Gökyüzünde çıplak gözle görülemeyen uyduların evcil ve çiftlik hayvanları yanı sıra doğal yaşamdaki hayvanlar arasında hastalıklara ve ölümlere neden olabileceğini düşünmek endişelendiriyor. Kesin nedeni belirleyecek büyük somut bir kanıt olmasa da bazı uydu sistemlerinin bu tür zararlı etkilerinin olduğu yönünde her geçen gün artan şüphe uyandırıyor.
Teknolojinin hızla gelişmesi, bu tür endişe verici senaryoların entrikasını ve sessiz silahlara dönüşme olasılığını artırıyor haliyle. İleri teknolojinin insanlık aleyhine altın vuruşlar yapabilecek sessiz silahlara dönüşmesinin potansiyel sonuçlarını düşünmek endişe vericidir.
Bunlardan biri de en çok hedefte olan Starlink uydularıdır.
Starlink Uydu Sistemi teknoloji dünyasında gerçekten ezber bozan bir sistem.
Dünyamızda devrim yaratabilecek bir bağlantı düzeyi vadediyor. Otonom sürücüsüz arabalar, uzaktan ameliyat ile hayatımıza kolaylık ve verimlilik getirebilecek akıllı şehirler vadediyor. Aşamalı dizi teknolojisinin yenilikçi kullanımıyla, 5G internet bağlantısını gökyüzünden getirebiliyor. Uydu internet sağlayıcısı FCC’nin yakın tarihli raporuna göre alçak dünya yörüngesinde 4000’den fazla Starlink uydusunun olduğu ortaya çıktı. Bu sayının 12 bin 500’e çıkarılması hedeflenmektedir. Bu dünyanın neresinde olursanız olun hızlı internet erişimi demektir. Bir sonraki aşama ise 6G, 7G… internet bağlantısını gökyüzünden getirebilmek olacaktır.
Bu sistemin anlatılan amacı ve çalışma şekli tek kelimeyle akıllara durgunluk veriyor. Yerdeki bir Starlink çanağı çevrimiçi olduğunda, uydu sinyalini inanılmaz bir hassasiyetle ona doğru yönlendiriyor demektir. Bu gerçekten modern teknolojinin bir harikası değil mi?
Teknolojik gelişmeler çağında, Starlink uydu sisteminin misyonu kara bir bulut gibi üzerimizde dolaşıyor ve dünyamızda teknokratik devrim yaratabilecek dijital bir gelecek vadediyor. Ancak bu ilerleme görüntüsünün cazibesi altında gizlenen tehlikelere karşı körleştirirken bir yandan da insanlığı köleleştirmeyi amaçlayan ultra dijital bir diktatörlük potansiyeli gerçeği yatıyor da olabilir. Tüm bunlar George Orwell’in 1984’ü gibi bizi teknokratik yarınlara geçişimizi vadediyor sanki.
Yeryüzündeki bir Starlink çanağı, Starlink uydularına bağlandığında sadece temiz bir internet sinyali almakla kalmıyor, aynı zamanda birbirlerine doğru çift taraflı radyasyon da yayıyorlar. Bu da hem dünyadan hem de uzaydan yayılan radyasyon anlamına geliyor.
Çok sayıda Starlink çanağının yarı çapı 5 km’lik bir alana dağıldığı bir yerleşim yerinde yaşadığımızı düşünün. Bu da çapı en az 10 km’lik bir alan içinde radyasyona maruz kalma potansiyeline sahip olduğumuz anlamına geliyor. İşte burada her bir çanak uyduya doğru bağlanırken aldığı ve verdiği radyasyonu etrafa saçarak kendi rolünü de oynuyor aynı zamanda. Böylelikle de radyasyon yayılarak tüm bölgeyi sarmış oluyor. Bununla birlikte, bu çoklu çanakların birbirine yakınlığı ve sayılarındaki her bir artışta saçılan radyasyon seviyelerinde meydana gelebilecek potansiyel artışlara neden olur haliyle de. Böylesine inanılmaz bir bağlantıya olanak tanıyan teknolojideki yan etkilerini düşünmek bile kötü. Kümülatif etki akıllara durgunluk veriyor değil mi?
İnsanların büyük bir kısmı 6G’yi heyecanla beklerken, 5G hakkındaki gerçeklerin farkına vardıklarında toptan reddetme eğiliminde olabilirler. Hatta uzun yıllardır 5G’nin yaygınlaşmasıyla ilgili riskler konusunda bilim adamlarınca ısrarca uyarıldığını özellikle belirtmekte fayda vardır.
Ancak tüm bu heyecanın ortasında şaşırtıcı bir durum var. Ortaya çıkan yeni gerçekler ise bunların yeni bir keşif olmayıp, 2018’den günümüze kadar 5G ile ilişkili potansiyel riskler konusunda bilim adamları uyarıda bulundukları gerçekler zaten. Bu bilgilere ek olarak gelen yeni bilgilerde haliyle tartışmaya yepyeni bir boyut katıyor ve bizi 5G’nin faydalarının potansiyel tehlikelerden daha ağır basıp basmadığını ve sessiz silahlara dönüşüp dönüşmediğini sorgulamaya zorluyor. Bu durum ise kablosuz bağlantıların geleceğini şekillendirecek ilgi çekici bir ikilem gibi duruyor değil mi?
5G’nin; bilinen hastalıklar ile yeni nesil muhtemel hastalıklar arasındaki potansiyel bağlantısı hafife alınmaması gereken bir konudur. Kesin bir nedensellik ilişkisi kurmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmasını iddia edenler olsa da potansiyel riskler üzerinde durup düşünmemizi sağlayacak yeterli kanıtlar ve açıklamalar mevcuttur. Sağlığımız üzerindeki etkisini tam olarak anlamadan 5G’nin yaygınlaşmasının ve gelecekte 6G’nin benimsenmesinin potansiyel sonuçlarını düşünmek endişe vericidir.
Pek çok kişi bunu bağlantı ve hız açısından ileriye doğru atılmış önemli bir adım olarak görürken, potansiyel tehlikeleri konusunda kamuoyunun yeterince bilgilendirilip bilgilendirilmediği konusunda giderek artan bir şüphe ve sorgulamalar var. Şüpheler ise devletler ve hükümetler tarafından kontrol edilen kurumsal veya yarı kurumsal medyanın, bireylerin sağlık ve refahları hakkında bilinçli kararlar almalarını sağlayacak tarafsız ve şeffaf bilgi sağlamadığı inancından kaynaklanıyor.
Journal of Community Medicine & Public Health dergisinde kısa süre önce yayınlanan bir vaka çalışması, 5G teknolojisinin kullanılmaya başlanmasıyla ilişkili olabilecek potansiyel sağlık riskleri konusunda değerli bilgiler sağlamıştır. Çalışma, 5G baz istasyonunun 20 metre yarıçapı içinde ikamet eden bireylerin ciddi kalp semptomları yaşadığını ortaya koydu. Bu araştırma, radyasyondan kaynaklanan kanser risklerini inceleme konusundaki uzmanlığıyla tanınan saygın bilim adamı Dr. Lennart Hardell ve gerçek hayattaki 5G radyofrekans (RF) radyasyonunun insan sağlığı üzerindeki etkisini araştırmada uzmanlaşan Mona Nilsson tarafından hazırlanan beşinci bilimsel raporunda açıklandı.
Bu durum, 5G radyofrekanslarının (RF) yaydığı radyasyona maruz kalmayla ilişkili potansiyel riskler konusunda endişeleri daha da artırmaktadır. Bu olaylar, yalnızca kendi refahımız için değil, aynı zamanda diğer türlerle paylaştığımız çeşitli ekosistemler için de potansiyel riskler olduğunu ortaya koymaya yeterli olabilir.
Bunun yanında da Starlink uydularının ABD’nin çıkarları içinde kullanılabileceğini unutmamak lazım.
Pentagon, Rusya-Ukrayna savaşında desteğini açıkça ilan ettiği Ukrayna ordusuna havadan lojistik destek, gözetleme ve hedefleme bilgileri sağlamak için Starlink uydularını kullandığı ortaya çıkmıştı. Hatta şunu da özellikle belirtmek isterim ki, son günlerde başıboş sokak köpeklerindeki insanlara saldırmaya, yaralamaya ve öldürmeye yönelik davranış bozukluklarına 5G baz istasyonlarının yaydığı radyofrekanslarının sebep olduğu şüphesi ise artmaktadır.
Tüm bunlar Starlink uydu sisteminin Sessiz III. Dünya Savaşının Sessiz Silahları olup olmadığı sorusuna aradığımız cevabı bulmamızda yeterli olabilir sanırım.
Toplumu daha duyarlı hale getirmek için bu konularda bilgilendirici ve uyarıcı haber bültenleri yayınlanmalı.
Bireylerin makalemizde bahsi geçen konuda veya daha başka konularda varsa deneyimlerini, gözlemlerini ve endişelerini paylaşmaları için bir platformlar birliği kurulmalıdır.
Amaç, bu konuyla ilgili diyaloğu ve farkındalığı teşvik etmek ve nihayetinde radyasyon yayan cihazların kullanımı ve konuşlandırılmasıyla ilgili halkı bilinçlendirmek ve ona göre de ülkeyi yönetenleri daha da etkili ama bilinçli kararlar alınmasını sağlarken de halka rağmen yanlış kararlar almamasını sağlamak olmalıdır
Amaç yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir bir dünyayı yeniden kurulması üzerine olmalıdır.
İnsani ve ahlaki olan da budur.
Sadi ÖZGÜL
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE