islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Tevhit: İmanın Kurucu İlkesi…

Tevhit: İmanın Kurucu İlkesi…
26 Nisan 2022 09:56
A+
A-

İman; insanın kendi bütünlüğü içinde kurduğu ilişki ve iletişim üzerinden kendisinde meydana gelen ilahi bir itminanın dışa vurumu olarak ilişkiler ağını belirlediği gibi kişinin duygusal boyutunu da tanımlayan ve belirleyen bir özellik olarak öne çıkan teslimiyet, güven ve ulûhiyete dair şuur halidir.

Tevhit, varlığın, oluşun, olanın tek bir güç tarafından yaratıldığı gibi yönetildiği ve alanlarının belirlendiğini kabul ederek, varlıkta ve oluşta tekliğin yegâne sebep olarak kabulünü sağlar. Buradaki tekliğin sayısal bir teklik değil, mantıksal bir teklik; eşi, benzeri ve kendisinden üremiş/oğul veya üretilmiş/baba; çoğalmanın olmadığı Rabb’ül Âlemin…

Allah, imanın umdesi olarak tevhidi düşüncenin temelidir. İsim ve sıfatları ile hayatı biçimlendiren ve sürekli yaratış üzere olan Allah, tekliğini ise kesin bir tavır, olgu ve bakış olarak ilan etmektedir. Bu ilan aynı zamanda bir meydan okumayı da içermektedir. İşte tevhit, bütün boyutları içinde kendi tekliğini izhar ederek insanın yaratılışını ve özelliklerini yaratan Yaratıcı Kudretin tekliğine imana davet eder insanı…

İman ise bu tevhidi teklifi kabul ederek bu tevhide uygun bir yaşamı içselleştirerek yaşamına kılavuzluk etmenin tamlığı olarak kişide tecelli ettiğinde iman eri olarak kabul edilir. Her kavram gibi iman kavramı da kendi içinde bir hiyerarşik yapıyı içerir. Ama bu hiyerarşik yapı, sürekli yukarıya doğru bir seyir izler. Yani tekâmüle doğru bir süreci takip eder.

Dünya hayatı bir uzaklığı işaret eder. Dünyadaki yaşamın temeli, yabancılaşmayı da içinde taşımaktadır. Bu yüzden insan dünyaya düşerken/indirilirken, düşmanlar olarak indirilmiştir. Bu indirilme bir kaosu içermektedir. Bu kaotik durumdan kurtulmanın yolu izlenecek yolun tekliği ve güçlülüğüdür. İşte yolculuğun kılavuzluğunu iman etmenin kendisi üstlenirken, bu imana dayalı olarak da ‘gönderilmiş vahyin’ bildirisine uygun ve uyumlu olmayı da açık bir kabule bağlar. İşte bu vahiy, ulûhiyeti tek bir mutlaklığa bağlamaktadır. O da Allah’ın mutlak olarak tekliğidir ki buna tevhit denmektedir. İman bu mutlak tekliğe tam bir teslimiyetle güven duyarak bağlanmaktır.

İnsanın yeryüzü serüvenine eşlik eden imtihan olgusu ise bu imana dair şüpheyi de içinde taşımaktadır. İnsan, kendi biricikliği içinde tevhidi bilmekle birlikte kendini tekliğin içinde görerek yanılgıyı gerçeklik olarak görmekte ve yanılgısı onu büyük bir yabancılaşmaya taşımaktadır. İşte bu yabancılaşma onu daha da kabalaştırarak Allah’ın yerine kendini ikame etme veya kendi iktidarını güçlendirme adına yaratılmış farklı bir varlığı ikame etmekten kaçınmamaktadır. Bilmesine rağmen bu eylemi gerçekleştirmesi ise çok güçlü bir yabancılaşmanın etkisinde kendisinden uzaklaşmasının tabii sonucu olduğu bedihidir. Elbette ki yeryüzünde hükümranlık elde etmenin dayanılmaz cazibesi ve sağladığı konforu da dikkate alabiliriz. Bu durum tam olarak şirkin neye tekabül ettiğini göstermesi açısından kaçınılamaz bir örnektir. Şirk toplumu, kendisine sunulan sahte tanrısallığa boyun eğerek, ilahi olandan uzaklaşmayı katileştirmektedir. Bu kesinlik ise şirkin kişide bir karaktere dönüşmesini ve böylece insan, attığı her adımda şirkin bataklığına biraz daha batmaktan keyif aldığı bir olguya dönüşmektedir. Ama hakikat her zaman bu sahteliğin sahte gücünü tek bir kelime ile yıkmaktan vazgeçmemiştir. Bu, yıkımı da yine bir insan eliyle gerçekleştirerek nisyan ile ünsiyet hali arasındaki gelgitlerle var olan insanın iki farklı boyutunu da tescil etmektedir. İşte, tevhit, iman üzerinden şirkin belini kıran bir güce dönüşmektedir.

Tevhit, bir metafizik ilke olarak kesinlik taşırken, bir ahlaki öğretinin temelini kurarken de kesinlik taşımaktadır. Tevhit, siyasal erkin, gücün, iktidarın da temel ilkesini ve adaletin ikamesi şartını oluşturur. Sosyolojik olarak barışın ikamesinin zeminini kuran tevhit, aynı zamanda kişinin uyumlu bir karaktere taşınmasının da nedenini inşa eder. Kurtuluş yolu olarak tevhit, istikameti belirlerken, yolculuk esnasındaki ilişkiler ağını ve değerler hiyerarşisinde nelerin olması gerektiğini de ilzam eder.

Tevhit, insanın yaşamını sürdürürken kendisine lazım olan her şeyin sağlıklı, düzenli ve yararlı bir şekilde hayatında yer etmesini sağlayacak bütünsel bakışı ve ilkeleri de sunarak insanı, kendi bütünlüğü içinde anlamlı bir karaktere ve şahsiyete taşıyarak onu iman üzere sebat eden bir kula dönüştürür. İman eden kul ise, imandaki sebatı ile sürekli ilahi lütfu elde ederek kendi yolculuğunu salim bir şekilde selamet üzere bitirir. İman üzere ölen bir kulun ilahi berata sahip olacağı da bedihidir. İlahi dinin en temel ilkesidir: iman üzere ölen bir kul, cennete girecektir. Cennet sadece bir ağırlama yeri değil, bilakis, imana konu edinilmiş birçok olgunun ve bilginin derin vukufiyeti ile farkındalığına da sahip olmayı içerecektir.

Tevhit, iman edenin hayatının amacıdır. Hayatının amacını elde etmenin iman etmek ile mümkün olduğu bildirilmiştir. İman etmenin ameli salih ile tamamlanacağını da hatırlatır bize vahiy. Ameli salih ise vahiy ile iman eden kullara bildirilmiştir. Yani tevhit, imana, iman ise salih amele, salih amel ise imanı güçlendirmeye ve imanın güçlendirilmesi ise tevhidi güçlü bir şekilde anlamaya yöneltecektir. Bu döngüsel dairevi hareketler mümin bir kulun serencamını belirgin kılar…

İnsan kendi egosunu bıraktığı zaman sonsuzluğa yelken açar. Egosu insanın zindanı… İnsan acziyetini kavradıkça insanlaşır. İnsanlaştıkça da kendisini mahkûm kılan şartlardan özgürleşir. Özgürleştikçe sonsuzluğu tadımlar. Sonsuzluğu tattıkça ise yaratılışı hayretle temaşa eder ve ulûhiyetin derin kudretini ve sırrını tecrübe ederek teslimiyet içinde tevekkül etmeyi öğrenir. İşte o zaman ‘olanda hayr olduğunu’ bilir/anlar/idrak eder…

Abdulaziz Tantik

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.