islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5227
EURO
34,8378
ALTIN
2.427,14
BIST
9.689,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Sözü güzel eylemek

Sözü güzel eylemek
Prof. Dr. Celal Kırca

Güzellik, Kur’an ve hadislerde “ihsan” ve “ cemal”  kavramları ile ifade edilir. İhsan, “güzel olmak”  anlamına gelen hüsn kökünden üretilmiş bir kavramdır.  Kur’an’da iki anlamda  kullanılmıştır: 1. Başkasına iyilik etmek, 2.  “Yaptığı işi güzel yapmak”. Dolayısıyla iyilikte  bulunan ve işini güzel yapan kişiye “muhsin”  denilmektedir.  Bir başka ifade ile muhsin,  iyilik yapan,  yaptığı her işi de  güzel yapan kişidir. Bu nedenledir ki  Hz. Peygamber, ihsanı, “ Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek”[1] olarak açıklar.  Biz Allah’ı göremesek de O bizi görüyor [2] ve gözetiyor.[3] Bu bilince sahip olan kul da,  ibadetleri başta olmak üzere  yaptığı bütün işlerde, ihsanı ve  cemali arar.  Nitekim Hz. Peygamber “Allah güzeldir, güzelliği sever”[4]  buyurarak, yaptığımız  her işte  güzelliğin aranmasını istemiştir.

Bunlar arasında “söz güzelliği”ne Kur’an’ın  farklı bir  vurgu yaptığı görülür.  “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler; sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanların apaçık düşmanıdır” [5] vurgusu, bunun en bariz örneğidir.  Hz. Peygamber’e yapılan bu hitabın   bir  benzeri de daha önce de Hz. Musa  ve  Hz. Harun’a  da yapılmıştır. Onlara da “Firavun’a gidin çünkü o, azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alır, düşünür veya korkar”[6] denilmiş; ayrıca İsrail oğullarından, Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik etmeleri; herkese güzel söz söylemeleri; namaz kılmaları ve zekât vermeleri konularında söz alınmıştır. [7]  Kur’an’da yer alan bu bilgilerden anlıyoruz ki insanlara güzel söz  söylemek  Allah’ın bir emridir ve  bu emir, sadece Hz. Muhammed’e değil,  aynı zamanda İsrail oğullarına ve   bütün insanlara da verilmiştir.  

“Güzel söz” den  ne kast edildiği ise  Kur’an’da şöyle açıklanmaktadır: Güzel söz;  tatlı söz (kavl-i kerim) [8];   doğru söz (kavl-i sedîd)[9] ; gönül alıcı söz  (kavl-i meysur) [10] ; yerinde, makbûl söz (kavl-i ma’rûf )  [11]  ve  tesirli, etkili söz (kavl-i beliğ) dür. [12]  Yoksa boş ve oyalayıcı söz (hehv’el-hadis) değildir.[13]  Bu nedenle  “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[14]   

Allah Teala, Hz. Peygamber’i överken, onun  yumuşak davranışına, kaba ve katı olmayışına dikkatimizi çeker.[15]  Bu da bize ne söylediğimiz kadar, nasıl söylediğimizin de önem arz ettiğini, hatta  nasıl söylediğimizin, ne söylediğimizden önce  geldiğini gösterir. Çünkü usul, esastan önce gelir. Amacın doğruluğu kadar, aracın da doğru olması gerekir. Zira yanlış araçla doğru hedefe  ulaşılamaz.

Hz. Peygamber’in kaba ve katı olmayışı sadece tutum ve  davranışı ile değil, aynı zamanda  sözünün  yumuşak ve güzel oluşu ile de alakalıdır. Bu nedenle, etrafındakilere kaba ve katı davranmamış; onur kırıcı,  aşağılayıcı, hararet edici  çirkin sözler  söylememiştir.  Bundan dolayıdır ki “Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki budu arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm”[16]  demiş ve Müslümanı da “Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse”[17]  olarak  tanımlamıştır.  Bununla da yetinmemiş  “Allah’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun ” [18] ikazında  bulunmuştur.  Hiç şüphesiz bu söz, “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır”[19]   ayetinin de  bir tefsiri mahiyetindedir.

