islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
17°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

TERÖRLE MÜCADELEDE BARIŞ EĞİTİMİNİN ROLÜ

TERÖRLE MÜCADELEDE BARIŞ EĞİTİMİNİN ROLÜ

Terör endişesinden uzak bir şekilde huzurun sağlandığı bir toplumda yaşamak insanlar için fıtrî bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik arayışlar, geçmişte olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir. Söz konusu doğal sürecin seyircisi olmak yerine, terörün çözümüne katkı sunmak önemlidir. Bu konuda akademisyenler, eğitimciler, düşünürler, siyasetçiler başta olmak üzere toplumun her kesimine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Çünkü terör belli bir grubun değil, toplumun genelinin güç birliği yapmasıyla çözülebilecek çok yönlü bir sorundur.

Terör ve terörizm uluslararası nitelikli bir sorundur. Pek çok ülke tarafından bu sorunla başa çıkma mücadelesi verilmektedir. Terör örgütlerinin kullandığı strateji, her örgütün içerisinde doğduğu ülkeye ve kendisini destekleyen iç ve dış unsurlara göre farklılık göstermektedir.

Küresel nitelikli bir sorun olan “terör” ve “terörizm” konusunda fikir üretmeden önce bu kavramları anlamak ve bu insanlık sorununu sloganik ifadelerden ve duygusal yaklaşımlardan uzak bir şekilde sebep ve sonuçlarıyla doğru analiz etmek gerekir. Aksi halde bu sorunla baş etmek mümkün olmayacaktır.

Terör; kelime olarak yıldırma, korkutma ve dehşet saçma anlamına gelmektedir. Bir amacın terör yoluyla gerçekleştirilmesini öngören anlayışa da terörizm denmektedir. Bir diğer ifadeyle terörizm, siyasal, sosyal ya da ekonomik bir amaca ulaşmak için toplumu hedef alan şiddet eylemlerini meşru gören düşünce demektir.

Terörün amacı, faaliyet alanı olarak seçilen ülkenin sorunlarına ve şartlarına göre farklılık gösterebilir. Ancak teröristlerin ortak özelliği, bazı sosyal sorunları istismar ederek bir ideolojiye dikkat çekmek, toplumda kargaşa çıkartarak korku ve dehşet havası oluşturmak, sosyal ve siyasal düzenin arkasındaki halk desteğini zayıflatmak, yandaşlarına “hakkınızı savunuyoruz” mesajı vererek kendilerini toplumun fedakâr savaşçıları olarak görmektedir. Özetle terör örgütleri, savundukları ideolojiye bağlı olarak, haksızlık ve zulüm yaptığı düşünülen devlet yönetiminin bertaraf edilmesiyle toplumun daha mutlu bir hayat yaşayacağını ileri sürmektedir.

Teröristler, eylemlerini halk nezdinde meşru göstermek için bazı sosyal sorunları kullanmaktadır. Terör sürecini kolaylaştıran bu problemleri ekonomik kriz, sömürü, dengesiz gelir dağılımı, siyasî baskı, ayrımcılık, ötekileştirme ve özgürlüklerin kısıtlanması şeklinde sıralamak mümkündür. Bunlar, terör örgütlerinin yandaş ve maddî-manevî destek sağlamak amacıyla kullandığı en güçlü propaganda malzemesidir. Terörü ve şiddeti besleyen bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılmadığı sürece, teröristlerce başlatılan eylemler bazı kesimler nezdinde bir hak arama mücadelesine dönüşebilir. O nedenle terörün nedenini sadece iç ve dış düşmanların varlığına bağlamak yerine, teröre insan gücü ve ekonomik destek sağlayan kesimlerin bu desteğini önlemeye yönelik etkili projeler geliştirilmelidir.

Terörün yaygın olduğu dönemlerde insanlar sürekli baskı, korku, endişe ve gelecek kaygısı içerisindedir. Bir insanlık suçu olan terör pek çok masum insanın ölümüne, ocakların sönmesine, çok sayıda kadının dul ve çocukların yetim kalmasına, ülke insanları arasında kin, nefret ve güvensizlik duygusunun yayılmasına ve ciddi boyutlara varan ekonomik kayba neden olmaktadır. Terörle mücadele eden toplumlarda millî gelirin büyük bir bölümü savunma sanayine ayrılmakta, ülke güvenliğini sağlamaya yönelik harcamalar, ekonomik kalkınmayı zora sokmakta ve böylece toplumun yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Terörün etkisi insanların can ve mal güvenliğini tehdit etmekle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bakımdan büyük bir tahribata da yol açmaktadır.

Terörle mücadeleye yönelik çabalar ekonomik, siyasî, askerî ve hukuki alanları kapsamakla birlikte, bu konuda en etkili unsur şüphesiz eğitimdir. Eğitim dışındaki yöntemlerle toplumda bir süre barış sağlansa bile, sağlanan bu barışın sürdürülebilirliği zordur. Bu tespitten hareketle, barışa eğitsel açıdan yaklaşan anlayışların bir ürünü olarak gelişen ‘barış eğitimi’ kavramı, geç de olsa gündemdeki yerini almıştır.

Barış eğitimi, sosyal adalet ve barışın temin edildiği, toplumda huzuru sağlamaya yönelik öğrenme yollarının ve imkânlarının bireylere sunulduğu bir bilimsel disiplin olarak tanımlanmaktadır. Barış eğitiminin hedefi, sadece savaşın olmadığı bir ortam oluşturmayı değil; aynı zamanda kötü beslenme, aşırı yoksulluk, sosyal ve ekonomik adaletsizlik, ayrımcılık, ötekileştirme, yapısal ya da kurumsal şiddet, sosyal baskı ve temel insan hakları ihlâlleri gibi sorunlarla mücadele etmeyi de kapsamaktadır. Bu yönüyle barış eğitimi, bütün insanların hakkı olan dünya kaynaklarından âdil bir biçimde istifade etmeyi, savaşın sebepleri ve sonuçları hakkında insanları bilgilendirmeyi, aile bireyleri ve komşular başta olmak üzere farklı ırk, din ve mezhepten olan diğer insanlarla uzlaşı içerisinde yaşamayı öğreten bir bilim alanıdır.

Savunmaya yapılan harcamaların halâ önemli boyutlarda olduğu, anarşi ve terörün devam ettiği, bireyler arasında sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı bir anlayışın henüz geliştirilemediği ülkemizde barış eğitiminin, üzerinde düşünülüp somut projeler üretilmesi gereken bir alan olduğu söylenebilir. Bilim dallarının giderek ayrıştığı ve alt birimler halinde ele alınıp incelendiği günümüzde barış eğitimini özel bir bilim dalı ya da bilim dallarından birisi içerisinde bölüm olarak ele almak, genç nesle farkındalık oluşturma yanında yeni bir heyecan ve dinamizm kazandırabilir.

Tarihsel gelişimi henüz yeni olan barış eğitimine ilim çevrelerinin önem vermesi, barışla ilgili konuların ilköğretimden itibaren ders kitaplarına yansıtılması, lisans veya en azından lisansüstü düzeyde barış eğitimine yönelik konulara yer verilmesi, kitle iletişim araçlarında, halka yönelik diğer yaygın eğitim faaliyetlerinde barışın vurgulanması, toplumsal geleceğimizin şiddet ve çatışmadan uzak; saygı, güven, huzur ve adalete dayalı olarak gelişmesini kolaylaştıracaktır. Yine bu kurumlarda barışla ilgili mesajların yeterince işlenmesi durumunda sosyal ilişkilerde ön yargılı davranmanın, insan haklarını ihlâl etmenin, şiddet ve terör yanlısı olmanın insanlık değerlerine aykırı olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.

Barış eğitiminin terörle mücadele konusunda ekili olabilmesi için eğitim kurumlarında insanın iyi duygularla yetişip gelişmesini sağlayacak bilgilere ağılık verilmelidir. Bu durumda eğitim, yetişmekte olan genç neslin terörist akımlara ilgi duyma ihtimalini zayıflatacak bir unsur haline gelir. Aksi halde eğitim kurumları toplumda terörün güçlenmesine sebebiyet verebilir. Nitekim pek çok terör örgütünün bazı dönemlerde eğitim kurumlarını hedef aldığı, bu kurumlarda yetişen gençlerden az ya da çok destek bulduğu bilinmektedir. Çünkü eğitim, kanunların ulaşamadığı yerde bile bireyin vicdanına hükmedebilme gücüne sahiptir. Bu güç sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve empati gibi sosyal barışın temelini oluşturan insani değerlerin toplum kültürüne dönüşmesinde etkili olabildiği gibi, aksi durumda toplumu ayrıştıran bir unsura da dönüştürebilir.

Barış eğitimi yoluyla terörle mücadelenin etkisi kısa sürede anlaşılmayabilir. Ancak yüklü ekonomik harcama gerektirmeyen barış eğitimi, diğer yöntemlere göre daha etkili ve kalıcı bir özelliğe sahiptir.

Terörle mücadelede barış eğitiminin katkısı ile ilgili şu hususlar önerilebilir:

1.) Eğitim kurumlarında müfredat belirlenirken insanın fıtri özellikleri ve sosyal hayatın gerçekleri göz önünde bulundurulmalıdır. Eğitim sürecinde bireyin zihinsel, duygusal ve sosyal yetenekleri bir bütün olarak ele alınmalı, toplum bireylerinin barışsever olarak yetişmesine önem verilmelidir.

2.) Sevgi, saygı, adalet, kardeşlik, dayanışma, hoşgörü ve empati gibi insanlık değerleri örgün ve yaygın eğitim kurumlarında yeterince işlenmelidir.

3.) Temel hak ve özgürlüklerin kullanımında adalet ve fırsat eşitliği sağlanmalı; taassup, ötekileştirme, ayrımcılık ve şiddet sorununun çözümünde yasalar yanında eğitsel nitelikli öneriler de geliştirilmelidir. Özellikle yasa ve yönetmeliklerde ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi çağrıştıran ifadeler düzeltilmeli, evrensel hukuk ilkeleri titizlikle gözetilmelidir.

4.) Terörle mücadele sürecinde sonuçlardan ziyade nedenler üzerinde durulmalı, terörist gruplar tarafından istismar edilme ihtimali bulunan sosyal sorunlar çözüme kavuşturulmalıdır. Çözüme kavuşturulan hususlar da topluma etkili yöntemlerle ve uygun bir üslupla anlatılmalıdır.

5.) Terörle mücadelede en etkili yöntem, toplumda birlikte yaşama kültürünü geliştirmektir. Eğitim sürecinde bireylere ırk, din, dil, kültür ve ideoloji temelli farklılıkların ayrışma nedeni olmadığı, aksine bunların toplumu çeşitlendiren ve sosyal hayata dinamizm kazandıran bir zenginlik olduğu bilinci kazandırılmalıdır.

6.) Terör sorununun sadece askeri güç kullanarak çözülemeyeceği bilinmeli, sosyal, ekonomik ve eğitsel projelere daha fazla ağırlık verilmelidir.

7.) Terörle mücadelede toplumun bütün kesimlerinin güç birliği yapması gerekir. Bu güç birliği eğitim, siyaset, bürokrasi ve medya mekanizmasıyla topluma yansıtılmak durumundadır. Dolayısıyla eğitimciler, siyasetçiler, bürokratlar ve medya mensupları tarafından toplumu birleştirici bir dil kullanmaya özen gösterilmeli, toplum kesimlerini ayrıştırıcı, dışlayıcı, ötekileştirici, bölücü yaklaşımlardan uzak durulmalı ve bu konuda topluma örnek olmalıdır.

Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar