islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5139
EURO
34,9434
ALTIN
2.435,50
BIST
9.792,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Şifa kaynağını nerede ve nasıl bulabiliriz? (2)

Şifa kaynağını nerede ve nasıl bulabiliriz? (2)

Prof. Dr. Ali Seyyar

Bu makalenin önceki bölümü için tıklayınız.

Şifanın kaynağını nerede bulabiliriz sorusu, hayatî önem arz eden bir sorudur. Bunun için bir Müslüman, ilk önce manevî sefere çıkmış bir yolcu gibi kendini hissetmelidir. Yolculukta öncelikli olarak müracaat edilecek ilk başvuru kaynağımız Kur’ân-ı Kerim’dir. Mehmet Karahisarî’ye göre dünyada seferde olan bir Müslüman yolcu, Kur’ân-ı Kerim’i öncelikle Peygamberimizi (sav) idrak etmek, onu anlamak için okumalıdır. Her şeyi içine alan külli bir kitaptır, Kur’ân-ı Kerim. Peygamberimizin (sav) Risalet’ini de ancak Kur’ân-ı Kerim’le idrak etmek mümkündür.

Zaten Kur’ân-ı Kerim, Peygamberimize (sav) ulaşmanın yol ve yöntemlerini ve şifaya doğru yolculuğun merhalelerini ve mertebelerini göstermektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de yer alan Muhammed sûresi, Peygamberimizi (sav) idrak edebilmemiz için, anahtar hükmündedir.

“İman edip salih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene – ki o Rablerinden gelen haktır – iman edenlerin ise Allah günahlarını örtmüş ve hallerini ıslah etmiştir.” (Muhammed: 2)

İbn Arabi hazretlerine göre şifa, eksik olanın tamamlanmasıdır. Bu doğrultuda iman varsa, bütün eksiklikler giderilir ve kemâl tamamlanır. Tamamlanabilmenin yolu ise tabibu’l ervah (ruhların tabibi) olan Peygamberimizi (sav) bulmaktır. Hz. Muhammed’i (sav) bulan, ona iman eden, şifaya da kavuşur. Şifayı aramak, Peygamberimizi (sav) aramaktır. Müslüman yolcu, Peygamberimize (sav) indirilene iman eder. Hz. Muhammed (sav) olmadan iman olmaz ve hiç kimse kemâle erişemez. Peygamberimize (sav) gönülden ittiba edenler, Allah tarafından ıslah edilir, manen şifa bulur. Ancak iman sayesinde ıslah edilen kalp, şifa bulur ve salih ameller işleyebilir. Sefer, bu manada Kur’ân seferidir ki, ardından bilinçli bir şekilde Rabbimizi ve Peygamberimizi (sav) bilme şerefine nail oluruz. Zaten “bütün ilimler Kur’ân’dandır” ifadesinin hikmeti de burada gizlidir.

Her Müslüman, bu niyetlerle sefere çıkarsa Kur’ân-ı Kerim’i de Peygamberimizi (sav) de az veya çok idrak edebilme fırsatını yakalayabilir. Az veya çoktan kastımız, Müslümanın manevî ve ilmî derecesinin yanında mertebesi ve hali ile ilgilidir. Yani her Müslüman, mutlak anlamda kendi arzu, istek, istidat ve nasibine göre Kur’ân-ı Kerim’den feyiz alır, Allah’ımızın ve Peygamberimizin (sav) sevgisine o nispette nail olur.

Ancak yolculuk, istikrarlı bir şekilde devam ettikçe Müslümanın feyzi artar. Feyzi arttıkça, isteği de, sevgisi de artar. Bu durumda müspet bir korelasyon döngüsü gibi Müslümanın manevî mertebesi de artar. Mertebesi arttıkça manevî hâli de değişir/gelişir ve yolculuğunda Peygamberimize (sav) yönelik idraki, anlayışı ve sevgisi de artar. Günahlardan kaçınmakla, ibadetlere devam etmekle, Kur’ân okumakla, kulluk vazifelerini yerine getirmekle ve Sünnete uygun bir hayat yaşamakla Müslüman, yoluna seve seve devam eder, yol ilerledikçe yolcunun Peygamberimizi (sav) idrak ettiği, manen gördüğü mertebe de yükselir.

Bir başka ifadeyle son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav) olmadan ne yol vardır, ne yolculuk vardır, ne gaye vardır, ne mana vardır, ne huzur vardır, ne de şifa vardır. Hal böyle iken, yolun gayesi, yolculuğun menzili belli iken, şifayı başka manalarda, kaynaklarda ve ideolojilerde aramak, Peygamberimiz (sav) olmadan yola çıkmak yani istikametten uzak, sapkın bir yolda beyhude ilerlemek anlamına gelmektedir. Bu durum, Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle hastalığın ve huzursuzluğun şiddetinin artmasından ve dolayısıyla sapkınlığın kalıcı olmasından başka bir şey değildir.

Bir dünya yolcusu olan insan, şifaya, kurtuluşa, huzura, dünyevî ve uhrevî saadete kavuşmak istiyorsa bedenine ve sağlığına verdiği önem kadar ruhî temizliğine ve kalbî dinginliğine de aynı derecede önem vermelidir. Kişi, kendi istidadı ve kademi üzerinden Sünnet-i Seniyyeye doğru ilerlemeli ve yine kendi mizacı ve kademi üzerinden Sünnet-i Seniyyeye tâbi olmalıdır. Bu anlamda şifa, külli bir manadır ve Müslüman yolcular da kendi seferlerinde istidatları ve nasipleri kadar şifaya mazhar olmak için gayret göstermelidir.

Yol aynıdır lakin menzilleri farklı olabilir. Bunun için, her yolcu şifaya, huzura, saadete erişmede kendine en uygun yol ve yöntemini keşfetmelidir. Ortak niyetimiz ve gayemiz, mahşerde hiçbir kula ve hatta hiçbir peygambere verilmeyen bir rütbeye sahip olacak olan Hz. Muhammed Mustafa’nın ‘liva-i hamd’ altında toplanmak olsun. Seferiniz, şifa yolculuğunuz mübarek ve akıbetiniz hayırlı olsun.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.