Ramazan ayı, oruç ayı, Kur’an ayı olmanın yanında, aynı zamanda yardım ve yardımlaşma ayıdır. Bu vesile ile çok önemli birkaç hususun altını çizmek istiyorum:
Zekât verecek kadar paraya kavuşmuş olan kardeşlerim, aman zekât vermekte cimrilik etmesinler. Eğer kuruşu kuruşuna hesap edip zekâtlarını vermezlerse, zekât verecek kadar, belki daha fazla paraları ellerinden çıkıp gider; hem de büyük acılar, sancılar çektirerek gider. Çünkü zekât, fakirlerin, muhtaçların hakkıdır. O hakkı vermemek en büyük haksızlıktır, gasp ve zulümdür.
Yapacağımız bütün iyilikleri ve yardımları zekât adıyla yapmalıyız. Yapacağımız yardımları, vereceğimiz paraları zekât adıyla yapar ve verirsek bu tutum ve anlayış bize şu güzellikleri kazandıracaktır:
1-Zekât adına verdiğimizde Allah namına vermiş olacağımızdan Allah bizden razı olacak, nimete şükretmiş sayılacağız, sevap kazanacağız.
2-Verdiğimizi zekât adına verirsek, zekâtı alan muhtaç adam, bize karşı eziklik hissetmeye mecbur kalmayacak ve izzet-i nefsi kırılmayacaktır.
3-Zekâtı alan muhtaç adamın bizim hakkımızda yapacağı dualar makbul olacak.
Eğer yapacağımız iyilikleri, ikramları, vereceğimiz paraları zekât adıyla vermezsek üç zararla baş başa kalmış olacağız:
1-Verdiklerimiz, Allah rızası için verilmemiş olma ihtimaline binaen bize sevap getirmeyecek, faydasız gitmiş olacaktır.
2-İyilik yapmak istediğimiz zavallı fakiri, minnet esareti altında ezmiş olacağız. Halbuki buna hakkımız yok.
3-Zekâtı alan kimselerin makbul duasından mahrum kalacağız.
Zekât veren insan kendisini Cenab-ı Hakk’ın bir dağıtma memuru bilmeli, kendisini mal sahibi zannedip de küfran-i nimete, nankörlüğe düşmemelidir.[1]
ZEKÂT VE SADAKA İLE İLGİLİ KUR’AN’DAN ÇIKARDIĞIMIZ ÖLÇÜLER
1-Zekât ve sadaka veren fakirden teşekkür beklememeli,[2] zekâtını kabul ettiği için de asıl zekât veren, zekâtı alan fakire teşekkür ve dua etmelidir.
2-Zekât verecek imkâna sahip olanlar, usulüne uygun verdiklerinde Allah için verdikleri bir, yedi yüz olarak kendilerine geri dönecektir.[3]
3-Verdiklerini başa kakmadan, eziyet etmeden verenlere ücretlerini Allah verecek, böyleleri ne korku ve ne de hüzünle karşılaşmayacaklardır.[4]
4-Tatlı ve güzel bir söz, yanlış yapanı bağışlama, arkasında başa kakma ve eziyet olan sadakadan daha güzel ve daha hayırlıdır.[5]
5-Sadaka vermede riyakârlığı, ancak Allah’a ve ahiret gününe imanı olmayanlar yapar. Eziyet edilerek ve başa kakılarak verilen sadaka, batal olmuştur, sahibine hiçbir şey kazandırmaz.[6]
6-Sadaka ve zekât temiz ve helal olan maldan verilmeli, hem de sadaka ve zekâtı veren malın kötüsünü değil, kendine layık gördüğünden vermelidir.[7]
7-Sadaka verme konumunda olanlara şeytan: “Verme, fakir olursun”der. Allah ise, “ver, korkma”der. İnsan şeytanı değil, Allah’ı dinlemelidir..[8] Mülkün sahibi şeytan değildir, Allah’tır. Allah, verdi mi Allah’ca verir. Kul, onun rızası yolunda verdi mi Allah onu, kat kat artırarak geri verir.
8-Başkalarına ders ve teşvik olsun diye, zekâtı açıktan vermek daha faziletlidir. Riya korkusu varsa o zaman da sadakayı gizli vermek efdaldir, daha hayırlıdır.[9]
9-Muhtaçların menfaatini düşünerek zekât ve sadaka verenler, aslında kendilerine verdiklerini unutmamalıdırlar. Verdikleri, bir servet olarak kendilerine dönecektir.[10]
10-Sadaka ve zekâtlar, kendilerini ilim ve cihad için Allah yoluna adayan Kur’an öğrencileri ve iman hizmetinde bulunan kimseler için tahsis edilmelidir. Ticaretle meşgul olmayan ve utandıklarından dolayı da istemeyi beceremeyen böyle kimseler zengin zannedilip ihmale uğrayabilirler. Böyleleri aranmalı, bulunmalı ve gereği yapılmalıdır.[11] Allah buyuruyor: “Onların malında isteyen fakirle, utandığından dolayı isteyemeyen fakirin hakkı vardır.”[12]
KUR’AN VE HADİSLERE GÖRE ZEKÂT VERMEYENLERİ BEKLEYEN KORKUNÇ AKİBET
Şimdi gelin hep beraber Yüce Rabbimizin zekât vermeyenler hakkındaki dehşetli uyarılarını ve Sevgili Peygamberimizin bu husustaki hadislerini büyük bir dikkatle okuyalım. Bu uyarıları bir tehdit değil, Allah’ın zengin ve fakir kullarına gösterdiği şefkatin bir tezahürü olarak görelim. Uçuruma doğru gitmekte olan bir görme engelliyi bağırıp uyarmanız ona tehdit midir, şefkat mi? Şefkattir.Ateşten uçurumlara doğru giden manevi görme engellisi olan kimseleri de Yüce Rabbimizin uyarmasını elbette tehdit değil, şefkatin tâ kendisi olarak görmeliyiz. İşte Rabbimizin uyarıları:
“Altın ve gümüşü (parayı ) biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları pek acıklı bir azapla müjdele. O gün bu paralar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı”! denilecek.[13]
Bir başka âyet-i celilesinde de şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, (zekât ve sadaka vermeyenler, hayır-hasenat yapmayanlar) bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [14]
Allah Rasûlü Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:
“Allah kime mal verir de zekâtını ödemezse, kıyamet gününde o mal, sahibine, gözlerinin önünde simsiyah iki benek bulunan gayet zehirli ve zehirinin etkisinden başı kel bir yılan şeklinde onun karşısına getirilip boynuna dolandırılır, sonra yılan onu avurtlarına alarak boğmaya başlar: ‘Ben senin malınım, ben senin yığdığın stoklarınım.” der.[15] Allah Rasûlü Efendimiz bu sözünün arkasından yukardaki ayet-i celileyi[16] okuyarak işin ciddiyetini ortaya koymuştur.
SERVETİNİZİ VE SAĞLIĞINIZI KORUMAK İSTER MİSİNİZ?
Zekât ve sadakalar, bahçemizdeki ağaçlarda görünen fazla dallardır. Onlar budanırsa bahçe sağlığa kavuşacak, daha güzel ve tok meyveler vermesine sebep olacaktır. Dalların budanmasına izin vermeyen bahçesine zarar verir. Günün birinde de bahçeden de, meyveden de mahrum kalır. Servetini kaybeden, sıhhatini de kaybeder. Gerek servetimizi ve gerekse sıhhatimizi korumak istiyorsak Rasûlullah Efendimizin şu sözünü kulaklarımıza küpe yapalım. Buyurmuşlar ki: “Servetinizi zekât vererek koruyun, hastalarınızı ve hastalıklarınızı sadaka ile tedavi edin, belaların defi için dua ile, (namazla Allah’tan) yardım isteyin.”[17]
“A’mali kalbiyenin güneşi imandır. A’mali bedeniyenin fihristesi namazdır. A’mali maliyenin kutbu zekâttır.”[18]Yani kalp amellerinin güneşi imandır, beden ile yapılan amellerin fihristesi namazdır, mal ile yapılan amellerin kutbu zekâttır.
Oruç bir zırh, bir kalkandır. Onu tutan korunur. Namaz, dinin direği ve kıvamıdır. Direk olmazsa, bına yıkılır. Zekât İslam’ın köprüsüdür. Zenginle fakiri birbirine bağlar, dost eder. İhtilalleri, anarşi ve terörü önler.
Allah hepimizi zekât verecek güce ve bilince kavuştursun, yaklaşan Ramazan bayramınız mübarek olsun, sağlığınız, huzurunuz daim olsun benim güzel kardeşlerim.
[1] Bkz., Mektubat, 22. Mektup, 101
[2] Bkz., İnsan (Dehr), 76/9
[3] Bkz., Bakara, 2/261
[4] Bkz., Bakara, 2/262
[5] Bkz., 2/263
[6] Bkz., 2/264
[7] Bkz., 2/267
[8] Bkz., 2/268
[9] Bkz., 2/271
[10] Bkz., 2/272
[11] Bkz., 2/272;
[12] Zariyat, 51/19
[13] Tevbe, 9 / 34-35
[14] Al-i İmran, 3 / 180
[15] Buhârî, Zekât, 3; İbn Mâce, Zekât, 2
[16] Bkz. Al-i İmran, 3 / 180
[17] el-Hindî, Hüsamüddin, Kenzü’l-Ummal, VI, 193
[18] Orijinali için bkz. Nursî, Said, İşârâtü’l-İcaz, 46
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi