islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4939
EURO
34,7326
ALTIN
2.487,63
BIST
9.499,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
19°C

Seçim Değerlendirmesine Zeyl/Yenilenen İstanbul Seçimini Nasıl Okumalı

Seçim Değerlendirmesine Zeyl/Yenilenen İstanbul Seçimini Nasıl Okumalı
26 Haziran 2019 11:44
A+
A-

31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri sonrasında yazdığım iki bölümlük değerlendirme yazısında, seçim sonuçlarını Cumhur İttifakı partileri, Millet İttifakı partileri ve ilaveten Saadet Partisi bakımından değerlendirmiş ve genel bir değerlendirme ile yazıyı bağlamıştım. Ancak, seçim sonrası yaşanan itiraz süreçleri sonunda Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesine karar verdi. Seçim 23 Haziran 2019 tarihinde yenilendi. İlk seçimde, kıl payı denilebilecek 13.729 oyluk fark, Ak Parti aleyhine takriben on puanlık farka, yani 806 bin oy farkına dönüştü. Şimdi ortaya çıkan bu sonucu okumaya çalışacağız. Vira bismillah!

Evvela şunu belirtmek isterim ki; aday tercihleri, seçim sürecinde kullanılan propaganda usulleri/içerikleri, partilerin seçim sürecindeki taktik ve davranışları özelinde yapılacak değerlendirmelerin tamamı, asıl meseleyi tespit bakımından kifayetsiz olacaktır. Dolayısıyla, partilerin ve adayların tarzı siyasetlerini kuran paradigmayı ve seçmen davranışını vücuda getiren ictimaî(sosyal) gerçekliği iyi okumak gerekiyor. Bu okumayı kâfi derecede yapmadan yapılacak değerlendirmeler, ekranlarda anlık tüketilen piyasa goygoyundan ve “Halamın bıyıkları olsaydı amcam olurdu” kabilinden nafile değerlendirmeler olmaktan öteye gidemeyecektir.

  Bu seçimin tartışmasız kaybedeni, Ak Parti’nin tarzı siyasetini belirleyen “akıl”dır. Kıl payı kaybedilen yarış, Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçim akşamı çok yerinde olarak söylediği:” Milletle inatlaşılmaz!” sözüne rağmen milletle inatlaşma sürecine çevrilmiş ve millet de kendisiyle inatlaşılmayacağını bir kez daha göstermiştir. Ak Parti yönetimi ve teşkilatları meselenin künhüne vakıf olma becerisini bir türlü gösterememiş, toplumda vaki olan değersayım/değerler dizisi değişimini, doku farklılaşmasını, ihtiyaç ve öncelik değişimini doğru okuyup ona göre bir yol ve yöntem tutturamamıştır. Seçim sonuçlarını, ya ‘bizde kusur yok, olsa olsa kusur bizi seçme talihine eremeyen millettedir’ şeklinde, ya da ‘böyle bir sonucu biz hak edecek ne yaptık ki, olsa olsa oylarımız çalınmıştır’ şeklinde sathi bir okuma/açıklama yolunu seçmiştir. Rakibin nakısasını kendi fazileti addeden zihin yapısı kendi kusurlarıyla yüzleşmeyi bir türlü akıl edememektedir.

Aslında bu seçimde CHP’nin/Millet İttifakının büyükşehirlerde ipi göğüsleyebilmesinin en önemli sebeplerinden birisi kendi fazileti değil, rakibi olan Ak Parti ve Cumhur İttifakı’nın zaafları/noksanlarıdır. Zira seçmen ancak klasik CHP’li davranışı görmediği CHP adaylarına rağbet etmiştir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz, partilerin paradigması ve toplumsal gerçeklik bakımından sonuçları okuma meselesine gelecek olursak: Önceki değerlendirme yazılarımızda da işaret ettiğimiz gibi, bugünleri doğuran süreç, Ak Parti’nin değersayımının eseridir. Oluşum, kuruluş ve 17 yıllık iktidar sürecindeki tarzı siyasetini belirleyen değerler dizisi,  başta kendi kitlesi olmak üzere, toplumun belli bir istikamette değişimine ivme kazandırmış ve değişen toplumsal gerçeklik kendi zevalinin şartlarını hazırlamıştır. Önceki seçim değerlendirme yazımın ikinci bölümünde, bu duruma işaretle II. Abdülhamit dönemini misal vermiştim. Bunu bir daha hatırlatmak isterim. Sultan Abdülhamit’in eğitim başta olmak üzere, yaptığı dev modernleşme hamleleri Devlet-i Âliye’nin çöküşünü hızlandırmıştır.

Aslında, “İslam mânii terakki değildir” teziyle, modernleşme süreçlerine dinden meşruiyet zemini sağlayan İslamcılık da, dinin kurucu değer olmaktan uzaklaştığı bir dünyanın teşekkülüne yardımcı olmuştur. Takdir edilmelidir ki gayenin iyiliği/meşruluğu ve retoriğin güzelliği istikametin doğruluğu anlamına gelmez. Eskilerin çok veciz olarak ifade ettikleri gibi: “Kem âlat ile kemâlat olmaz” Yani, meşru hedefe ancak meşru ve doğru vasıtalarla gidilir. İstikameti Batı’ya dönük bir trene binip, Doğu’ya/doğruya yol alıyoruz hayaliyle kendimizden geçip, hem de “yerli ve milli” bir retorik tutturursak, ancak kendimizi kandırırız.

