İnsanlar yaratılış itibari ile birbirinden çok farklıdır. Hani bu farklılıklar bedenine dahi yansımıştır. Birinin parmak izi diğerininki ile aynı değil. Göz retinası, DNA’sı her insanın farklı. İşte bunun gibi insanların ferdî planda heyecanları, fikirler ve algıları da birbirinin aynı değildir. Bu farklılıklar ise insanın tuttuğu takımı, oy vereceği partiyi, dahil olacağı sivil toplum örgütünü, intisap edeceği tarikatı ve cemaati, iman ettiği dini belirler. Bizi yaratan ve kodlayan Allah (cc)’ın Kur’an-ı Kerîm’de çokça vurguladığı üzere eğer bizler akletmez, muhakeme etmez ve basiretli davranmaz isek, kuru heyecan ile yaptığımız tercihler bizleri uçuruma götürebilir. Eğer aklımızı kullanmaz ve hak ile batılın ayrımını yapmaz isek, başkalarının önümüze attığı tılsımlı sloganların peşinden koşar -hafizanallah- hem bu dünyamızı hem de ahiretimizi mahvedebiliriz.
Dünyadaki olup biten hadiselere de bu zaviyeden bakmak gerekir. Kim Hakk’ın mücadelesini veriyor, kim batıla hizmet ediyor? İnandığım din hak mıdır? Dahil olduğum cemaat-tarikat doğru yolda mıdır, içinde bulunduğum örgüt gerçekte neye hizmet ediyor? Herkes hayatının bir döneminde, cevabından emin olduğunu zannettiği bu soruları, bir kez daha kendine sormalı ve üzerinde uzun uzun düşünmeli. Düşünmeli çünkü, dünyayı tekeline almış Emperyal ve Siyonist güçlerin biz doğu toplumlarını en çok bu düşünemeyen, akledemeyen yanımızdan vurduğuna son birkaç asırdır şahit oluyoruz.
Bahsettiğimiz bu güçler, insanımız arasındaki bu farklılıkları, tamamen kendi menfaatlerine o kadar sinsice kullanıyorlar ki, imkan olsa da şöyle dışarıdan bir akıl kamerasından üzerimizde oynanan küresel oyunları seyredebilsek, oturup kendi halimize ağlarız. Her insan gibi Doğu toplumlarındaki insanların fikir ve heyecanlarındaki farklılıklarını bilen Batı, bu fikir ve heyecan ayrılıklarını kanalize edebileceği taşeron örgütler kurup içimize salmaktadır. Örneğin kurduğu PKK örgütüne Kürt kardeşlerimizi, FETÖ örgütüne dindarları, sosyalistlere DHKPC’yi, radikalleri DEAŞ’a çekerek toplumda kutuplaşmalar meydana getiriyor. Aslında hepsini kuran güç aynı: Siyonizm ve Emperyalizm. Kıyısından köşesinden bu örgütlere girip kendilerine göre davalarına hizmet edenler ise kendilerini gerilla, hizmet eri, devrimci, mücahit, kahraman olarak görmektedirler. Hepsi diğerinin yanlışta olduğunu, ancak bu düzen yıkılırsa kendi düzenleri sayesinde insanlığın kurtulacağına inanmış, inandırılmışlardır.
Keşke bu güzelim memleketin kandırılmış insanları durup bir an düşünseler, belki aklederler. Mesela PKK’yı hak olarak gören kardeşimiz şunu düşünse: Yahu bu Sosyalizm, Marksizim iyi bir şey ise, her etnik unsurun kendi devleti olacaksa, bana bu silahları veren Batı neden Sosyalizmi ve Marksizmi kendine sistem olarak almıyor? Neden ABD kendi içindeki bin çeşit etnik unsura ayrı devlet kurdurmuyor? İngiltere neden İrlanda’ya, İspanya neden Katalonya’ya bağımsızlık vermiyor? Benim örgütümün her türlü ihtiyacını karşılayan Batı aynı güzellikleri (!) neden kendi ülkesinde yapmıyor? DEAŞ’ı mücahit bir örgüt olarak gören kardeşim; hiç düşünmez misin, İslam düzeni, şeriat sadece Ortadoğu’nun ihtiyacı olan bir şey mi ki bu örgüt sadece bu coğrafyada mücadele ediyor? Ortadoğu zaten Müslüman, neden gidip Müslüman olmayan Batı’da İslam davasını gütmüyoruz diye sormuyorsun kendine? Aynı şekilde Fetö’yü dine hizmet olarak gören kardeşim, sen bir sorgular mısın içinde bulunduğun düzeni. Müslüman yalan söylemez, bu örgüt “tedbir” adı altında her şeyi yalanla saklıyor. Müslümana içki haram, gizlenmek için içkiye cevaz veriliyor. Tecessüs açıkça yasak olmasına rağmen, insanların telefonları dinleniyor, gizli kameralara çekiliyor, şantaj olarak kullanılıyor. Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, dini öğretmekten men eden bir idareci değilse, Ulu’l-Emre itaat gerekmez mi? Darbe yapmak, isyan çıkarmak nedir? Bu nasıl dine hizmettir diye neden sormuyorsun?
Daha burada sayamayacağımız yüzlerce çelişkiden anlaşılıyor ki bizim sağcı, solcu, milliyetçi, dindar olmamızı fırsata çevirmek adına tüm bu örgütleri kurup içimize salan Batıdır. Batının geçmişte olduğu gibi, günümüzde de Doğu coğrafyasını sömürebilmesinin önündeki en büyük engel birlik halindeki İslam Dünyasıdır. Sömürüye, adaletsizliğe ve ahlaksızlığa karşı bir düzen olan İslam, Batıya göre, asla bir devlet nizamı halini almamalıdır. Aksi halde güçlü bir İslam nizamı, Doğunun yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmesinin önündeki en büyük engeldir. Yine sapkın Siyonist emellerinin başında gelen “vaad edilmiş topraklar” hedefine ulaşmalarının önünde de en büyük mani “bir olan, iri olan, diri olan İslam ümmetidir.” Biz bir olmayalım diye bu örgütleri içimize salıp, kardeşi kardeşe kırdıran düşman eden Batının oyununa gelerek, gerillayım, hizmet eriyim, devrimciyim, mücahidim diye heba olan yüz binlerce insanımız var maalesef. Oysaki, bu örgütlere kananlar kendi heyecan rengine göre, hizmet ettiği, kahraman olacağı, şehit düşeceği fikri ile aslında Siyonizm ve Emperyalizme uşaklık etmektedirler.
Akletsek ki, hepimiz şu güzelim dünyada, tüm farklılıklarımızla beraber, mutlu-mesut bir arada yaşayıp gidebiliriz.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi