlar ile ambarını küresel ya da yerel kartellere teslim edenler ise buharlaşıp yok olacaklardır.

Ortaya çıkan salgında vakıaların %60’tan fazlasının İstanbul’da, en büyük sıkıntının kitlelerin istiflendiği büyükşehirlerde olması üzerinde ciddi olarak durulması gerekir.  Betonun, asfaltın ve finans piyasalarında sanal/borç olarak kat kat büyüyen kaydi/itibari paraların, insanlığın zorlu zamanlarında bir işe yaramayacağını artık idrak etmek gerekiyor. Şu anda, rahmetli Necip Fazıl’ın: “Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul/Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul” diyerek yaptığı tarife tıpatıp uyan zalim bir üretim ve finans düzeni mevcuttur. Onun yerine, herkese bir pul dağıtmayı gaye edinecek bir düzeni kurmak elzemdir. Nüfusu ülke sathına dengeli dağıtarak seyreltmenin, azman işletmeler/şirketler yerine ihtiyaçları çoğunlukla yerinde üretimle karşılayacak aile temelli tarımsal üretimin,  ahlak ve adalet esasına dayalı bir esnaf ve işletme düzeninin ve bu düzeni döndürecek Borca Dayalı olmayan para-kredi sistemini kurmanın yol ve yöntemlerini aramak ve bulmak gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki: “Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.[2]

Mazimiz ve müktesebatımız bunun için verimli bir kaynaktır; görmesini bilene. Üstelik mezkûr konularda imali fikir eden, çalışmalar ortaya koyanlar da mevcuttur. Onların çağrısına kulak vermek idareye vaziyet edenler için milli bir vazifedir. Vesselam


[1] Mücadele 19: Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir.

[2] İnşirah Suresi 5

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.