islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5128
EURO
34,7988
ALTIN
2.427,11
BIST
9.714,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Sosyal Değişim Ve İslami Kimliğin Kaybı (1)

Sosyal Değişim Ve İslami Kimliğin Kaybı (1)
20 Haziran 2018 08:44
A+
A-

İnsan, bilgi ve inanç:

Bilgi, insanın fizik ötesi aleme uzanabildiği yegane yoldur. Aslında bilgi, insanın kendisini keşfetmekle başlar ancak, bu noktada kalmaz. İnsan idrakinin uzanabildiği her noktada bilgi ile elde edilmiş zenginlikler bulunmaktadır. İnsanın kainata bakıp ta, gerek kendisi ve gerekse yaşadığı alem içerisindeki çeşitli olaylara yönelik değerlendirmeleri, yaşama felsefesini manalandırmakta ve hadiseleri derinliğine kavrama konusunda büyük bir perspektif ortaya koymaktadır.

Bütün mesele, insanlığa yeni ve huzur getiren mutlak bilgi kaynaklarını keşfedebilmek ve bu kaynaklar ile inanç değerleri ve akıl arasında sürekli bağlar kurmaya çalışmaktır. Çünkü inanç ve akıl, birbiriyle çatışma içerisinde olursa, insanın huzuru ve dengesi kaybolmaktadır. Eğer hayatın rotası, belirsiz ve faydasız bilgiler üzerine kurulursa, bu yapı uzun süre devam edemeyecek; çok yönlü sarsıntılar; insanın ve toplumun yaşayış düzenini bozacaktır.

İnanç (iman) sisteminde değişim; medeniyet düşüncesinin bilgi ile olan üretken ve uyumlu münasebetiyle büyük ölçüde alakalıdır. Çünkü insan, sürekli kendi dışındaki dünyayı izleyecek; kendi iç alemi ile bu dünya arasındaki en uygun ahengi kurmaya çalışacaktır. Bunu yaparken de, sahip olduğu inanca göre bir değerlendirme ve yaşama tarzı içinde olacaktır. Bu mücadele, aslında onun dünyaya gelmesinin en önemli sebebidir: ve insanın “imtihanı” olarak adlandırılır.

Bilginin kaybı, gerçek hayat dünyasının kaybolması manasına gelmektedir. Bu olayın bir başka yönü, ilim adamının erozyonudur. İlim adamı, tabii ve sosyal gerçeklere uygun hareket etmek zorundadır. Onun bu tavrı, bütün bir toplumu ve geleceği tehlikelerden koruyacak yegane güvenlik engelidir. İslami literatürde, “alimin ölümü, alemin ölümüdür”prensibi yer almaktadır.

Bugün, toplumun bilgi ile ilgili çok yönlü problemleri bulunmaktadır. Toplumlar, gerçek bilgi’den uzaklaştırılmakta, faydasız ve gereksiz bilgi ile meşgul edilmektedir. Bilgi adına bilgisizleştirme, günümüz sosyal yapısını alt-üst etmektedir. Bu konunun temelinde, çoğunlukla; toplumu ait olduğu medeniyet bilgisinden uzaklaştırma ve başka medeniyetlere benzeme duygusu yatmaktadır.

Bilgide farklılaşma, giderek değerlerde de farklılaşmayı sonuçlandırmakta ve budurum, sonu gelmeyen olumsuz bir değişim hareketine insanı ve toplumu, ister istemez sürüklemektedir.

Batı’nın sezgici anlayışı, zaman içinde İslam düşüncesinide etkilemiş ve batı’da olduğu gibi, bazan aklı da devreden çıkararak bazan da akla, gereğinden fazla değer vererek düşünce ve hayatta bir dengesizliğe yol açmıştır:

İslami epistemolojide, geleneksel metodolojinin en ciddi eksikliklerinden birisi, Müslümanların aklı feda ederek, sezgiye aşırı önem vermeleridir. Bu da imanın yozlaşmasına sebep olmuştur. Akıl ile imanı, saçmadan, batıl inançlardan ve karıkoca hikayelerinden ayıramayınca, bunlar hakikatler olarak görüldü ve inancın içine nüfuz etti. Aynı şekilde, bu defa sezgici inancın aleyhine aklın gereğinden çok vurgulanması onu, materyalizme, faydacılığa, mekanizme ve anlamsızlığa indirgeyerek akıl hayatı”nı tahrif etti. (Faruki, 1987:36)

Sosyal Değişim veya Değiştirme

Sosyal değişme, herhangi bir toplumun dinamik fonksiyonlarından biridir. Toplum bazen ileriye bazen de geriye doğru bir değişim içerisine girer. Toplumdaki değişim çok yönlü etki ve tepkilerin meydana getirdiği bir hadisedir. Toplum kendini canlı bir organ gibi, bu değişimlere karşı uyanık tutmak ve değişimin istikametini olumlu bir yöne çevirmek durumundadır. Yani değişmenin asıl aktörü insan ve toplumdur. Böyle bir durumda toplum, olayları kendi değer yargılarına göre değerlendirmek ve ona göre bir tavır almak zorundadır.

Bir toplumda değişim, kendi tabii süreci içerisinde ve toplumdaki münevver ve entelektüellerin bilgi, tecrübe birikimi ve çabaları ile gerçekleşmesi beklenirken; değişimin, zoraki ve çeşitli politikalar yoluyla, yabancı fikir ve değerler empoze edilerek gerçekleşmesi; olayı, sosyolojik değişim boyutlarından çıkarıp, zoraki ve sun’i bir değiştirme ameliyesine dönüştürmektedir. Batı sosyoloji literatüründe pek yer verilmeyen “alteration”, yani değiştirme olayı, Batı dışı ülkelerde gerçekleştirilen fakat sosyal olmayan bir değişiklik türünü gündeme getirmektedir. Olay, toplumsal ve tabii dinamiklerin dışında gerçekleşmeye başladığında da, o topluma ait ideal, beklenti ve arayışların çerçevesi dışına çıkılıyor ve bir “sosyal mühendislik” çalışması başlamış oluyor.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.