“Partimizin ve adayımızın yaptığı, proje olarak sunduğu devasa yatırımlara mukabil, seçmen neden hiçbir yatırımı ve projesi olmayan bir adaya oy verdi?” diye hayretler içinde kalıp olmadık izahlar yapmaya çalışanlar, ne demek istediğimi iyice düşünmelidirler.

Söylemdeki “yerli ve milli” iddiasına karşılık, fiiliyat Batılı değerler sistemiyle örtüştük, hatta bazen ondan daha beterdir. Yakın zamanda rastladığım bir istatistiğe göre, ABD ve İngiltere’de nüfusun %70-80’i tek katlı evlerde yaşamaktadır. Oysa Anadolu’nun küçücük ilçelerinde bile 10-15 katlı ucube apartmanların dikilişini ve nüfusun çoğunluğunun bu apartmanlara/bloklara istif edilmiş olmasını bu duruma bariz bir misal olarak verebilirim. Hem de “medeniyetimiz, değerlerimiz ve yatay mimari” söylemleri eşliğinde…

1980 sonrası iyice ivme kadanan göç hareketleri ve yoğun yapılaşmanın olduğu yaklaşık kırk yıllık dönemde- ihtilal yıllarını ve 5 yıllık SHP-Nurettin Sözen dönemini hariç tutarsak-İstanbul’un son otuz küsur yılını sağ/muhafazakâr ya da dindar siyasetçiler yönetmiştir. Sonuç ortada. Şimdi bu sonuç başka bir durumun sebebi oluyor ve bu sebep sonuç münasebetini kimse görmek istemiyor.

Bugün İstanbul’da ipi göğüsleyen CHP ve paydaşı olan partilerin de mahalli idareler ve şehircilik bakımından mevcuttan farklı bir paradigması yoktur. İpin ucunu onlara teslim eden halk mevcut durumdan çoktan rahatsızdı. Ancak, bir değişimi gerçekleştirmek için ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Umut vadeden bir seçenek de göremediğinden son kertesine kadar sabretmiştir. Son süreçler halkın gönlünde bardağı taşırmış ve onu sert bir değişime icbar etmiştir adeta. Görünen köy kılavuz istemez. İpi göğüsleyenler de aynı değersayıma fazlasıyla sahiptirler. Onlar da yönü Batı’ya dönük bir trenin farklı bir kompartımanındadırlar. Berikilerin doğuya gittikleri zannına karşılık onlar Batıya gönüllü revan olmuşlardır. Son tahlilde fark bundan ibarettir maalesef.

Sonuç olarak söylemek istediğim şudur: Sorun Ak Parti açısından söylem ve fiili durum arasındaki tezattır. Şöyle ki; bizim temel değerlerimiz bize: “Ey o bütün iman edenler! Hakkaniyetle durup adaleti yerine getirmeğe uğraşır hâkimler, Allah için şahitler olunuz, gerekse nefislerinizin veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, gerek zengin ve gerek fakir bulunsun…[1]” diye ihtar eder. Birinci olarak, emaneti üstlenenler bu ihtara karşılık ne durumda olduklarının muhasebesini yaparlarsa kimseye kızmalarına gerek kalmaz sanırım, tezat uçurumunu pekâlâ görebilirler. İkinci olarak Ak Parti’nin, 17 yıllık devri iktidarlarında yapıp ettikleri daha seküler bir toplumun önünü açmış hatta zorlamıştır. Ancak gelinden noktada, “kendi değerlerimiz, kendi medeniyetimiz” söylemleriyle yol almaya çalışmaktadır. Ancak hem kendi fiilleri hem de toplumsal gerçeklikle tezada düşmektedirler. Tezat uçurumu derinleştikçe zeval kaçınılmaz hale gelmektedir. Buradan çıkış var mıdır? Elbette vardır. Ancak paradigma değişimi gereklidir. Çıkış için büyük hamleler yapmak gereklidir, büyük hamleler ise değer sayım değişimi ile yapılabilir ancak.

Ak Parti, oluşum/çıkış sürecindeki yanlışlarıyla, istikamet, paydaş ve müttefik seçimlerindeki hatalarıyla yüzleşmeli ve bugün söylem düzeyinde gündeme aldığı değerlerin künhüne vakıf olup, onları esaslı bir siyasete dönüştürecek okumaları yapmalıdır. Hem dünya hem de ülkemiz büyük bir bunalımdadır ve daha büyüklerine gebedir. “Modern Dünyanın Bunalımı[2]”na modernitenin çerçevesi içerisinde çözüm aramak beyhudedir. Çözüm bu topraklarda, müktesebatımızda ve kurucu değerlerimizdedir. Kurucu değerler ise aksesuar olarak kullanılamazlar. Kurucu değerler önce insanı, sonra toplumu sonra da “Yeni Bir Dünya’yı kurmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanı’mızın, büyük hamleleri ve paradigma değişimlerini yapabilecek operasyonel çevikliği kuvve olarak kendisinde mevcuttur. Onun, mazimize ve değerlerimize dönük derin bir müktesebatı, felsefi derinliği ve geleceğe dönük basiretli öngörüleri olan yardımcılarla desteklenmesi gereklidir. Bunu sağlayacak olan da yine kendisidir. Piyasa malı ezberleri tekrarlayan, tören adamı tarzını ve “müdür” formunu aşamamış danışman, bakan ve yardımcılardan ne ona, ülkemize ne de Milleti İslam’a bir fayda olur. Vesselâm

Şaban ÇETİN


[1] Nisa suresi 135. Ayetten…

[2] Rene Guenon – İnsan Yayınları

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.