Yüce Yaratıcı,  kullarına sadece “güzel konuşunuz”  demekle yetinmemiş, aynı zamanda  güzel konuşma örneklerini de onlara sunmuştur.  Bunların başında Lokman Hekim’in oğluna  öğütleri  geliyor.  Bu öğütlerde  biri üslup,  diğeri de  içerik olmak üzere iki özellik dikkatimizi çeker. Üslubundaki özellik,  oğluna olan hitabında ve sözün söyleniş  biçimine yönelik tavsiyesinde görülür. Lokman Hekim oğluna “Ya büneyye /  ey yavrucuğum” diye   söze başlar. Bu  söz, Arapça dil mantığına göre,  sevgiyi, şefkati ve  inceliği ifade eder; aynı zamanda  insanların da birbirlerine karşı kaba, katı ve kırıcı  olmamaları,  bilakis  güzel bir üslupla  hitap etmeleri gerektiğine  de işaret eder. Lokman Hekim’in üslupla ilgili en çarpıcı sözü ise  “Sesini  kıs. Seslerin en çirkini  şüphesiz eşeğin sesidir”[20] sözüdür.  Bu ifade ile    bize verilen mesaj  şudur:  “Bağırmak çirkinliktir. Eşek gibi bağırırsanız, çirkinleşirsiniz”. 

Bu nedenledir ki  Allah Teala, Hz. Musa ve Hz. Harun ‘a “ Firavn’a  bağırıp çağırmadan, kaba ve katı olmadan, nazik  bir üslupla  hitap etmelerini istemiş, Peygamberimizin de    hâssaten bu özelliğini övmüştür.  Bu nedenledir ki, konuşmalarımızda yapıcı bir dil kullanmak, hakaret içeren sözcükleri kullanmamak gerekir. Mesela   birine “yalancı” demek yerine,-ki günümüzde hakaret olarak algılanıyor- “doğru söylemiyor” veya “ hilaf-i hakikat beyanda bulunuyor” demek, daha yapıcı bir dili  ifade ediyor.  Bir  başka ifade ile  “Seni sevmiyorum” veya “Sen zaten hep böylesin” demek yerine,  “Senin şu tavrını sevmiyorum, yada beğenmiyorum ”  demenin,  daha nazik,  daha saygılı ve mütevazı bir üslup olduğu da unutulmamalıdır.  Ne var ki günümüzde  insanları eleştirmek, eserleri eleştirmekten  daha acımasız ve daha sert bir görünüm arz ediyor. İnsanların  bir sözüne, bir tavrına veya bir düşüncesine bakarak, onları eleştirmek, eleştirilerin de ötesinde  hakaret etmek, su-i zanda bulunmak, iftira etmek, aşağılamak, itibarsızlaştırmak günümüzde artık vak’ai adiyeden sayılıyor.  Dolayısıyla eleştiriler, suçlamalara ve hakaretlere dönüşüyor.

Bu nedenle yaptığımız tenkitlerde dilimize  azamî özen  göstermek, sözü güzelleştirme açısından  büyük önem arz ediyor. Tenkit denince ne anlıyoruz ve nasıl bir tenkit yapıyoruz? Yaptığımız tenkit  doğru mu ve doğru olduğunu düşündüğümüz tenkidi doğru biçimde mi yapıyoruz? Yoksa tenkit diye karalama mı, daha da ötesi hakaretle karışık bir yargılama mı  yapıyoruz? Bir  başka ifade ile önce kendimizi savcı yerine koyup, sonra da hâkim olarak karar mı veriyoruz?    Eleştirilerimizdeki amacımız, “Üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi?  Hz. Peygamber,  çoğu zaman  gördüğü hataları eleştirirken, isim vermeden, eleştirir, “Size ne oluyor ki içinizden bazıları şöyle şöyle yapıyor” diye  konuşurdu. Bu da bize gösteriyor ki,  Onun amacı üzüm yemekti, bağcıyı dövmek değil.  Bu amaca yönelik olarak  söylediği şu sözler, bize  rehber olmalıdır:

“Kul, Allah’ın hoşuna giden bir söz söyler, fakat onunla Allah’ın rızasını kazanacağı hiç aklına gelmez. Hâlbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden razı olur. Yine bir kul da Allah’ın gazabını gerektiren bir söz söyler, fakat o sözün kendisini Allah’ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder.” [21]    

Dili kullanma konusunda yazılmış en güzel yazılardan biri de  Ezop’un “dil” ile ilgili masalıdır. Onun  bu masalını daha ilkokul 5. Sınıfta iken hocamızdan dinlemiştim ve bunu hayatım boyunca da hiç unutmadım.  Bir gün efendisi Ezop’a çok sevdiği  bir dostunun  kendisini ziyarete geleceğini, bu nedenle de  dünyanın en güzel   ve en leziz yemeğini hazırlamasını söyler. O da kasaptan aldığı dilden bir yemek yapar.  Efendisi, onun   hazırladığı bu yemeğe çok kızar ve ona “Dünyanın en güzel  ve  en leziz yemeği  bu mu?” der.  O da  “Evet efendim, dünyadaki en güzel, en tatlı şey dildir. İnsanlar dilleriyle anlaşırlar, dilleriyle dua ederler, diğerlerine karşı sevgilerini dille anlatırlar. Dil olmasaydı, insanların hâli ne olurdu?” der.

Aradan  bir müddet geçtikten sonra  efendisi Ezop’dan  bu defa sevmediği  bir kişinin  kendisini  ziyaretine geleceğini, bu nedenle de en kötü  yemeği hazırlamasını   ister.  Ezop da   yine dilden  yemek hazırlar ve gelen misafire  ikram eder.   Efendisi Ezop’un  daha önce  güzel  diye getirdiği yemeği,  bu defa en kötü yemek diye getirişine    çok kızar ve  “ Ne diye en iyi yemeği, en kötü yemek diye getirdin?” der.  O da  bunun üzerine, “ Efendim,  dünyadaki en acı, en çirkin, en kötü şey dildir. İnsanları, birbirine düşüren, kavga ettiren, aralarını açan, savaşlar çıkartan dildir. İnsanın başına gelen pek çok felaketin sebebi yine dildir”  diye cevap verir. 

Benzer bir  hikaye de Lokman Hekim’le ilgilidir.  Lokman Hekim’e  efendisi bir gün  “Bir koyun kes ve en güzel iki parçasını bana getir” der.  O da koyunun dili ile  kalbini getirir.   Efendisi “Bu iki parçadan daha güzel bir şey yok muydu? “der.  Lokman Hekim  susar  ve bir şey  söylemez.  Bir başka  zamanda efendisi ona “ Bir koyun kes ve en kötü iki parçasını baba getir “ der.  Lokman Hekim  yine koyunun dilini  ve  kalbini getirir.   Efendisi ona “ Sana   en güzel iki parçasını getir dedim, bana  koyunun dilini ve kalbini getirdin; ikinci kez  bu  defa en kötü iki parçasını getir dedim, yine dilini  ve kalbini getirdin  Bu ne demek oluyor? ”  diye sorar.  Lokman  Hekim’de  “ “Efendim,  güzel olduklarında, bu ikisinden daha güzel;  kötü olduklarında ise bu ikisinden daha kötü bir şey yoktur”  diye cevap verir. [22]  Bu iki hikayeye  Hacı Bektaş Velî’nin  “ Eline, beline, diline  sahip ol” özdeyişi ile, Yunus Emre’nin,

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz” [23]   mısralarını  da ilave ettiğimizde dilin, bir diğer ifade ile sözü güzel eylemenin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü  Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”  Netice olarak Hz. Peygamber’in  ifadesiyle  her “Güzel söz sadakadır.”[24]

Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı
Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz” 

Bu beyti Türkiye Türkçesiyle şu şekilde nesre aktarabiliriz: “Söz olur savaşı sona erdirir, söz olur yarayı iyileştirir, söz olur zehirli aşı bal ile yağ eder.” Tabii ki beyitte maddi bir yaradan değil, manevi bir yaradan yani gönül yarasından bahsedilmektedir. Bazen insan öyle bir söz söyler ki başkalarının üzüntüsünü neşeye, kederlerini sevince dönüştürür. Mısranın ilk kısmında somut bir olaydan -savaştan- söz eden Yunus, devamında soyut bir durumdan söz ederek sözün her iki hâlde de tesirli olduğunu belirtmiş olmaktadır.”  A. Azmi Bilgin, Yunusun Sözü, Türk Dili, Mart 2020, Yıl; 69, Sayı:819, Sayfa: 30-34


[1] Buharî, İman,37;

[2] Müslim İman,1.

[3] Fecr,89/14.

[4] Müslim, İman, 147.

[5] İsra,17/53.

[6]Tâhâ,20/43-44.

[7] Bakara, 2/83.

[8] .İsra,17/23

[9] Ahzab 33/70

[10] İsrâ 17/28

[11] Muhammed 47/20-21

[12] Nisâ 4/63

[13] Lokmân 31/6

[14] Zümer,39/18

[15] Al-i İmran,3/159.

[16] Buhârî, Rikak 23.

[17] Buhârî, Îmân 4.

[18]Buhârî, Edeb 31.

[19]Bakara, 2/263.

[20] Lokman,31/19

[21] Tirmizî, Zühd 12

[22] Kurtubi, el-Camiu’l Ahkam, Beyrut, Tarihsiz, 14/61.

[23] “ Bu beytin doğru şekli yazma ya da matbu divan neşirlerinde şu şekildedir:

[24] Buharî, Edeb, 34.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.